RESİMLER
| |
|
|
| |
|
|
Bolu Tarihi
BOLU’NUN TARİHİ
BİTHYN'LER N HAKİMİYETİ
Hitit mparatorlugunun tarihe karısmasından sonra
Anadolu güç dengeleri degisti. Phyrig ve
Bithynler,
Sakarya bölgesinde yerlestiler. Bithynlerden
önce de Bebrykler, Mariandynler, Koukones'ler,
Thynler ve
Paphlagon'lar Bolu yöresinin ilk ahalisini
teskil ettiler. Lydler, Persler de Bolu'da hakim
topluluklardı. Hellenler
baska kültür ve görüsü Bolu'ya tasıdılar.
skender, sefer yolu üzerinde olmadıgı için
Bithyn ve Paphlagonlara boyun egdiremedi. Fakat,
onun
ölümünden sonra, Hellenistik krallıklar
döneminde, Bithynler, Bolu'nun Güney Marmara'nın
hakim unsuru
oldular. Xnephon, Anabasis denilen onbinlerini
Karadeniz sahilinden ülkesine getirirken, Bithyn
arazisinden
geçmistir.
Bu sırada Herakleialılar, onlara bazen dostane
bazen de düsmanca tavır takındılar. Bolu'nun
kuzey
batısındaki Kalpe dolaylarında Bithyn ve Hellen
çarpısmaları meydana gelmis ise de taraflara pek
zarar
vermemistir. Bithynlerin Bolu hakimiyeti M.Ö 279
- M.Ö 74 tarihleri arasında olmustur.
Kurucuları, I.
Nikomedes'dir.
Bu kral, zmit Körfezinin bitim yerinde
Astakos'un tam karsısında, kendi ismi ile anılan
Nikomedia'yı kurmus ve
baskent yapmıstır. Böylece Bolu da siyasi ve
askeri bakımdan Nikomedia'daki yönetime baglı
kalmıstır.
Nikomedes'den sonra saltanat süren Bithyn
kralları Ziaelas (255-235), I. Prusias
(238-183), II. Prusias (183-
149), II. Nikomedes Epiphanes (149-120), III.
Nikomedes Eugergetes (120-92), ve IV. Nikomedes
Philopator
(92-74)'dir. Zieales Paphlagonia fetihleri
sırasında Krateia'yı imar ettirdi.
Bolu ovasında Bithynion önemli bir Bithyn üssü
olarak göze çarptı. Prusias isimli krallar da
daha çok
Nikomedia-Herakleia çizgisinde, fetihlerde
bulundular. Hypios kenarında kurdukları yeni
sehre Prusias adını
verdiler ve mimari eserlerle süslediler.
Nikomedes ise, Galatların Orta Anadolu'da
yerlesmesini sagladı.
Galatlar, çevrelerindeki devletlere sürekli
zarar verdiler. Bu arada Bolu arazisini de
istila ve yagma ettiler.
Bununla da kalmayarak, Herakleia/Karadeniz
Ereglisi'ne de saldırdılar. Alaplı vadisinde,
inatla sehri düsürmek
için kamp kurdular. II. Nikomedes zamanında, M.Ö
149'dan sonra, Hellenizmin tesiri arttı. 105
yılında Roma-
Pontus meselesi Bithynleri de etkisi altına
aldı. 104 de Paphlagonia, yani Bolu'nun
dogusundaki topraklar
Bithyn ve Pontuslular arasında paylasıldı. III.
Nikomedes ise, Bithynlerin degisik karakterli
kralı olarak tanındı.
Halkın destegini alamadı. ç otoriteyi saglamak
için de dıs yardımlara bas vurdu. Pontuslular
böylece
Bithynia'da söz sahibi olabildiler. Fakat
Nicomedes'in degisen siyaseti üzerine, bu defa
Romalılar Pont Kralı
ile karsı karsıya geldiler. III. Nikomedes,
Roma'lılara sıgındı. Gnl. M. Uquillius'u kral
ile Bithynia'ya gönderen
Roma, kısa zamanda destekçisi oldugu kralın
tahta geçmesini temin edebildi.
Bithyn hazinesi, Romanın sürekli istekleri
karsısında zayıfladı. Kral, her defasında
ahaliyi ezmeye ve onları
fakirlige sürüklemeye basladı. Askerlerini
toplayan III. Nikomedes, Paphlagonia'daki liman
sehri Amastris'e
hücum etti. Takiben, M.Ö. 98 de Pontus-Roma
Harbi patlak verdi. Mithridates, güçlü bir ordu
ile Bithynia'yı
istila etti. Krateia, Bithynion ve Prusias pros
Hypios, Pontus çizmesi altında kötü günler
yasadı.
Bunun üzerine Kral Nikomedes, çaresiz olarak,
Romaya sıgındı. M.Ö 87 de, Consül Cornelius
Sulla, önce
Atina'ya saldırdı. M.Ö. 86da Pontus ordusu
yenilgiye ugratıldı. L. Valerius Flaccus,
Byzantion ( stanbul)'dan
Anadolu'ya geçti. Böylece Roma ordusu Bithyn
topraklarına ayak basmıs oldu. Sonunda
Mithridates kalıcı bir
barısa mecbur kaldı. Dardanelles'de, taraflar
arasında barıs imzalandı. Mithridates
Sangarius'un dogusunda
istilâ ettigi bütün toprakları iade edecekti.
M.Ö. 85 de III. Nikomedes, Roma'lıların
sagladıgı imkân ile tahtına oturdu. M.Ö. 94-M.Ö.
74 de saltanat süren
IV. Nikomedes, Bergama Kralı Attalos'un yaptıgı
gibi ölümünden önce vasiyetname ile Bithynia'yı
Roma'lılara
bıraktı. Bu durum Roma-Pontus gerginligini
artırdı. Mithridates tekrar Bithynia'yı ve
çevresini istilaya kalkıstı.
Roma, önemli consüllerini Bithynia'ya savas için
gönderdi. M.Ö. 74 de, M. Aurelius Cotta'ya
Bithynia Eyaleti
valiligi verildi. Bu general Kadıköy önlerinde
donanmasını demirledi.
Bithynia'da görevli Romalılar bunu fırsat
bilerek, kendisine katıldı. M.Ö. 72 de, Roma
Pontus harbi Ege
Denizine sıçradı. Sonunda, Romalılar,
Mithridates'e büyük bir darbe indirdiler. Kral,
Bogaz yolu ile
Karadeniz'e açıldı. Fakat, büyük bir fırtınaya
tutuldu. Mecburen, Prusias pros Hypios
kenarından akarak,
Pontus Euxinos'a dökülen Hypios Nehri agzına
sıgındı.
Bir korsan gemisi ile de Herakleia üzerinden
ülkesine gitti. M.Ö 71/70 de, Romalılar,
Bithynia'nın liman
kenti Herakleia'yı da ele geçirdiler ve
Paphlagonia sınırına dayandılar. Tarihçilere
göre, Bithynlerin son
kralı M.Ö. 74 de ölen IV. Nikomedes'dir.
Vasiyeti ile Bithynia, resmen Roma eyaleti
haline getirilmistir.
ROMALILAR
M.Ö. 74 / M.S. 395
Bithynhlerden sonra, yöre halkı bu defa
Romalılara boyun egdi. Hellenlesmenin yerini bu
defa lâtinlesme aldı.
Nicomedia yanında, doguda Bithynium da merkezi
sehir haline geldi. Latinlesmenin ilk etkisi
Bithynium
civarındaki sehirlerde de göze çarpmaktadır.
Krateia/Crateia, Prusias pros Hypios/Prusias ad
Hypium
Herakleia da Heracleia gibi resmi yazısmalarda
kullanıldı. M.Ö. 64 de Pompeius, Bithynia-Pontus
Eyâletini
düzenledi. Bithynia valisi de eskiden oldugu
gibi Bithynium'da oturmaya basladı. Kitabeler ve
paralardan
anlasıldıgına göre, Roma döneminde, ulius,
Claudius, Dört mparatorlar, Flavius, Traianus,
Hadrianus,
Antoninus Severus, Asker mparatorlar,
Birlikçiler, Dogu Monarsizmi, Constantinus
Magnus ve Valentinianus
gibi sülaleler imparatorlugu yönettiler.
Bithynium da bu imparatorların tebaası olarak
yasamıslardır.
C. Papirius Carbo, Domitianus, Hadrianus, ulia
Domna, Caracalla, Macrinus, Elagabalus, ulia
Paula,
Severus Alexandres, Maximinus, Philip, Galianus
gibi idarecilerin paralarına çok miktarda
rastlanmakta olup,
bunların bir kısmı hususi ellerde ve müzelerde
korunmaktadır. Bunlara ait paralar, Bithynium,
Prusias ad
Hypium, Heracleia Pontica ve Crateia'da
bulunmustur. Roma'lıların, Prusias ad Hypium'da
da yerlestikleri
kitabelerden anlasılmaktadır. Zira, biri dısında
bir çok kabile Roma kökenlidir. Bithynion
hakkında ise
aydınlatıcı bilgiler sınırlı kalmaktadır.
Roma'lı memurlar, valiler ve din adamları
muhtemelen simdiki Hisar'da
ikamet etmekte ve eyaleti idare etmekteydiler.
Bolu'nun da içinde bulundugu Bithynia hakkında,
M.Ö. 64 ile M.S. 21'de yasamıs olan meshur
cografyacı
Strabon'un anlatımları, Roma'lıların ilk devresi
için son derece önemlidir. Bithynia, Bithyn'ler,
Herakleia
Pontika, Mariandynler, Kimmerler, Paplagonia ve
Paplagonlar, Prusa/Prusias sehirleri, skit
kökenli olması
kuvvetle muhtemel Kaukonlar, Thyn'ler ve Thynia
Adası yanında Bolu için de ilgi çekici ifadelere
bu yazarda
rastlanmaktadır. Strabon'a göre, Bithynia'nın iç
kısımlarında, Tieion'un üst tarafında kurulmus
olup, sıgırlar
için en mükemmel otlak olan ve Salanites
peynirinin yapıldıgı Salona etrafındaki
toprakları da içine alan
Bithynion ve aynı zamanda Bithynia'nın merkezi
olan (Bithynion) ve çok genis ve verimli oldugu
halde, yazın
saglık için hiç de iyi olmayan bir ova
tarafından çevrili bulunan Askania gölünün
kenarında kurulmus Nikeia da
yer almaktadır.
Bithynion, M.S I. yy. da, bir Roma sehri olarak
karsımıza çıkmaktadır. Batısında Kieros/Prusias
ad Hypium,
dogusunda ise Paphlagonia yolu üzerindeki
Krateia yer almaktadır. Strabon'un sehir ve
çevresi hakkında
verdigi bilgiler içerik bakımından simdi de
özelligini korumaktadır. Bithynia'da Sangarios
ile Paphlogonia
arasında gösterilen Mariandynler, Kaukon'ların
da komsusu idiler. Mariandyn'ler, Bolu'nun
Karadeniz
sahilinde, Herakleia Pontika'da göze
çarpıyorlardı. Herakleia Pontika'yı ilk kuranlar
Mariandynlerdi.
Kolonizasyon devrinde ise Miletoslular, destan
kahramanı Herakles'in adına izafeten bu
kaleyi-sehri daha da
mükemmellestirmislerdir. Strabon'un da yazdıgı
gibi, Miletoslular, Mariandynleri topragı
ekip-biçmekle görevli
Heliotes gibi kullanmak istediler.
I. yy. da Bithynium ismi terk edildi. mparator
Claudius (41-54) adına yeni bir sehir insa
edildi. Burası da
kalıntılardan anlasıldıgına göre, Bithynium
harabesi üzerinde yükselmisti. Claudius,
Tiberius Claudius Nero
Germanicus adı ile tanınmakta idi. O, Nero ile
Antonia'nın ogludur. Aynı zamanda, Tiberius'un
yegeni ve
Augustus'un esi Livia Drusilla'nun torunuydu.
Claudius, 43 yılında Anadolu'ya geldi. Bazı
bölgeleri egemenligi
altına aldı. Roma geleneklerine sıkı sıkıya
baglılıgı ile tanındı. Claudiopolis sehri belki
de onun emri ile tam bir
Roma kenti özelligine kavusmustur. Almanya'da
kurulan ve Bolu ile aynı adı tasıyan sehir,
Colonia Claudia
Agrippinensis olup, simdiki Köln ile aynı
yerdir. Flaviuslar hanedanı sırasında, Bolu gibi
Krateia da askeri
nedenlerle, yenilestirildi. Bu sebeple kale ve
sehre Flaviopolis denilmistir. Ancak, sonraki
belgelerden de
anlasıldıgına göre Flaviopolis ismi uzun ömürlü
olmamıs, ahali tekrar Krateia'yı benimsemistir.
98-117 tarihleri
arasında saltanat süren Traianus, Bithynia'ya
özel bir önem verdi. Plinius'u, legatus augusti
unvanı ile
Nicomedia'da görevlendirdi.
Bu yazar ile imparator arasında mektuplasmalar
olmustur. Sangarius'un batısındaki, Nicomedia/
zmit
tarafındaki Sophon Gölü'nün deniz veya körfez
ile birlestirilmesi konusu üzerinde durulmus ama
proje hayata
geçirilmemistir. Claudiopolis'in güneyinde
Olympus Bithynicus Ala Dag etegindeki sıcak su
banyoları da
Plinius ile Traianus arasındaki bir mektuba konu
olmustur. Plinus, "Claudiopolis'de bir dagın
eteginde bir
hamam yeri kazıyorlar. Bu isler hakkında ne
yapayım? Bana önerilerde bulunabilecek bir mimar
gönderebilir
misiniz?" diye mektup yazdıgında Traianus da su
cevabı göndermisti; "Siz yerinde bulunuyorsunuz.
Kendiniz
karar veriniz. Mimarlara gelince; Roma'da olan
bizler onları Yunanistan'dan çagırıyoruz. Siz de
o civarında
bulunanlarından temin yoluna gidiniz." Roma
mparatoru Hadrianus'un da Bolu'ya özel ilgisi
olmustur.
117-138 de saltanat süren Hadrianus, sehirde
büyük törenle karsılanmıs, ikametinde ilgi
gösterilmis ve sonra
ugurlanmıstır. Simdi bazı Avrupa müzelerinde de
degisik heykelleri olan Antinous ile tanısması
da Roma
dünyasında akislere sebep olmustur. G. Blum, L.
Dietrichson ve A. J. Gayet'nin arastırmalarına
konu teskil
eden Antinous, muhtemelen 110 da dünya gelmisti.
Anavatanı Bithynion idi. mparator tarafından
himaye
edilmis, onunla Mısır ve daha bir çok yer
gezilmistir. 130 da Nil nehri kenarındaki
Besa'da bogularak hayata
veda etmistir. Öldügü yer yakınında Antinoupolis
gibi muhtesem bir sehir insa edilmistir.
Hadrianus'un
Bithynia paraları üzerinde yapılan incelemede
Antinous Tapınagı'nın sekline rastlanmıstır.
Claudiopolis paralarında da Antinous'un
profilden sekillendirilmis portresine tesadüf
edilmektedir. Burada
görülen tapınagın cephesi sekiz sütunlu ve
korint stilindedir. F.K. Dörner ve S. Eyice'nin
de ifade ettigi gibi
Roma devrinden kalma kitabe, bina parçaları ve
heykeller sehrin tarihini aydınlatmaya yardımcı
olmaktadır
Örneklerini Bolu veya stanbul'daki Arkeoloji
Müzesinde görebilmek mümkündür. Fransız
arkeologlarından G.
Perrot, Bithynia'yı gezdiginde, Prusias ad
Hypium'da ilgi çekici bir kitabeye
rastlanmıstır. Augusta, Tebai,
Germanicus Sabien, Dionysios, Tiberius, Prusias,
Megare, ulia, Hadrianus ve Antoninus gibi
kabileler
kitabede belirtilmektedir.
Buradaki Prusias kabilesi haricindeki diger
bütün ahali yukarıda temas edildigi gibi Roma
kökenlidir. Degerli
arastırmacı Prof. Dr. S. Eyice de, lkçag
Bolu'sunu anlatırken, özetle önemli haberler
vermekte ve sunları
yazmaktadır: "Bugün sehrin ortasında yükselen
büyük tepe ise herhalde ilk yerlesmenin izlerini
tasıyan yer
olmalıdır. Bunun üstü, insan eli ile
düzlestirilmis olup, burasının bir höyük
olduguna da pek süphe edilmez."
Mortdman, 1854 de Bolu'ya geldiginde bu tepe
etrafında iri taslardan yapılmıs bir duvar ile
tepenin üstünde ve
tam ortada büyük ve uzun bir yapının temellerini
görmüstür. O sırada bu kalıntı tas ocagı olarak
kullanılmaktadır. Bolu'da her tarafta eski pek
çok islenmis mimari parçalar görülür. Nitekim
Vilayet Konagı'nın
girisindeki sütunların baslıkları bile eski
harabelerden devsirilmis parçalardır...
Bolu'da ilkçag nekropolünden bazı izler
bulunmustur. Fakat degerli ve önemli buluntular
veren mezar odası
Bolu'nun uzagında Hıdırlar yakınında meydana
çıkarılmıstır. stanbul-Ankara yolunun yapımı
sırasında Bolu
tepesinin yamacında bazı mimari parçaların
Bithynium-Claudiopolis sehrinin tiyatrosunun
kalıntıları
olabilecegi ileri sürülmüstür." Konuralp'in
koruyucusu tanrıça Tyche'yi tasvir eden M.S. 2.
yy.a ait 2.60 m.
boyundaki heykel olup, 1931'de bulunmustur.
Simdi stanbul Arkeoloji Müzesindedir. Eser,
güzel bir Roma
devri kopyası olarak kabul edilmektedir...
Nitekim Bolu'nun 20 km. güneydogusunda Bünüs
köyünde, tam
tepede Roma devrine ait döseme mozaikleri
bulunmustur. Roma Devrine ait bir heykel de,
Konuralp'de, yakın
zamanda tesadüfen ele geçirilmistir.
Agırbaslılıgı ile söhret kazanmıs olan Gallia
menseli Antoninus Pius
(138-161)'un mermer büstünün bir örnegi halen
British Museum'dadır.
Claudiopolis, Dörtlü dare zamanında da önemi
korudu. Nicomedia'nın dogu baskenti olarak
seçilmesi de
bunda önemli rol oynamıstır. Diocletianus
zamanında hrıstiyanlık Bithynia'da kalıcı bir
suretle yayılmaya
baslamıs ve o da bu din taraftarlarına eziyette
bulunmustur. Buna ragmen paganizm hrıstiyanlık
karsısında
tutunamamıs, kısa zamanda Bithynia'nın bir çok
yeri kiliselerle dolup tasmıstır. Claudiopolis,
Heracleia ve
Prusias ad Hypium gibi merkezlerde de büyük
kiliseler yapılmıs ise de çesitli nedenlerle
zamanımıza kadar
gelememistir.
Ancak, III. yy sonrası haçlı mezar tasları da
mevcut olup, müzelerde korunmaktadır. Iulianus
ve Jovianus
devirleri de ranlılarla harplerle geçti.
Nicomedia'ya dönmekte olan imparator Jovianus,
16 Subat 364 de, Bolu
yakınlarında ve güneyindeki Dadastana'da öldü.
Bir rivayete göre soba dumanından zehirlendi. I.
Theodosius
zamanında Roma mparatorlugu ikiye ayrıldı.
Merkezi Roma olan Batı Roma; yine merkezi
Bolu'nun
batısındaki Nicomedia olan Dogu Roma
mparatorlugu. Böylece, 395 den sonra Bolu için
yeni bir dönem
baslamaktadır.
DOGU ROMA ve B ZANSLILAR
Dogu Roma ve ondan sonra uzun zaman imparatorluk
hayatını sürdüren Bizanslıların Caudiopolis/
Klaudiopolis hakimiyeti de genelde sükûnet
içinde geçmistir. On asırlık sürede Klaudiopolis
ve çevresi
Herakleios, Suriye Amorion, Makedonya, Dukas
Kommenos Laskaris ve Palaiologos gibi
Hanedanlara baglı
kalmıstır.
Iustinianus'un saltanatı esnasında, Adapazarı
yakınlarındaki Sangarios Nehri üzerine meshur
Pontogephyra
insa edilmis ve yolcuların Bithynianın dogusuna,
Paphlagonia'ya, Galatia'ya saglıklı
gidip-gelmeleri
saglanmıstır. Honorius Eyaletinin gözde
sehirlerinden olan Klaudiopolis'in hrıstiyanlık
bakımından da ön plana
çıktıgı gözlenmektedir.
Kalikrates, Gerantius, Kalogeros, gibi
metropolitler dini hayatın kopmaz parçaları
olarak söhret
kazanmıslardır. Iustinianus'dan sonraki
hanedanlar, ülkeyi eskiden oldugu gibi thema
denilen askeri valilerle
yönettiler. Opsikion, Optimatum, Bukellarion
gibi isimler altında göze çarpan themaların
idare yeri Klaudiopolis
idi.
Strabon'un tasvirine uygun olarak, yöre yine
tarım memleketi olarak göze çarpmakta, yesil
düzlüklerinde bol
miktarda hayvan yetistirilmekte idi. Bunlar
ulasım ve yiyecek maddesi olarak büyük boslugu
doldurmaktaydılar. Ayrıca her türlü agaç
cinsinin bulunması, Bizans sosyal hayatında da
rol oynamıs ki
Osmanlılar zamanında da aynı aktivite devam
ettirilmistir.
Makedonia sülalesi devrinde, bazı ekonomik ve
askeri krizler, Bithynia'yı, dolayısıyla
Kaudiopolis'i de etkiledi.
mparatorluk, Balkanlardan ve Dogu Anadolu'dan
Türklerin baskısına maruz kaldı. I071 Malagirt
Meydan
Savası sonunda, Anadolu Türklerin eline geçti.
znik merkez olmak üzere Selçuklu Devleti
kuruldu.
Bunu Haçlıların fırtınası takip etti. 1177'de,
Bolu Selçuklularca kusatıldı. Myriokephalon'da
bir yıl önce büyük
bir bozguna ugramıs olan Manuel Komnenos, eger
Bolu'daki kusatmayı kaldırabilirse, yitirilen
itibarını yeniden
kazanmıs olabilecekti.
Bizans tarihçisi Niketas Khoniates, Türklerin
Bithynia'daki ilk ciddi baskısını anlatırken
sunları yazmaktadır:
"Çok geçmeden Türkler, Roma mparatoru Claudius'a
nisbetle adlandırılmıs Klaudiopolis sehri
çevresinde
ordugâh kurdular. Önce Bizans garnizonunun sehir
dısına bir adım bile atmasını önlediler. Sonra
da tam
anlamı ile bir kusatmaya geçtiler.
Bu sebeple sehirleri içinde kusatılmıs olanlar
imparatoru, bu kusatmayı kaldırtacak bir kuvvet
gelmedigi
takdirde sehri Türklere teslim etmekle tehdit
ettiler. Çünkü, ne devamlı bir açlıga
tahammülleri vardı, ne de,
düsmanları kovalayacak güce sahiptiler. Su hâlde
Manuel Komnenos, is isten geçinceye kadar
beklemedi.
Haberi aldıgı günün ertesinde hareket ederek
elinden gelen sür'atle Nikomedia üzerinden
Klaudiopolis'e
yürüdü. Yanına ne çadır, ne yatak, ne silte ve
ne de herhangi bir imparatorun yanında bulunması
ve onun
dinlenmesini mümkün kılmak için gerekli bir sey
almıstı. Yanında sadece atının eyer takımı ve
zırhı vardı.
Hergün büyük mesafe alıyordu.
Çünkü kusatıcılardan daha önce davranmak ve
kusatılanların basına her hangi birsey gelmeden
oraya
ulasmak hususunda öyle büyük bir arzu ve ihtiras
vardı ki sözcükle tarif olunamaz. Geceleri
uyumuyor, çıra
ısıkları altında Bithynia'yı asıyordu. Bu yöre,
her tarafta uçurumlarla doludur. Sık ormanları
yüzünden bir çok
yerinde geçise izin vermez.
Eger Manuel Komnenos bir az dinlenmek zorunda
kalırsa toprak onun iskemlesiydi. Kuru otlar ona
halı görevi
yapmak zorunda idi. Arada yagmur yagdıgında ve
dinlenme yeri bataklık bir vadide ise, o zaman
imparator,
yukarıdan yagmur, asagıdan rutubet sebebi ile
uykusundan oluyordu.
Ama, iste asıl bu anlarda, Manuel Komnenos, taç
ve purpur içinde altın islemeli egeri ile atına
bindigi
zamandan çok daha fazla seviliyor ve kendisine
karsı çok büyük bir hayranlık duyuluyordu.
mparator,
hedefine yaklastıgında, Klaudiopolis etrafında
bulunan Selçuklular bundan haberdar olup, derhal
kaçmaya
basladılar. Birliklerin alâmetlerini tanımıslar
ve silahların parıltısını görmüslerdi. mparator
onları, elinden
geldigi kadar uzaklara kovaladı.
Türklerin büyüklügü karsısında bezginlik içine
düsmüs olan Klaudiopolis, Bizanslılar için
imparatorun gelisi
zorunlu kürek çekmekten harap olmus gemiciler
için uygun bir rüzgarın esmeye baslaması, kısın
verdigi
zahmet ve hüzünden sonra gelen ilkbahar ve güç
ve elemli bir baslangıçtan sonra islerin
düzelmesi gibi büyük
sevinçle karsılanan bir olaydı ". Niketas
Khoniates'in bu kaydı dısında, Selçuklular devri
için Bolu'ya dair
herhangi bir haber göze çarpmamaktadır.
Ama Selçuklular, Paphlagonia'nın batısında,
kuzeybatısında, sürekli hareket halinde idiler.
Bizans daha sonra
Paphlagonia'yı, Amastris ve Herakleia hariç
olmak üzere, ebediyen kaybetti. Kastamonu,
Çankırı ve
Ankara'da Konya Selçukluları egemen hale
geçtiler. Kılıç Arslan ölmeden önce, töre geregi
devleti ogulları
arasında paylastırırken, Ankara'yı oglu
Muhyiddin Mesud'a bıraktı. Bundan sonra,
Kuzeybatı Anadolu'daki
fetihleri bu Selçuklu sehzadesi devam
ettirecektir. Dadybra sınır kalesinin
düsürülmesinden sonra Bolu ve
Herakleia yolu da açılmıs ve bu yerler Bizans'ın
dogu sınırı haline gelmistir.
1204'de, stanbul Latinlerin eline geçti. Bazı
ileri gelenler Nikeia'ya sıgındılar. Laskarisler
böylece Bizans
mparatorlugunu burada devam ettirdiler. Ayrıca
merkezi Trabzon olan Komnenoslar ile Laskarisler
arasında
nüfuz mücadelesi de basladı. Sakarya nehrinin
dogusundaki askeri harekat, Prusias yolu ile
deniz
kenarındaki Herakleia'ya kadar uzadı.
Palailogoslar zamanı da Klaudiopolis için Türk
baskılarının hızlandıgı
devre oldu.
Herakleialı tarihçi ve yazar Nikephoros Gregoras
ve Pachimeres, Mogolların etkili oldugu
yıllarda, Türklerin de
tehlikeye düstügüne dikkati çekmektedirler.
Nitekim, Paphlagonia'dan akıp gelen Türkmenler,
Bizans
sınırlarını hemen her noktada delmisler yeni
hayat sahalarını meydana getirmislerdir. Tekfur
adı verilen kale
yöneticilerinin de durumu bu sekilde
güçlesmistir. Askeri ve kendi mali ihtiyaçlarını
temin için agır vergiler
koymuslar bu hareketler de ahaliyi oldukça güç
duruma sokmustur.
XIV.yy baslarından XV.yy.a kadar Bolu bölgesinde
Türklesme hareketleri basladı. Bizans ilk önce
Sakarya
Nehri kenarındaki Geyve'yi kaybetti. Bu fetihler
zinciri, Türk hanedanlarınca devam ettirildi ve
görülecegi gibi
Amasra'nın fethi ile noktalanmıstır.
KLAUDIOPOLIS - BOLU ÇEVRES NDE TÜRKLER
XIV.yy baslarında, Bolu'yu da içine alan
kuzeybatı Anadolu'nun görünüsü söyledir. Merkezi
Kastamonu olan
Candarogulları, Ankara'da Ahiler, Sögüt ve
civârında Kayılar, Sakarya'nın dogusu ve
batısında, sahillerde
Bizanslılar veya Palaiologoslar. Ancak, Göynük,
Gerede ve Bolu'da da tampon küçük beylikler de
mevcuttur.
Ertugrul Gazi ile birlikte Sögüt taraflarına göç
eden Samsa Çavus Kabilesi de sonunda Sakarya
nehrinin
kuzey tarafına geçerek, ormanlık, çam agaçları
ile süslü yaylalara yerlesmis haldedir.
Kayılar, Oguz Kabilelerinden olup, Cengiz
istilası ile Anadolu'ya göç etmis, Sürmeli,
Pasin, Erzurum ve
Erzincan taraflarında dolasmıslardı. Ertugrul
Gâzi, tarihi bir karar vererek, Anadolu'ya
gitti. Selçuklu Sultanının
izni ile gaza ucu olan Bithynia sınırlarına
yerlesti. Bizans tarihçileri Sakarya ile
Paphlagonia arasında Amurios
Ogullarından bahsetmektedirler. Ancak bunların
kimlikleri kesin olarak aydınlatılmıs degildir.
Mudurnu
Daglarında isaret edildigi gibi Samsa Çavus ve
kardesi Sülemis vardı.
Asıkpasazade ve Mehmed Nesri Efendi, ondan
kısaca bahsederler ve Osman Gazi'nin çagdası
oldugunu
vurgulamaktadırlar. Samsa veya Samsama Türk-
slâm dünyasında kullanılan önemli isimlerden,
unvanlardandır. Sülemis isimli kardesi de
kendisine yardımcı olmus, Osmanlı Beyligi ile
ilk temaslarda rol
oynamıstır. Bunların lhanlılarla teması oldugu
da ileri sürülmektedir. El-Ömeri ve bn
Battuta'nın kaydettigi
Göynük, Gerede ve Bolu Ahileri hakkında bilgiler
de azdır.
Sihâp ed-Din el-Ömerî, Anadolu Beylikleri
hakkında bn Battûta gibi, önemli bilgiler
vermektedir. Mesâlik el-
Ebsar fî Memâlik el-Emsâr'ında, Göynük, Gerede
ve Bolu hakkında yazdıkları da Anadolu'lu Sabar
Hasr (?)
kasabası ahalisinden Seyh Haydar Uryan'ın
fadelerine dayanmaktadır: "Haydar el-uryan'ın
haber verdigine
göre; Anadolu'da Cengiz Han'a ait olan
ülkelerden baska sadece Türk elleri altında
mevcut ülke ve memleket
sayısı onbirdir.
Bu sıralamada 8. olan Gerede memleketidir ki,
Sâhin lidir. Askeri besbin atlı kadardır. Göynük
Hisar
memleketidir ki, Emir Umur lidir. Askeri üçbin
kadardır... Gelelim Cengiz Han ailesine ait
yerlere; .... Bolu
Sultanının ilidir. Burada uygur sehirler yoktur.
Köylerden meydana gelen, çayır ve otlaklarla
uzayıp giden bir
çayırlıktan ibârettir. Burası Germiyan ülkesi
ile Süleyman Pasa li'nin arasında, yani
Germiyan'ın dogusunda
Süleyman Pasa'nın batısındadır.
XIV. yy.ın ilk yarısında, 1333 yılında Tancalı
Arap Gezgini bn Battuta, Orhan Gazi ve
Candaroglu I.
Süleyman Pasa zamanında Göynük, Mudurnu, Bolu,
Gerede'den geçti. Bu kasabalar hakkında önemli
bilgiler
veren bn Battûta, Göynük'ün Orhan Gaziye baglı
oldugunu, safran üretiminin yapıldıgını
yazmaktadır. Kıs
aylarında karlı bir zamanda Mudurnu'ya seyahat
etmis, Cuma namazı sırasında kasabaya
varabilmistir.
Mudurnu, Bolu'ya baglı ve o günün sartlarına
göre de Kastamonu'ya on günlük uzaklıktadır.
Bolu'ya yolculuk
ederken, Büyük Su'dan geçmistir.
Gezgin'in Bolu'ya ait yazdıkları söyledir: "Bolu
sehrinde, Ahîlerden birinin tekkesine indik.
Buradaki adetlere
göre, tekkenin bir bölümündeki ocaklar, kıs
müddetince aralıksız yakılmaktadır. Dergâhın her
bölümünde ayrı
ayrı ocaklar da vardır. Ocagın bacası mevcut
olup, duman oradan çıkmaktadır. Odaları gayet
güzel sekilde
ısıtır. Buna çogul sekli ile Bahari derler.
Tekili Buhayrî'dir. Burada, bn Cuzey Buhayrî'yi
hatırladım. Ona ait bir
de beyit aklımdan geçti. "Buhayri'den
ayrıldıgımızdan beri dagın üzerini toz kapladı.
Onun geceleri alev
saçmasını dilersen, katırların, yük yük
odunlarla gelmesi gerekir. Tekkeye girdigimizde,
bütün ocakları yanar
hâlde bulduk. Üstümüzdekileri çıkarttık. Sadece
tek kat giyimle kaldık.
Öylece atesin karsısına geçerek ısındık. Ahi,
hemen çesitli yemek ve meyveler getirdi. Allah,
kerem sahibi ve
cömert olan, yabancılara gariplere büyük sefkat
ve sevgi gösteren, gelene geçene yardımlarını
esirgemeyen
bunları en güzel sekilde, sonsuz bir sevgi ile
karsılayan bu dervisleri hayırlarla
mükâfatlandırsın... O geceyi
çok güzel bir sekilde, müsterih olarak
geçirdik." bn Battûta, Bolu'da fazla kalmadı.
Ertesi günü, yine soguk bir
havada yola koyuldu. Gerede-i Bolu yâni
Bolu'daki Gerede'ye hareket etti. Bu söylenis
devrin dogulu
kaynaklarına uygunluk arzetmektedir. lhanlıların
mali defterlerinde Gerede'den Gerede-Bolu diye
bahsedilmektedir.
bn Battûta, Gerede için sunları yazmaktadır:
"Gerede-Bolu'ya vardık. Burası bir ovada
kurulmus, güzel ve
büyük bir kasabadır. Çarsısı ve caddeleri
genistir. Dünya'nın soguk yerlerindendir. Ayrı
mahallelere bölünmüs
olup, her mahalle kendi aralarında yasamaktadır.
Kasabanın hakimi Sah Bey'dir Orta derece
sultanlar
arasındadır. Bedeni, boyu, bosu, huyu itibari
ile yakısıklı, güzel bir adamsa da yeteri kadar
eli açık degildir.
Namazı burada kıldık. Sonra, zâviyeye misafir
edildik. Orada, Hatib el-Fatih Sems ed-Din
es-Sami ile tanıstık.
Adı geçen; yıllardan beri burada yasıyormus.
Çoluk-çocuga karısmıs ve kasabanın hâkimi olan
Sah bey'in
hem kâtibi ve hem de hocası olarak sözünü
geçirecek kadar nüfuz saglamıstı.
Bir gün, yanımıza geldi. Gerede Hakiminin bizi
ziyaret edecegini haber verdi. Kendisine bu
bulusmayı temin
ettigi için tesekkür ettim. Sâh Bey, bizim
yanımıza geldi. Kapıda karsılayarak, selâmladım.
Bizimle birlikte
oturdu ve bana saglıgımı, gezinin nedenini,
simdiye kadar hangi hakimlerle görüsebildigimi
ögrenmek istedi.
Ben de basımdan geçenleri bir bir anlattım. Bir
saat kadar süren görüsmeden sonra yanımızdan
ayrıldı. Bizim
için tam hazırlanmıs bir binek atı ile bir kat
elbise gönderdi." bn Battûta, Gerede'den sonra
Kastamonu yolu
üzerindeki Safranbolu'ya hareket etti.
Burası Candaroglu sultan el-Mükerrem Süleyman
Pasa oglu Ali Bey'in yönetiminde idi. Son devir
Bizans
tarihçileri, slam kaynaklarından aynı sekilde,
Kuxim Paxis'den de bahsetmektedirler. Bu sahıs,
Nogaylardandı. Baglı oldugu Han'ın ölümü üzerine
Dobruca'dan ayrılmıs, çoluk-çocuk ve adamları
ile yelkenli
ile Trabzon'a hareket etmisti. Niyeti
Tebriz'deki lhan'a sıgınmak ve maiyetinde yer
almaktı. Ancak,
Karadeniz'in meshur fırtınalarından birine
tutularak, Herakleia iskelesine sıgındı. Buranın
tekfuru, durumu
stanbul'a, mparatora bildirdi. Kuxim Paxis,
hrıstiyan olmak ve Bizans ordusunda çalısmak
kaydı ile ülke
topraklarına kabul edildi. Bir müddet sonra da
stanbul'a gitti.
Saray ile tanıstı. Kızı kendisi gibi aynı
milletten olan Solyman Paxis ile evlendirildi.
Damad, Bithynia'nın
merkezi Nikomedia'da ( zmit) oturdu. Sangarios
boylarından gelecek tehlikelere karsı tedbirler
aldı.
Paphlagonia'nın hakimi ise Candarogulları idi.
Onlardan önce de yöreye Çobanogulları hakimdi.
Hüsâm eddin
Çoban, Alp Yürek Muzaffer ed-Dîn Yavlak (Yölük)
Arslan devirleri kaynakların yetersizligi nedeni
ile
karanlık kalmaktadır. Pachymeres'in bahsettigi
Nâsır ed-Dîn'in Mahmut oldugu bilinmektedir. Bu
sahıs son
Çobanlı beyidir. Candarogulları ise XIII. yy
sonlarında tarih sahnesine çıkmaktadır.
Kurucuları Sems ed-Dîn Yaman Candar'dır. Y.
Yücel, bu sebeple ondan bahsederken, "...Bu emir
hakkında
P. Wittek, Pachymeres'de beyliklerin sayılması
sırasında geçen Amiramini, Emîr Yaman'la izâh
edilebilir ki, bu
da Candarogulları Beyliginin kurucusu Semseddin
Yaman Candar'dır" demektedir. Candarogullarının,
bu
tarihdeki batı sınırı Safranbolu/Taraklıborlu'da
idi. XIV. yy baslarındaki duruma göre Bolu, üç
taraftan Türk
Beylikleri ile çevrili idi. Denizde ise Ceneviz
hakimiyeti sürüyordu. Daphnusia, Diospolis,
Herakleia Pontika ve
Amastris ise sözde Bizans ama ticari alanda ise
Cenova sehir ve kaleleri idiler.
TÜRK YÖNET M N N ÖNCÜLER
Ertugrul, Osman, Orhan, Yıldırım, Çelebi Mehmed,
II. Mehmed ve Fatih Sultan Mehmed. Bunlar
Kayıların ve
bu kabileden kaynaklanan Osmanlıların
liderleridir. Bolu fetihleri onların zamanında
baslamıs ve XV. yy. da
sona ermistir. Ertugrul, Sakarya'nın sol
tarafında yurd tutmus, Bizans gâzâlarını devam
ettirmistir. Oglu
Osman, 1299'da kendi adı ile bilinen hanedanın
kurucusudur. O ve halefleri zamanında Osmanlı
Beyligi,
Sultanlıgı ve Devleti siyasi ve askeri
hadiselerin neticesi olarak, büyümüstür.
Cihan devleti olmaya hazırlanmaktadır. Osman
Gazi, Sakarya boyundaki Geyve, Taraklı ve Göynük
akınlarını
gerçeklestirdi. Kendisine ahîler, seyhler ve
dost ileri gelenler yardımcı oldular. Orhan
Gazi, beyligi en genis
sınırlarına kavusturmak için askeri
faaliyetlerini devam ettirdi. Geyve, Alp Suyu.
Karaçebis, Regio Tarsia,
Kocaeli Yarım adası, Nikomedia, Karadeniz
kıyıları, Bolu, Gerede tarafları, Eregli dısında
sahil bu akınlarda
ele geçirilmistir. Oglu Süleyman pasa Göynük ve
Mudurnu'da adaletle, insan sevgisi ile fetihler
yaptı. Rum
ahali onun yönetiminden son derece memnundu.
Bolu da dahil olmak üzere, Göynük, Mudurnu,
Üskübü ve Akyazı'da bir çok hayır eseri bıraktı.
Bunlara vakıf
araziler ve gelirler tahsis etti. I. Murad
devrinde, Ankara'daki ahîler himaye altına
alındı. Bolu'daki faaliyetleri
karanlıktır. Yıldırım Bayezid, Mudurnu, Bolu ve
Çaga'da, Gerede'de aynı yolu takip etti. Bir çok
mimari eserin
sahibidir. Bundan baska, Candarogulları ile
nüfuz mücadelesine giristi. Bizans kaynaklarına
göre, kesif bulut
arkasından ısıklarını yayabilen yıldızlar
arasında, Karadeniz kıyısındaki Herakleia da
bulunuyordu. 1402,
Ankara Meydan Savasından sonra da Bolu'da siyasi
dengeler bozuldu.
Fetret Devri mücâdeleleri sırasında Bolu ve
Gerede'de heyecanlı günler yasandı. Sahipkıran,
Cihângir Timur
Beg'in askerleri Göynük, znik ve Bursa'yı harap
ettiler. Süleyman Bey, Göynük'de gelisen
hadiseleri Bey
Kavagı'ndan izledi. Çelebi Mehmed, "kazaklık"
günlerinin ilk anlarını yasıyordu. Gerede ve
Mudurnu
yörelerinde, Timur'un hareketine göre siyaset
takip etti. II. Murat, Candarogullarına karsı
etkili seferlerde
bulundu. 1425'deki Taraklı Borlu Savası, Bolu ve
Gerede'nin ehemmiyetini bir kere daha
artırmıstır.
Fatih Sultan Mehmed, stanbul'u ele geçirdi.
Sonra, Candarlıların halefi sfendiyar meselesi
ile mesgul oldu.
Bölgede son olarak Amastris'i Osmanlı devletinin
sınırlarına kattı. Böylece; Beg, Han, Sultan
gibi unvanlar
altındaki Bolu fetihleri bu düzeyde bitmis
oluyordu. Samsa Çavus ve kardesi Sülemis, Konur
Alp, Akça Koca,
Sungur Bey, Hızır Bey, Eflagan Bey ... Bunlarda
Bolu'yu Türklüge kazandıran fatihleridir. Konur
Alp'in kimligi
de karanlıktır. Ailesi hakkında bilgi hemen
hemen yok gibidir. Osman Gazi Alplerinden olup,
Abdurrahman
Gazi ve Akça Koca ile birlikte akınlarda
bulunmustur. Sehzade Orhan ile önce Geyve'yi ele
geçirmis, sonra
Alp Suyu ve Karaçebis hisarlarını Osmanlılara
kazandırmıstır.
Akyazı Kalesi de bundan sonra ele geçirilmis,
gece gündüz at sırtından inmeyerek, Düzce
Ovasını kâfirden
temizlemistir. Osmanlı kaynakları, Konur Alp'i,
Konur Alp li fatihi olarak göstermekte, bu
akınların takip eden
yıllarda veya zamanda, Mudurnu, Bolu, Gerede,
Kocaeli Yarımadasında da sürdürüldügünü
yazmaktadırlar.
Samandıra ve Aydos kalelerinin kusatılması ve
Tekfurun bertaraf edilmesi hikayesi de ilgi
çekicidir. Konur Alp,
kendi adını tasıyan ocaklıkta Konur Apa'da vefat
etmis ve burada topraga verilmistir. Akça Koca
da,
Abdurrahman Gazi de, Konur Alp'in gaza
arkadasları idi.
Akçakoca soyu devam etmis, II. Murad zamanında
Bizans'a gönderilen Kadı Fazlullah da Gebze'de
yasamıstır. Akça Koca da Konur Alp ile aynı
tarihlerde ölmüs, zmit-Kandıra yolu üzerinde,
Karadeniz'e hakim
tepe üzerinde topraga verilmistir. O'nun adı da
unutulmazlıktan kurtarılmıs, merkezi zmit olan
Koca li bu ilk
devir Osmanlı kahramanını zamanımıza kadar
yasatmıstır. Nesrî ve Asıkpasazâde'nin
bahsetmemesine
ragmen, Bolu yöresinin diger üç fatihi de Sungur
Bey, Hızır Bey ve Eflagan Bey'dir. Sungur'un,
Evliyâ
Çelebi'nin de yazdıgı gibi Candarogullarından
olması muhtemeldir.
Bolulular XVII. yy ortalarına kadar bu hatırayı
canlı tutmuslar ve Evliyâ Çelebi'yi
bilgilendirmislerdir. Gerede,
Mengen, Devrek ve civarında Osmanlının sesini
duyuran Hızır ve Eflagan Beyler olmustur. bn
Kemal,
Tevârih-i Âl-i Osman'ında, her iki beyi
zikretmektedir. Ki bu husûs resmi osmanlı
belgelerine de aksetmistir.
lhanlı belgelerinde, El-Ömerî'de ve bn
Battûta'da bahsedilen Emir Umur, Sah(in) Bey de
Türklesme ve
islamlasmada rol oynamıs sahsiyetlerdir.
Çobanogullarının da Bolu'nun ormanlık kuzey-dogu
mıntıkalarında
Bizans aleyhinde faaliyette bulunması
düsünülebilir.
Ancak, bu yöre fatihleri hep karanlık kalmıstır.
Bu beyligin halefi olan Candarogullarının, Sems
ed-Dîn Yaman
Candar gibi büyük beyleri oldugu biliniyor. I.
Süleyman muhtemelen 1309-1340 yılları arasında
saltanat
sürmüstür. O, tımarlı 366 sipahiden biri idi. O,
Eflagan ucunda Türkleri asker yazarak, güçlendi.
Bir gece
Kastamonu'da, Mahmud Bey'in sarayını muhasara
ile geçirdi. Kastamonu'dan sonra Zâlifre denilen
Borlu
Kalesi üzerine yürüdü. Burası simdiki Safranbolu
kasabasıdır. Bir müddet sonra oglu Ali Bey'i
oraya tayin etti.
Bir müddet sonra da Osmanlılarla hudûd olmustur.
Böylece Gerede ve Safranbolu, Bolu ve
Kastamonunun
sınır kaleleri haline gelecektir.
BOLU ÇEVRES NDE SAVASLAR
(1323-1461)
Konur Alp, Prusias'ın ele geçirilmesi ile
görevlendirildi. 1323'de, Akyazı'yı üs yaparak,
kılıcını Bolu'ya dogru
saldı. lk ele geçirilen kale, Hypios/Melen Çayı
kenarındaki Prusias idi. Burası ve Düzce
Ovasının beylik
sınırları içine katılmasından sonra
Bizanslılarla, Uzunca-Bel çarpısması yapıldı. ki
gün ve gece karsılıklı
birbirini gözetleyen kuvvetler, ertesi gün Konur
Alp'in önünden çekildi. Bu zafer üzerine Konur
Alp, tekrar Düz
Pazar'a geldi. Düzce'den sonra Mudurnu akını
yapıldı.
Konur Alp, daha sonra Bolu'yu da geçmis ve
Eflagan ile Hızır Bey'in yardımı ile beylik
sınırlarını daha doguya
genisletmisti. Orhan Gazi'nin oglu zmit
fethinden sonra Göynük ve Mudurnu'yu tamamen
kendine bagladı.
Yöredeki hrıstiyanlar, Osmanlı hakimiyetini
özellikle Süleyman Pasa'nın adaletini canı
gönülden karsıladılar.
Bolu gün geçtikçe tam bir Osmanlı sehri halini
aldı. Görünüsü ile Bursa'yı, Yenisehir'i, znik'i
andırıyordu.
Yıldırım Bayezid, Mudurnu, Bolu, Gerede ve
Çaga'da cami, hamam insa ettirdi.
1393'de, Mudurnu, Bolu ve Çaga yolu ile
Safranbolu önlerine kadar ilerledi ve
Candarlıları maglup etti.
stanbul da kusatılmak istendi. Bunun için
Karadeniz ve bogazdaki yerler ele geçirildi.
Nigbolu tehlikesi
üzerine barıs yapılarak kusatma kaldırıldı.
mparator ile yapılan sözlesmede, Taraklı ve
Göynüklüler,
Bizans'ın baskentine götürüldü ve cami etrafında
iskan edildiler. Ancak, Timur istilası sebebi
ile bu Bolulu
Türkler, sur haricine çıkarıldı ve Tekirdag
taraflarında iskan edildiler. 1402'de Ankara
Meydan Savası,
Timur'un galibiyeti ile sonuçlandı. Yıldırım
Bayezid esir düstü ve bir müddet sonra da öldü.
Taht kavgaları
yüzünden Fetret Devri yasandı.
Candarlıların bu esnadaki temsilcisi
sfendiyarlılar ile siyasi iliskiler de kopma
noktasına geldi. Göynük, Taraklı
ve znik, Bursa Timurlu kuvvetleri tarafından
istila edildi. Çelebi Mehmed, Gerede ve Mudurnu
taraflarında
dolastı. Kardeslerden Süleyman Çelebi de
Göynük'de Bey Kavagı'nda, gelisen olayları takip
etti. Sonunda
Çelebi Mehmed, Osmanlı Beyliginin basına geçti.
Kara Devlet Sahın öldürülmesi üzerine sfendiyar
Bey, Bolu
tarafına kadar ilerledi. Osmanlı ve sfendiyarlı
kuvvetleri, Gerede ile Çaga arasında savastı.
Çelebi Mehmed,
ezici bir galibiyet kazandı. Sükrullah'a göre,
"Akçadan, maldan, attan, katırdan ve özge
nesnelerden ele
geçirmisti." II. Murad da, sfendiyarlılarla
mücadeleyi sürdürdü.
Safranbolu'nun kusatılması üzerine Osmanlı
Ordusu, kalenin imdadına kostu. sfendiyar Bey
bir kere daha
maglup edildi (1421). II. Murad'ın Bolu Sancak
Beyi; Halil Pasa'nın kardesi Mahmud Çelebi idi.
Sultanın emri
ile Rumeli'deki sefere katılmıs (1443) ve
zladı'da tuzaga düsürülerek esir edilmisti. Kara
elbiseler giyinen
hanımı, II. Murad'ın huzuruna çıkmıs ve
kurtarılmasını rica etmisti. Fatih Sultan
Mehmed, 1453'de stanbul'u
feth etti. Böylece bir çag kapanmıs ve bir çag
açılmıstır. Bolu bundan sonra baskent olarak
Edirne'yi degil
stanbul'u görecektir.
Fatih Sultan Mehmed zamanında, sfendiyarlıların
siyaseti yakından takip edildi. 1459/1460'da
Amasra
seferine karar verildi ve Bolu yolu kullanıldı.
Bolu Sancagında, XX. yy mülki teskilatı göz
önüne alınırsa, en
son ele geçirilen yer Karadeniz kıyısındaki
Amasra'dır. Fatih Sultan Mehmed'in bu tarihi
seferi, bn Kemal
tarafından asagıdaki gibi anlasılması zor gayet
agır cümlelerle anlatılmaktadır: Sâyık-ı
takdir-i ilâhiyle sefer-i
sabıkda sipâhi yorgun ve zebûn olmamagın
"uluvv-i himmet-i padisahinün tahrîki, sultân-ı
kisver-sitânun ol yıl
da bir diyâr fethine dahi ikdâmına bâ'is oldı.
Anadolu geçesinde Karadeniz yalısında Amasra nam
bir hisarı ki
içinde müstakil valisi vardı, ol havalide
gemiyle haramîsi gezüb kimi bulursa alurdı,
almaga ihtimam hâdîs
oldı.
Beyt-i Türki Li-Müellifihi
Cihancûluk isi sevmez sükûnı sin sevse kisi
sevmez sükûnı Mezkûr ma'murede sakin olan
küffârun gerçi bir
mikdâr cizye-i maktu'ası vardı, hazine-i
'amireye Sal-be-Sal bi-imhal u ihmal vasıl
olurdı; ammâ Tekvurı îllik
sûretinde yâgîlik maddesi üzerine ısrar etmisdi,
hâramiliginden ve taracından yıllık haracı bir
günde hasıl
olurdı.
Bir nice def'a nakz-ı 'ahd u peymani cinayetleri
sadır ve rafzı akd-u amanı müshir hıyânetleri
zâhir olub
dergâh-ı asumân-istibaha 'arz olmusdı; ol
sebebden mezkûr-bed-girdârı ortadan ref 'idüb
etbâ 'u esyâ'ınun
serr u sûrın ol kenârdan def'itmek padisah-ı
saltanat-penahun zimmet-i himmetinde farz
olmusdı. Ammâ
meskeni hısn-ı hasin ve pirameni sûr-ı üstüvâr
olmagın, içeri îline günine girecek rehgüzârları
düsvâr olmagın
bir mikdâr çeri göndermekle dâmen-i fethi ele
girmezdi; hazret-i sahipkıran lesker-i giran-ı
bi-keranla kendü
bi'z-zat akdam-ı ikdam üzerine turub varmaga
gayri kisverlerdeki mühimmat 'ayık olub rûzgâr
hempâlık itmez
ve zaman el virmezdi.
Nazm-ı Türki Li-Müellifihi
Anun fethine sah etdikçe hemm Çıkardı bir is
dahi andan ehemm Ehemm olana sarf olub ihtimam
Kalurdı
mühim iken ol nâ-tâmâm. Bu kerre ki eyyâm-ı
ferruh-encâm müsa'id olub mezkûr Sal-i
ferhunde-falün
hengam-ı seferinde vüs'at bulundı, ates gibi
yürüdügi yeri kurudan lesker-i ab-sitab ve
bad-heybet yasdan ve
kurudan harekete gelsün deyü emr olundı. Bir
mikdar lesker-i cerrarla Mahmud Pasa gemileri
tonadub
deryadan getdi; sayir ümerây-i rezm-arayla
sehriyar-i kisver-küsay karadan 'azm etdi.
Mübaret demde Üsküdar'a geçüb devlet-i
rûz-efzunla birkaç gün göçüp vardı, Akyazı'ya
kondı; sevad-ı
mevkib-i meymûnla ol hamûn-ı hümayûn, yüzi
yaziyle karalanmıs sahifeye döndi. Hızırbeg-ili
dimekle ma'ruf
gayet su'ubetle mevsûf nahiyetün taglarına ki
kenârında tavar ayagı dirmezdi, ol serhaddi
görenün sedd-i
skender gözüne girmezdi, lesker-i ye'cüc-hurûc
'urûc etdiler; Mengen didikleri mekandan ki
derbendleri gula
yol virmezdi, çengelistanına ok ursan girmezdi,
içi ab-ı hayata menba 'olan zulamata mecma'dı,
skender-i
Hızır-kadrün ikdâmiyle geçdiler getdiler. Çün
lesker-i zafer-rehberün yolı vardı. Bolı
serhaddine irdi ve
muhayyem-i mükerrem ol tarafdagı diyâra seref ve
i'tibar virdi, sfendiyar oglı sma'il beg, ol
sir-i nahcirgir
kendüyi sikar etmege kasd etdi sanub
Kastamoni'den çıktı, Sinab'a girdi.
Sir-i nahcircûy u pür-kînin Alsa bûyını âhûy-i
miskîn Meskenin terk ider kararı gider Külhan
olur gözine
gülsen-i Çin. Sonra 'azm-i sâhibkırâni Amasra
cânibine idügine cezm idicek sürûr etdi, vafir
piskesler hazır
idüp asıtan asuman-nisana gönderdi ve yerinde
huzur etdi. Amasra Tekvurı çün sehriyar-ı
düsmen-sikârun
kendü diyârına varacagın ve hisarınun üzerine
düsecegin isitdi; Mahmud Pasa dahi cüyus-ı
ab-çus ve ateshurus
ile deryadan vardı, mezkûr kal'ayı dayire-i
teshire çeküp muhasara tedbirin itdi, bildi ki
hisarı ihtiyariyle
virmezse zarb-ı destle burc-u barusın yıkup
serkes bedenlerini pest iderler; dâmân-ı âmâna
yapısmazsa
girîbânı çengâl-ı cidale düser ve seng-i ceng ü
harble câm-ı nâm ü nengin sikest iderler; naçar
re'y-i serkesligi
elden koyub pisvay-i 'akl-ı rehnümaya uyub
tali'a-i fethün yanınca sehriyâr-ı nusret-si'ar
ve zafer-rehbere vafir
piskesler ve agır beleklerle karsı gelip
istikbal etdi; ikliminün kilidi olan kal'anun
miftahın 'abid-i sultan-ı cihana
teslim idüb kendü ümmid ü bîmle du-nim olub
geldi getdi. Merasim-i ta'zimi takdîm etdigiçün
ol gumrahun
günahı afv olub hüsam-ı intikamdan halâs buldı;
mezkûr hisârun iskelesinün mahsûl-ı mevfûrı hass
olub
nevâhisindeki diyâr Bolı Sancagı'na zam oldı.
Sehriyâr-ı kâmkâr ol ruba'ı ve buka'ı dahi
erba'a yılında feth
etdi, ol sefer-i zafer eserden dahi mansur ve
mesrûr geldi, dârü'l-mülkine getdi.
BOLU SANCAGI
Köroglu hadisesi dolayısıyla merkezden
gönderilen emirnamelerde "Bolu Sancagı" tabiri
sık sık geçmektedir.
Simdi XVII. yy.a kadar, bu sancagın geçmisinden
kısaca bahsetmek istiyorum; Bolu'nun üzerinde
bulundugu
arazi, eskiden yani Bizanslılar zamanında
Bithynia olarak isimlendirilmektedir. Orhan
Gazi'ye yardımcı olan ve
babasının silah arkadaslarından Konur Alp ile
Akça Koca Sakarya'nın her iki tarafındaki
yerleri fethetmislerdi.
Bu yüzden, yeni açılan uçların ilk idarecileri
bunlar olmuslardır. Akyazı, Eski Bag ve Düzce
Ovasının yer aldıgı
Konrapa, fatihinin adını Konuralp ismini almıs,
kaydıhayat sartı ile Konur Alp'e bırakılmıstır.
Bu bölge, Osmanlı vesikalarında Konrapa (Konur
Apa) diye anılmıstır. Karadeniz kıyısındaki ve
Osmanlıların
denize ilk açıldıgı yerlerden olan Akçasehir,
Konrapa'ya baglı olmakla beraber Akçakoca
tarafından
zaptedildigi için onun adını almıstır. Bolu'nun
batısındaki ve eski ipek yolu üzerinde bulunan
Mudurnu ve
Göynük, Taraklı Yenicesi de bir müddet Süleyman
pasa tarafından idare edilmistir. Bolu,
Beylerbeylik merkezi
Ankara ve 1451'den sonra da Kütahya'ya baglı
kalmıstır. Yani idari bakımdan bu sehirlerde
oturan
beylerbeyine tabi olmustur. Evliya Çelebi'nin
sonradan tertip edilen defterlerdeki kayıtları
esas tutarak verdigi
bilgiye göre, Bolu'nun ilk tahriri Fatih Sultan
Mehmed zamanında yapılmıstır. Seyyah, "burası
Anadolu
topragında ayrı bir sancak beyi tahtıdır.
Padisah tarafından beginin hası 300.122 akçedir"
diye yazmaktadır. Ancak, bu miktar azdır ve o
devre ait
defterlerde 400.000-500.000 akçe arasında
degisen rakamlar verilmektedir. Bolu Sancagı
dahilinde ve
sancak beyine baglı olarak gözüken 36 kadar kaza
vardı. Bunlar; Merkez kaza Bolu, Taraklı - Borlu
(Safranbolu), Kızıl Bel, Gerede, Viransehir,
Sihabeddin, Aktas, Ulak Deresi, Dörtdivan, Çaga,
Bartın, Amasra,
Kıbrıs (merkez: Karadogan), Yörükan, Eflâni,
Yedi Divân, Bender Eregli (Karadeniz Ereglisi),
Devrek, Ulus,
Yılanluca (Melenderesi/Yıglıca), Taraklı
Yenicesi, Mudurnu, Üsküp (Konrapa li'nin merkezi
Eski Bag),
Dirgene, Samako (Alaplı), Gocinos, Akçasehir,
Ovayüzü, Eflâni Yenicesi, Tefen, Çarsanba (Hızır
Bey li),
Zerzene, Gölpazarı, Hisarönü, Pavli ve
Doturga'dır.
Yukarıda adı geçen kazalardan Bolu'nun dogusunda
kalanlar, sfendiyar Ogullarından, batıda
kalanları ise
Bizans Tekfurları elinden alınan sehir ve
kalelerdir. Bugün Gerede'ye baglı kalan
Dörtdivan, o zaman kaza
merkezi durumunda olup, Köroglu'nun dogdugu köy
Sayalık, buraya baglı idi. Uzunçarsılı'dan
itibaren bu
köyün adı hep Hayalık olarak hatalı bir sekilde
okunmus iken, Prof. F. Sümer'in tesbiti ile
Sayalık seklinde
düzeltilmistir.
BOLU SANCAK BEYLER
Bolu 1324 yılından itibaren 1692 senesine kadar
Sancak Beyleri tarafından idare edilmistir.
Sehzadeler,
hanedana akraba olanlarla, Candarogullarına
mensup beyler Bolu'yu sancak beyi olarak
yönetmislerdir.
Konur Alp, Sunkur Bay Semsî, Sehzade Murad,
Gündüz Alp, Süleyman Pasa, Çandarlızade Mahmud
Çelebi
Bolu'yu idare etmis ilk beyler arasındadır.
Sonuncu bey Çelebi Mehmed'in kızı ile evli olup,
zladı Savasında
tuzaga düsürülerek esir edilmis, külliyetli
miktarda para ödenerek kurtarılmıstır. Bazı
rivayetlere göre bu bey
stanbul muhasarasında da bulunmus ve sehid
düsmüstür.
II. Murad, II. Mehmed ve II. Bayezid
devirlerinde de Bolu'nun idaresinde bazen dost
ve bazen düsman
oldukları sfendiyarlılardan valiler
görülmektedir. II. Bayezid zamanında, Sehzade
Ahmed'in oglu Murad Bey
Bolu Sancak beyligi yapmıs, fakat babasının
karıstıgı hadiseler dolayısıyle kızılbaslara
sıgınmıstır. Sehzade
Murad Bey'den az önce de, amcası Selim'in oglu
sehzade Süleyman Bolu Sancak Beyligine
getirilmisti
(1509). Bu sehzade, önce Karahisar'a tayin
edilmis ise de, amcasının itirazına sebep
olmustu. Padisah, bu
defa oglunun istegi üzerine Süleyman'ı Bolu'ya
nakletmis, Kefe'ye yollanmasına kadar sancak
beyi olarak
burada kalmasına izin vermistir.
Bu beyler dısında, Voyvodalık devresine kadar
(1692) Bolu'yu yöneten sancak beyleri, tesbit
edebildigimiz
kadarı ile sunlardır; Sinan Bey, Semsî Ahmed
Pasa, Hacıpasaoglu Mehmed Bey, Köroglu
hadiselerinin zuhur
ettigi sırada Behram bey, Rum beyzade Osman Bey,
Sarhos Abaza Osman, Abdi Pasa, Koca Yusuf Pasa,
Bosnalı Vardar Ali Pasa, Emir Mustafa Serif
Pasa, Benli Hasan Pasa Semsipasadâde Mahmud,
Kürt Mehmed
Pasa, Kemenkes Seyyid Ahmed Pasa, Fındık
Mustafa'dır. 1692'den az önce Bolu'nun son
sancak beyi, Zor
Mustafa Pasa'dır. Bu bey Köroglu zamanındaki
beylerden daha zalim davranıslı oldugundan,
halka olmadık
zulümler yaptıgından, suçu sabit görülerek, idam
cezasına çarptırılmıstır. XVI. yy basları ve
XVII. yy.ın ilk
yarısında Bolu 14 zeamet, 55 tımar'a bölünmüstü.
Cebeliler de dahil olmak üzere 2800 kılıç askeri
vardı.
Çeribasısı ile beyinin askeri 800 kadardı.
Beyinin senelik hasılatı 10.000 kurus, kadısının
ise 5000 kurustu.
Beyi'nin hası ise, yukarıda isaret edildigi
sekilde, 300.122 akçe idi.
BOLU SANCAK MERKEZ
Köroglu'nun yasadıgı XVI. yy. da, Bolu Osmanlı
mparatorlugunun gözde sehirlerinden biri idi.
Doguya giden
bir çok ana yol bu havaliden geçmekte idi.
Kanuni zamanında yeni açılan ve halkın günümüzde
Bagdat
Caddesi diye isimlendirdigi yol üzerinde birçok
kervansaraylar insa ettirilmistir. Bu stratejik
mevki dolayısıyla
Bolu günden güne gelisme göstermis ve kale
çevresinde yayılarak daha da büyümüstür. En eski
tasvirlere
göre, Bolu birbirini takip eden otlakların
bulundugu, ahalisinin daha ziyade köylerde
yasadıgı bir yerdi. XVI. yy.
da, ovadan bakıldıgında hemen göze çarpan meshur
kalesi, artık harabe olmaya yüz tutmustu.
Zira Selçuklular zamanında uç kalesi oldugundan
her zaman tahkimli olmasına dikkat edilmis iken,
simdi iç el
sayılması sebebi ile artık tamirata gerek
duyulmamıstır. bn Battuta, 1333 senesinde
Bolu'da misafir kaldıgı
halde, sehri pek tasvir etmeyip, sadece Ahîleri
kısaca misafirseverliklerinden dolayı
methetmistir. Sehir,
simdiki gibi, yine ova ortasında, batıdan doguya
yükselen toprak bir tepe üzerine bulunuyordu.
Çevresinden
çok sayıda küçük derecikler aktıgı için, zamanla
mahalleler surlar dısında ve ovaya dogru meyil
üzerinde
meydana gelmistir. 1528 senesine ait oldugu
tahmin edilen 438 numaralı tapu-tahrir
defterinde, XIV. yy. da
kurulmaya baslanan ve XVI. yy. da gelismesini
tamamlayan mahalleler sunlardı;
Aslı Han veya Aslı Hatun, Gölyüzü, Cami,
Tursucuoglu, Hoca Bey, Hatip, Karaçayır, Hacı
lyas Oglu, Ak
Mescid, Dabbagan (: Tabaklar), ve Ugurlu Naib
(sonra : Karamanlar). Bu mahalleler de, diger
yerlerde oldugu
gibi bir mescid veya cami etrafında tesekkül
etmis olup, nüfusu ortalama hesaplamalara göre
2000'e
yaklasmakta idi. Evliya Çelebi'nin 1645
senesindeki seyâhatinde ise, Bolu eskiye nazaran
oldukça büyümüs
ve bir çok güzel binalarla süslenmisti.
Köroglu'nun destanî bir havaya büründügü bu
zamanda, Evliya Çelebi
Bolu'yu söyle tanıtmaktadır, " ... Gerçekten
ma'mur büyük bir sehirdir ki, topraklı bir dag
arasında kurulmustur.
Otuzdört mahallesi ve 34 camii vardır. Üçbin
kadar tahta örtülü güzel evleri vardır.
Bazı zenginlerin evleri ve hanları kiremitle
örtülüdür. Dörtyüz kadar ma'mur süslü dükkânı
vardır. Her ne
kadar Türklük ise de ileri gelenleri, esrafı ve
tüccarı çoktur... Oguz adamları vardır...
Suyunun ve havasının
nefasetinden dolayı güzelleri çoktur..."
Bolu'nun en güzel cami, saray ve binaları
Osmanlı Padisahları,
sehzadeler, sfendiyarogulları ve beyler
tarafından yaptırılmıstır. Bolu, bundan baska,
medrese, kervansaray,
bedesten ve bazı sanayi tesislerine de sahipti.
Bolu daglarının meshur köknar ve çam tahtaları,
günümüzdeki
gibi Bolulu isadamlarınca, stanbul pazarına zmit
yahut daha elverisli olan Akçasehir iskeleleri
yolu
vasıtasıyla gönderilmekte ve orada belli
yerlerde satılmakta idi. Hatta bazı
düzenlemelerle Bolu tahtasının ve
odununun stanbul'da daha ucuz satılabilecegi
hususunda Evliya Çelebi'nin oldukça enteresan
görüsleri
vardır.
SEMS PASALILAR
Bolu'yu idare edenler arasında Semsi Pasa
ailesinin özel bir mevkii vardır. Bazı sancak
beyleri, zaman zaman
bu aileden tayin edilmistir. Evliya Çelebi,
1645'deki Bolu ziyaretinde, Semsi Pasa
ailesinden bahsederek
"Sungurbay Semsi adlı kahramanı eliyle
fethedilmis, kendisine evlattan evlâda hayat
sartı ile ocaklık ihsan
edilmistir. Hâlâ nesli tükenmis degildir. Semsi
Pasa evlâdları derler" malûmatını vermektedir.
Yine bu
seyyahın yazdıgına göre Sungur Bay Semsi, Osman
Gazi ile aynı zamanda yasamıs bir kahramandır.
Bu
ismin sonundaki Semsi sıfatı ise, Semsi Pasa
ailesinin bu sahsa baglı oldugunu göstermek için
kullanılmıstır.
Naima ve Kâtip Çelebi de, tarihlerinde
Semsipasazâdeliler tabirini sık sık
kullanmıslardır. Sungur Bey veya
Sungur Bayın tarihi kisiligi ne yazık ki,
kaynakların Bolu fethini bir iki satırla
geçistirmeleri yüzünden, son
arastırmalarda dahi aydınlıga çıkarılamamıstır.
Candaroglu Beyligine ait soy kütüklerinde ise
böyle bir isme
tesadüf edilmemektedir. Belki, ileride tapu veya
vakıf kayıtlarından onun tarihi sahsiyeti
hakkında ip uçları
elde edilebilir. Semsi Pasa zamanında, bu
ailenin Halid bin Velid'ten indigine dair bazı
kayıtlar mevcut ise de,
dogru degildir. Tarih kaynakları incelendiginde
varılan neticeye göre, Candaroglu, sfendiyaroglu
ve Kızıl
Ahmedli gibi kollar, Semsi Pasa ailesinin
dayandıgı hanedanlar oluyor.
Her üç grup, Osmanlılar ile yakın temasta
bulunmuslar evlilik yolu ile akrabalık tesis
etmislerdir. sfendiyaroglu
Beyligine Fatih Sultan Mehmed son vermis az
sonra da Kızıl Ahmed Bey ailesi ile Uzun Hasan'a
sıgınmıstır.
II. Bayezid zamanında tekrar Osmanlı ülkesine
dönen Kızıl Ahmedli ailesi, Bolu'daki eski
mülklerine sahip
olmuslardır. Mirza Mehmed Bey, Bolu sancak beyi
olmus, daha sonra da Bayburd ve Erzincan'ın
idaresine
tayin edilmisti. II. Bayezid ile dostane
münasebetlerde bulunan Mehmed Bey, onun oglu
sehzade Murad'ın
(Ö. 15 ekim 1485) kızı Sahnisa Hatun ile
evlenerek damad yapılmıstı.
Ne yazık ki Mehmed Bey, kendisinden büyük
hizmetler görülecegi sırada, Erzincan Bey'i iken
hayata gözlerini
yummustur. Mirza Mehmed Bey'in Musa, Mustafa ve
Semsi Pasa isimlerinde üç erkek evladı dünyaya
gelmis,
hepsi devlet hizmetinde bulunmuslardır. Musa
Pasa, ava merakı ile söhret bulmus, Yavuz ve
Kanuni
zamanlarında Osmanlıların hizmetinde
yararlılıklar göstermistir. Erzurum Beylerbeyi
iken, Gürcülerin tuzagına
düserek hayatını kaybetmistir. Mustafa Pasa da,
Musa Pasa gibi söhretli bir sahsiyet olup,
besinci vezirlige
kadar yükselmisti (1561). Meshur Malta Seferi
esnasında ordunun baskumandanı olup, Piyale Pasa
ve Turgut
Reis ile bu kaleyi muhasara etmislerdi. 1566
yazında, kardesi Semsi Ahmet Pasa ile Zigetvar
Seferine
katılmıs, padisahın zamansız ölümüne sahit
olmustu. ki yıl sonra hacca gitmis ve Arafat
dagında iken vefat
etmis ve Mekke'de topraga verilmistir.
Evliya Çelebi'nin babası Dervis Mehmed Zılli
Efendi bu cenaze merasiminde bulunmus, vezirin
gömülmesinde
yardımcı olmustur. Mirza Mehmed Bey'in üçüncü
oglu ve Semsi ailesinin kurucusu Ahmed Pasa'dır.
Uzun ve
rahat bir hayat süren Semsi Ahmed Pasa, saraya
intisab etmis, sırası ile avcıbası, bölükagası,
müteferrika ve
sipahi agalıgı ünvanlarına sahip olmustur. 1553
ran seferine istirak etmis ve yararlı hizmetleri
ile sultanın
gözüne girmistir. 1554'de Anadolu
Beylerbeyligine tayin edilmis, az sonra da
Rumeli'ye nakledilmistir. Bu
sıfatla Zigetvar Seferine, agabeyi ile birlikte
kendi kuvvetlerinin basında, katılmıstır. Kanunî
Sultan
Süleyman'ın bu sefer sırasında vefat etmesi ile
eski vazifesinden ayrılmıs ve inzivaya
çekilmistir. Sultan II.
Selim (1566 - 1574) zamanında yeniden hizmete
alınmıstır.
Sokullu Mehmed Pasa'ya karsı hasmane tutumu ile
ikinci grubu meydana getirmis, bu düsmanlık
sadrazamın
öldürülmesine kadar devam etmistir. III.
Murad'ın tahta çıkmasından sonra Semsi Ahmed
Pasa'nın yıldızı yine
parlamıs ve padisahın musahibi olmustur.
Devsirme usulünün bozulması ve bu arada saraya
rüsvet kabul
ettirme gibi seylerden sorumlu tutularak,
tarihçilerin tenkidine maruz kaldıgı da
görülmektedir. Semsi Ahmed
Pasa, 18 Muharrem 988/6 Mart 1580'de stanbul'da
öldü. Dillere destan sarayına yakın kendi adı
ile tanınan
Cami yanındaki türbede topraga verilmistir.
Oldukça renkli bir sahsiyete sahip olan Semsi
Ahmed pasa, aynı zamanda ilim çevrelerince de
takdir edilen,
yazdıgı siirlerle de sairler arasına katılan
kimse idi. Belli baslı eserleri; Sehnâme-i
Sultan Murad Dîvân, Vikâye
Serhi, 'tikadnâme ve tercüme-i Surut-i
Salât'dır. Semsi Pasa'nın ogulları da babaları
gibi bir çok devlet
hizmetinde vazife almıslardır. Mahmud Pasa,
Semsi Pasa ailesinin en söhretli
sahsiyetlerinden olup,
babasının delaleti ile mirliva olmus, 1579
senesinde Sehr-i Zor, sonra da Kıbrıs
Beylerbeyligine vali tayin
edilmistir. 1591-2'de Bolu'ya gelmis, atalarının
bir çok mülkünün bulundugu bu yeri idare
etmistir. Kastamonu
valiliginden sonra, Almanya'da Usturgon'a
yollanmıs, burada kendinden üstün kuvvetlere
karsı kahramanca
mücadele etmistir.
III. Mehmed, 1602-3'de , onu Nahcivan
sınırlarına yollamıs, beylerbeyi iken burada
sehit düsmüstür. Dogu
Anadolu'da ölen ikinci Semsipasalıdır. Evliya
Çelebi, 1645 senesinde hem stanbul'da ve hem de
Bolu'da
Semsi Pasa ailesine mensup kimselerin yasadıgını
yazmaktadır. XVII. yy. da Semsi Pasa
kölelerinden
Süleyman isimli birinden haberdarız ki bu,
meshur Köle Oglu'nu yakalayarak, idam edilmesini
saglamıstır. Bu
konuya biraz asagıda tekrar temas edilecektir.
Semsi Pasa ailesinin Bolu ve kazalarında bir çok
hayır eserleri
yaptırdıgı bilinmektedir. Bu tarihi yapılar
günümüze kadar tabii afetlere maruz kalmalarına
ragmen
gelebilmistir.
Bolu'ya tabi Yenice köyünde Mirza Mehmed Pasa ve
esine ait tımarın oldugu Tahrir Defterlerindeki
kayıtlardan anlasılmaktadır. Semsi Pasa
ailesinden olup, Yavuz Sultan Selim zamanında
yasamıs olan bir
kadın da Karaköy'de cami yaptırmıstır. ki
kitabesi mevcut olan bu cami, Musa Pasa'nın
annesi Alâ Hatun
tarafından insa ettirilmistir. Bu kadın ise
meshur alimlerden Cemaleddin el-Aksarayî ve
vezir Piri Pasa'nın
ailesindendir. Musa Pasa'nın kendi adına
yaptırdıgı ve 1510 senesinde hizmete açılan
cami, simdi Ilıca Cami
diye bilinmektedir. 1571'de yapılan Karaçayır
Camisi de Musa Pasa'dan kalmadır.
Sarayda besinci vezirlige sahip olan Mustafa
Pasa, 1526 senesine ait kayıtlara göre, yıllık
hasılat olarak
405.000 akçelik gelire hak kazanmıstı. Bu meblag
Bolu'dan temin edilmekteydi. XVI. yy. da
ehemmiyet
kazanan Bagdat Caddesinin Hendek ve Darıyeri
gibi merkezlerinde Mustafa Pasa kervansaray ile
cami
yaptırmıs, yolcuların ve halkın hizmetine
açmıstı. Onun gibi Semsi Ahmed Pasa'nın da Bolu
ve Düzce
taraflarında çiftlikleri vardı. Süleymaniye
Kütüphanesinde, Lala smail Efendi kitapları
arasında bulunan
vakfiyesinde, vakıflarının listesi verilmistir.
Vakfiyeden anlasıldıgına göre, Bolu'da bir cami,
Dar el-Hadis,
dershane, çesme ve köprü yaptırılmıstır.
Bu yerlerde hizmet göreceklere verilecek
gündelikler hakkında da açıklamalar mevcuttur.
Bolu Salnâmesi ile
Evliya Çelebi'nin yazdıgına göre Semsi Pasa'nın
sehirde bir hamamı, kapalı çarsısı, çesmesi ve
camisi vardı.
maret Camisi'nin ismine temas etmeyen Kâtip
Çelebi ise, Semsi Pasa Camisini bahis konusu
etmektedir.
Semsi Pasa, Bolu'nun kuzeyindeki daglar
içerisinde bulunan yaylaları da köylülere
vakfetmistir. Simdi Pasa
Köyü Yaylası ve At Yaylası isimlerini tasıyan bu
yerlerde, Pasa'nın adı hürmetle anılmaktadır.
Bolu'nun
batısında ve zmit yolu üzerindeki Düzce Bazar
veya Konrapa'da da Semsi Pasa vakıfları
mevcuttu. Yeni
gelismekte ve büyümekte olan, Asar Suyunun
kenarındaki Düzce'de Semsi Pasa bir han ve cami
yaptırarak,
vakfetmistir. Ancak günümüze kadar, bu
binalardan hiç biri ayakta kalamamıstır.
BOLU BEY
Köroglu hikayelerinde, destan kahramanının
ortaya çıkmasına sebep bilindigi gibi, babasının
gözlerinin kör
edilmesi ve bunun için Rusen Ali'nin intikam
almak üzere Bolu Beyine karsı harekete
geçmesidir. Hikayelerin
çesitli rivayetlerinde Bolu Beyi, Bolu Pasa,
Bolu Bey, Bolu ve Bul Beg adları ile
anılmaktadır. Bu degisik
sekiller, Bolu kelimesinin zamanla bir yer adı
oldugu fark edilmeyerek, dogrudan dogruya kisi
adı kabul
edildigini gösterir. Köroglu, babasının
intikamını almak üzere ortaya çıktıgında Gerede
ve Çaga idarecileri
tarafından takibata ugramamıstır. Ancak onun
söhreti Sayalık köyünün sınırlarını az sonra
asacak ve
sonraları kendi adı ile anılacak olan Dörtdivan,
Deveren ve Karadogan yaylalarının bulundugu
Köroglu
Daglarında yankılanacaktır.
Hakkında sikayetler, Bolu Beyi'ni de asacak ve
Anadolu Beylerbeyine, stanbul'a Asitaneye
ulasacaktır. Prof.
Dr. Faruk SÜMER'in belirttigine göre, destanda
çok geçen Bolu Beyi mahalli bir bey olmayıp, bu
günkü
idareciler gibi, stanbul'dan gönderilen devlet
memurudur. Bolu Beyi ile kaza kadıları ve
Köroglu'yu ilgilendiren
belgelere ilk olarak Prof. Dr. smail Hakkı
Uzunçarsılı ve Prof. Mustafa Akdag rastlamıstı.
Böylece destan
kahramanının tarihi olarak yasamıs oldugu ortaya
çıkmıstır. Daha sonra ,F.Sümer, arsivde baska
dört belgeye
rastlayarak, 1580 - 1585 (H. 988 - 993 )
tarihleri arasında yazılmıs belgelerin sekiz
tane oldugunu ortaya
koymustur.
Süphesiz baska belgeler de mevcuttur. Bu yüzden,
destan dısında, Köroglu'nun bes yıllık hayatını
ögrenmis
oluyoruz. Köroglu'nun ortaya çıktıgı devrede
Osmanlı padisahı III. Murad, sadrazamlar ise
Damad Ahmed,
Kıbrıs Fatihi Lala Kara Mustafa Pasa, ve Ferhat
Pasalardır. Bolu Beyi ise önce Mehmed Bey, sonra
ise
Çorum'dan nakledilen Behram Bey'dir. lk belgenin
1580 tarihli olduguna yukarıda temas edilmisti.
Bu tarihte,
Bolu'yu ilgilendiren hadiseler arasında, burada
ve kazalarında bir çok hayır eserleri bırakmıs
olan, Osmanlı
vezirlerinden Semsi Ahmed Pasa'nın ölümüdür.
Onun vefatı ile Bolu'daki Semsi Pasalılar nüfuzu
pek
sarsılmamıstır. Akrabası ve çocukları, bu
ailenin eski ihtisamını, bazen zor kullanarak da
olsa devam
ettirmislerdir.
Bolu Beyi, Köroglu meselesinin iyice belirmesi
üzerine merkezden ve Kütahya'dan yazılan
buyrultularla,
harekete geçmis sancak dahilinde onu takip
etmeye mecbur kalmıstır. Köroglu ise Karadogan
köyündeki
Türkmenlerden bölükler meydana getirerek
kendisine katılan Çakal Oglunun yardımı ile ona
meydan
okumaya cesaret göstermistir. Bolu Bey'i ülke
çapında yayılma gösteren atesli silahlarla
Köroglu'nun pesine
düsmüstür. Nitekim, destan kahramanı kılıç
yerine tüfengin alısına hiç memnun kalmamıstır.
Köroglu,
kahramanlık ve cesaret örnegi olarak kılıç, ok
ve kalkan gibi savas aletlerini kabul
etmektedir.
Atesli silahların en etkilisi olan tüfegin
Bolu'da kullanılısı, yasak olmasına ragmen XVI.
yy. dadır. Askerin
elinde Yavuz Sultan Selim devrinden beri bu
tüfekler bulunuyordu. Sonra reaya da temin
yoluna gitmistir.
Nitekim 1560 senesine ait olup, Bolu Beyine
yazılan emr-i âlide, "levend taifesinden ve
reayadan ve gayrıden
tüfenk kullanıp, daglarda sikâr etmemeleri"
isteniyordu. ki ay sonrasına ait bir fermanda
da, öncekine
nazaran daha da sertlestirilmis ifade
kullanılarak, reayaya tüfenk tasıma izni
verilmemesi isteniyordu. XVI. yy.
da Bolu'da yayılmaya baslayan tüfenk, Deli
brahim devrinde alınan idari tedbirlerle, halkın
elinden toplanmıs
ve bazı cezai müeyyideler uygulanmıstır.
KÖROGLU'NDAN ÖNCEK VE SONRAK HAD SELER
Bolu'da devlet idaresine karsı cephe alıs,
1559'larda canlanmaya basladı. Levend ve bazı
suhte hareketleri
meydana gelmis, bundan bir çok aile zarar
görmüstü. brahim ve Madin (?) adındaki sakiler,
köyleri basarak,
yolcuları soyarak, suç islemislerdi. 1560'da,
Köroglu'ndan az önce Bolu'da Saltık Boyacıoglu
meselesi
meydana geldi. Bolu Beyi tarafından tevkif
edilen bu saki de, stanbul'dan gönderilen bir
memura teslim
edilerek, muhakeme için Bolu'dan çıkarılmıstır.
Kendi menfaatlerini önde tutan ehl-i fesad
sahibi sipahiler de
zaman zaman sancakta huzursuzluk yarattılar.
Ancak, Bolulular stanbul'a yakın olduklarından,
sayet Bolu
Beyi taraf tutarsa, hemen sikayete gidiyorlardı.
Köroglu hadisesinden sonra bazen gruplar halinde
stanbul'a geldikleri ve gösteri yaptıkları da
görülmüstür.
Evliya Çelebi, 1645 yılına ait bir kaydında
Boluluların bu özelligini bahis konusu ederek,
"... gayet adaletli
davranmak gerek. Gayr-ı mesru bir kaç akçe
alınsa, halkı hemen üç günde stanbul'a gidip
sikâyet eder"diye
yazmaktadır. 1566 senesinde bazı levendlerin
Bolu softaları adına Filyos vadisindeki
Devrek'te ve Bolu'nun
batısında Konrapa'da harekete geçtikleri haber
alınmıstı. Bunlar kendi taraftarları ile
sancagın düzenini
bozmaya kalkıstıgında, Bolu Bey'ine hemen bu
fesadı yok etmesi emredilmisti. 1570'de, Çankırı
ve Ankara
yolu üzerindeki Gerede'de Dogancıogulları
hadisesi zuhur etti. Mustafa Pasa'ya emir
yollanarak bu ailenin
Gerede ve çevresindeki zararlı faaliyetlerinin
takip ve tespit edilmesi istenilmisti.
Mustafa Pasa, bu arada Semsi Pasa'nın sahip
oldugu ve Hendek dolaylarında otlatılan koyun
sürüsüne,
hüviyeti meçhul kisilerin tecavüzünü
arastırmakla da görevlendirilmistir. Bazı dava
sahipleri de Konrapa
kadısını sikayet ettiler. Çünkü, kadı bazen
Konrapa'da (simdiki Düzce Pazarı) ve canı
isterse buraya bir saat
uzaklıktaki Üskübü/Kasaba'da oturuyordu. Her iki
yerde davaların görülmesi, halkı tedirgin
ettiginden, Mustafa
Pasa aracılıgı ile merkeze sikayet edildi.
stanbul az sonra yolladıgı hükümde, Kadının
Düzce Pazarda
oturmasının daha iyi olacagı, emredilmisti. 1580
- 1585 tarihleri arasında Sayalık'tan zuhur eden
ve Çakal
Oglu ile birlesen Köroglu, genis bir sahada
kendi ününü duyurdu ve Bolu sancak beyine meydan
okudu.
Buna dair yazısmalar, Sümer tarafından Mühimme
defterlerinden tespit edilmistir. Celâli
syanları Anadolu'yu
kasıp kavurdukça, Bolu da bu cereyanın etkisi
altında kalmıstır. Sakarya Seyhi diye mehdilik
davasına kalkan
Ahmed'in de Bolu'nun batısında epeyce taraftarı
olmustur. Bulanık Softa ismindeki saki de
sancakta korku
yaratmıs ve sonunda idam edilerek, cezasını
bulmustur. Abaza Mehmed Pasa zmit taraflarında,
idareye bas
kaldırınca Bolu da kötü günler yasamıstır.
Ankara'ya gönderilen külliyetli miktardaki para
kervanı soyulmus ve
bir çok kimse öldürülmüstü. Bu esnada Köle Oglu
ismindeki Bolulu Celâli de ona katılmıstı.
Bolu Beyinin adamlarından olan Semsi Pasazade
ailesinin kölelerinden Süleyman isminde biri,
Köle Oglu ve
adamları Süleyman Aga ile çatıstırmıslar ise de,
sonunda ayagından vurularak, esir edilmisti.
Abaza Pasa'nın
gözde bölüklerinden birine kumanda eden köle
Oglu, Süleyman Aga vasıtası ile stanbul'a
yollandı ve burada
vezirin huzuruna çıkarıldı. Naima'nın yazdıgına
göre, Köle Oglu vezire gayet magrurane cevap
vererek; -
Sehirler urmadık, kârban basmadık, ancak zulm
def'ine çalıstık. Amma çün takdir böyle imis.
Emir Allahındır...
demistir.
Köle Oglu'nun adamları stanbul pazarlarında,
sokaklarında idam edilirken, Köle Oglu'da
vezirin emri ile
Parmak kapıda halkın gözleri önünde
öldürülmüstür. Bolu, sekâvet hadiselerine uzun
zaman sahne olacak,
bu vaziyet XVII. XIX. yy.larda bile eski seklini
muhafaza edecektir. Köroglu'nun belki de özlemis
oldugu iyi bir
sekilde yasamak arzusu, ne yazık ki uzun zaman
gerçeklesemeyecektir.
XVII.Y.Y.da II.ABDULHAM D ve BOLU
Bolu, stanbul'dan tayin edilen ve kısa sürelerle
görev yapan beylerce yönetildi. III. Murad'dan
sonra, düzen
genelde bozulmaya basladı. Bunda beyler,
askerler, devlete karsı çıkanlar, kadılar rol
oynadılar. Ayrıca,
doguda ve batıda devam eden savaslarda da Bolu
insanca ve ekonomik alanda bütün gücünü
kullandı.
Devletin istedigi tahılı zamanında temin ve
istenilen yerlere ulastırdı.
Celâlilerin de zaman zaman soguk nefesini
ensesinde hisseden Bolu, Gerede ve Göynük, kötü
günler
geçirmis ise de stanbul'un yetkisi ile eski
günlerine dönebilmistir. lk örnegi IV. Murad
olmaktadır. Bu Padisâh,
Revan Seferi dönüsünde, Gerede, Bolu, Dibektas,
Mudurnu, Göynük, Taraklı ve Geyve yolunu
kullanmıs,
Bolu topraklarını sereflendiren, Osmanlı gücünün
ne oldugunu gösteren padisâh olmustur (1635).
Sık sık
deprem afetine maruz kalan yerler arasında Bolu
da görünmektedir.
Özellikle, 1668'de cereyan eden yer sarsıntısı,
Bolu'da bir çok insan kaybına ve binaların
yıkılmasına sebep
olmustu. Kuzey Anadolu deprem hattını etki
altına alan olay, sadece Bolu'da degil,
Gerede-Çankırı, Niksar,
Erzincan ve Erzurum'u da etkilemisti. Bolu'daki
büyük camiler de zarara ugramıs ve hayır sever
kimselerce
tamir ettirilme yoluna gidilmistir. Timurtas
Pasa ailesinden Mehmed Bey'in insâ ettirdigi ve
halk arasında Eski
Yeni Cami denilen ibadethane de büyük zarara
ugramıstı.
IV. Mehmed devrinde, Bolu Beyi, Avusturya Seferi
için istenen kuvvetlerle orduya katılmıstı.
1683'de, Bolulu
lakabı ile tanınan Mustafa Pasa, Hatice Sultan
ile evlenmis ve saraya akraba olmustur. Baskent
stanbul'un
tanıdıgı simalardan Mehmed Efendi, aslen
Mudurnu'lu idi. III. Murad'ın sohbet çevresinden
Râziye Kadın'ın
damadı oldugundan, Damad Mehmed Efendi diye
söhret kazanmıstır. Çocukluk yıllarını Çepni
köyünde
geçiren Mehmed Efendi, sonra stanbul'a gitti.
Tahsilini burada tamamladı.
Bostanzâde Mehmed Efendi'ye baglanarak, 1577'de
onun Anadolu Kazaskeri olması ile
tezkireciligini yaptı.
Daha sonra Ümm el-Veled Medresesine atandı.
Galata, Bursa, stanbul, Kahire ve Mekke kadısı
memuriyeti
ile hizmet gördü. Bu arada, Anadolu, Rumeli
Kazaskerliklerinde de vazife görmüstür. Fatih
Camisinin Haliç
tarafında bulunan Sinan Aga Cami karsısında,
kösede "Mudurnulu Damad Mehmed Efendi
Darü'l-Hadisi'ni
kurmus, çok sayıda ögrenci yetistirilmesine
vesile olmustur.
Rumeli Kazaskeri iken ma'zûl ve 1613'de vefat
etmistir. Aynı egitim kurumunun bahçesinde
topraga
verilmistir. Darü'l-Hadis bu gün mevcut
degildir. Ayvansarayî, Seydizâde ve Ataî'nin
kısa malumatı
çerçevesinde, Mudurnulu Damad Mehmed Efendi ve
Darü'l-Hadis'i unutulmaktan kurtulmustur. XVII.
yy.ın
tanınmıs bilginlerinden olan Kâtip Çelebi
yazdıgı tarih ve cografya eseri ile çagına izler
bırakmıstır.
Bartınlı Hamdi'nin de nakiller yaptıgı
Cihannûma'da, Anadolu'nun anlatılısı sırasında
"Fasl-i Der Livâ-ı Bolu"
baslıgı altında, su bilgiler verilmektedir.
"Bolu, Anadolu Eyaletinde miyâne pâyedir.
Ahalisi Türkmen ve
insanlıgı güzeldir. Sınırları: Doguda Kastamonu,
kuzeyde Bahr-ı Siyâh (Karadeniz), batıda Koca-
li ,güneyde
Hüdâvendigâr (Bursa) vardır.
Kazaları bunlardır: Üskübi, Eflâni, Eflâni-i
Bolu, Eflakan, Akçasehir, Aktas, Amasra, Ulak
Deresi, Oniki Divan,
Ulus, Ovayüzü, Samako, Taraklı Borlu, Taraklı
Yenice, Kıbrıscık, Kızılbel, Pavli, Bender
Eregli, Pencsenbih
nâm-ı Diger Zerzene, Bartan nâm-ı diger Oniki
Divan, Tefen, Todur-ga Çihansenbih, Hisar Önü,
Dört Divan,
Dirgene, Devrek, Zenzene, Zagfiranborlı
(Safranbolu), Saray, Sihâbeddin, Konur Apa,
Gocinos, Gerede,
Gökçesu, Gölpazarı, Mudurnı, Mengen, Viransehir,
Yedidivan, Yılanlıca, Yenice-i Bolı, Yörükan-ı
Bolı,
Yörükan-ı Taraklı".
Bu durumda, Bolu Sancagı, Amasra'dan, Akyazıya,
Göynük'e ve Ankara'ya kadar ki sahaları içine
almaktadır.
Tapu - tahrir defterlerine göre, Bolu merkez
kasabası da dikkati çeken yörelerdendir. Aslı
Hatun, Gölyüzü,
Solakoglu Cami, Tursucuoglu, Hoca Bey, Hatîb,
Karaçayır, Hacı lyasoglu, Ak Mescid, Tabaklar,
Naib Ümid,
Karamanlı gibi on iki mahalleden meydana
gelmektedir.
Kâtib Çelebi, "Evsâf-ı Bolu" da, kasaba hakkında
sunları yazmaktadır: "Kâide-i Vilâyet sursuzdur
ki, esvâk-ı
âmiresi ve müteaddid cevâmi ve hamamlar,
medreseler ve hanları vardır. stanbul'dan altı
merhaledir. Otuz iki
adet köyü vardır. Bunlarda bir cins fındık olur.
Ona kısti/fıstı fınduk derler. Agacı, kestane
agacı gibi gayet lâtif
yiyecektir ki, badem tadına benzemektedir.
Tanesi fındık gibidir. Sehir, düz bir sahrada
vâkidir. Etrafı
kûhistandır. Ancak dogu ve batısı açıktır. Üç
hamam ve dört câmii, ki biri Semsi Pasa Câmii ve
Karaçayır
Mahallesi câmiidir.
Dabbaglar (yukarıda Tabaklar diye isâret
olunmustu) Câmii ve Gölyüzü Mahallesi câmiidir.
Güney tarafında,
çifte sıcak sulu ılıcası vardır. Ricale mahsus
olan germabe (Ilıca)'nin havuzu iki tanedir.
Nisvân (bayan)
Ilıcasının suyu soguktur. Mudurnu Yaylalarından
gelür büyük nehri vardır. Ki Gölpazarı ile Hisar
Önü
(Ulusu/Filyos) kazaları önünde denize dökülür.
Gölyüzü mahallesi ve arasında küçük bir gölü
vardır ki onda
egri hasıl olur. Kamıs gibi bir ot köküdür. Bolu
yakınında iki çesme vardır. Birisinin suyu
çıktıktan sonra
sertlesir (tas olur). Birisinin suyu da tası
eritmektedir. Ol çesmeye agaçtan tekneler
komuslardır. Bolu'da
(üzüm) engür olmamaktadır." Katib Çelebi,
"kâide-i vilâyet sursuzdur" diye yazmaktadır.
Demek oluyor ki Bolu iç merkez olmakla,
kalesinin bakımına gerek duyulmamıs ve Evliyâ
Çelebi'nin de isaret
ettigi gibi tarihi ömrünü tamamlamıstır. Bundan
önceki kale yapımları ve bazı kısıtlı bilgilerin
ısıgı altında, Bolu
mükemmel bir kaleye sahipti. ç ve dıs kale ile
surları, kuleleri göz alıcı idi. Kalenin etrafı
su hendegi ile
çevriliydi. Ayrıca, kuzeydogu kısmında, yagmur
suları ile hacmini artıran bir de göl vardır ki
bunun hatırası son
zamanlara kadar Gölyüzü ismi ile devam etmistir.
Çaga Gölü'ndeki "egri otu", Gölyüzü'nde de
mevcuttu.
Bolu'nun genis bir sekilde tanıtımını Evliyâ
Çelebi'ye borçluyuz.
zmit seyahati esnasında Bolu'nun batısına kadar
gelmis, Sakarya ve Sapanca Gölünden bahsederken,
kereste nakliyatı için Düzce Pazar'ın, Bolu'nun
vaziyeti üzerinde fikir beyan etmistir. Evliyâ
Çelebi, Trabzon
gezisi sırasında, bu defa Bolu'nun Karadeniz
kıyısındaki kasabalarına ugramıstır. Kefken'den
sonra, Melen
Agzı'nı geçen Evliyâ Çelebi'nin ilk anlattıgı
yöre Kazak hücûmundan tahrib edilmis Akça
Sehir'dir. Alaplı ve
Eregli gibi iskeleleri de kısaca tasvir etmekte,
Hisarönü, Bartın ve Amasra'dan bahsetmektedir.
1645'de,
Erzurum'a giderken, takip ettigi yol üzerinde
zmit, Sapanca, Hendek, Düzce pazarı, Üskübi,
Bolu, Çaga ve
Gerede vardır.
Bu münasebetle Bolu için sunları yazmaktadır:
"Üskübi'den dokuz saat uzaklıktadır. Kalesini
Bursa tekfuru
yaptırmıstır. Topraklı yüksek bir tepe üzerinde
dört köse harabe içinde, imârı çok küçük bir
kaledir.
Anadolu'da Sancak Beyi tahtıdır. On dört zeâmet
ve ellibes tımarı vardır. Çeribasısı ve alaybeyi
vardır. Kanun
üzere atlıları ile iki bin sekiz yüz kılıç
askeri bulunmaktadır. Bolu, Gökçesu, Sazak,
Gerede, Dörtdivan ve
Yıgılca gibi nahiyeleri vardır.
Kadı ve yöneticiler adaletli davranmak
zorundadır. Zira reayası üç günde istanbul'a
gidip, sikayet ederek,
zalim hakimin hakkından gelirler. Yeniçeri
serdarı, sipahi kethüdası yeri, nakib el-esraf-ı
vardır. Her ne kadar
Türklük ise de ayan ve esrafı, tüccarı çoktur.
Gerçekten mamur ve abadan bir büyük sehirdir ki,
topraklı bir
dag arasındadır. Otuz dört mahalle, otuz dört
cami vardır.
Üç bin kadar zarif binası mevcuttur. Bazı
ailelerin evleri ve hanları kiremit örtülüdür.
Pasa Sarayı, Semsi Pasa
Sarayı, Zülfikar Aga Sarayı da bakımlıdır.
Camilerin en güzeli çarsı içindeki Mustafa Pasa
Camii'dir". Osmanlı
devresinde de Bolu zengin orman örtüsüne
sahipti. Çam, kayın ve mese basta olmak üzere
her türlü agaç
cinsi göze çarpıyordu. Bolu kerestesi,
stanbul'da tanınmıstı. Bütün ahsap yapılarda bu
kereste kullanılıyordu.
Ancak, sık sık meydana gelen yangınlar, Bolu'dan
sürekli kereste nakliyatını devam ettirmistir.
Öküz arabaları
ile zmit, Akçasehir, Alaplı, Eregli ve Bartın
iskelelerine indirilen keresteler, yelkenlilerle
stanbul'a
gönderilmekteydi. Akçasehir'de, hususi kereste
depoları vardı.
Tahtalar burada ızgaralanarak kurutulur ve daha
da sertlesmis, hafiflemis olarak stanbul
piyasasına
arzedilirdi. Tersane-i Amire için en elverisli
kereste yine Bolu ormanlarından temin edilmekte
idi. Verdinar ve
serenler iç kısımlardan kesiliyor, Sakarya,
Mudurnu Suyu, Melen, Filyos veya Bartın Çayı
vasıtası ile denize
kadar tasınıyordu. Bartın, Eregli, Alaplı,
Akçasehir, Kefken gibi merkezlerde kalyon
insaası yapılmakta idi.
Tersane-i Amire'nin zmid ( znikmid) kolu için
Bolu Konur Apa, Akyazı, Ab-Safi ve Sapanca
Daglarından
kesilen keresteler, miri yani devlet
ormanlarından görevlendirilmis öküz arabaları
ile zmit Tersanesine
nakledilmekte idi.
Buna dair belgelere sık sık rastlanmakta bazı
anlasmazlıklar için de ilgili merkezler
kadılarının dikkati
çekilmekte idi. stanbul ve Saray'ın kömür, odun
ihtiyacını da yine Bolu ormanları karsılamakta
idi. Kömür,
meseden yapıldıgı için, bazen özel mese
ormanları da vücuda getirilmistir. Diger
taraftan kereste kesimi de
belirli kaidelere baglanmıstı. Miri ormanları
yakan ve tahrip eden, açma yapan insanlara da
sık sık
rastlanıyordu. Evliya Çelebi'nin ve bazı arsiv
belgelerinin de vurguladıgı gibi orman
ürünlerine baglı su yolu
tasımacılıgı da gündeme getirilmis ise de hayata
geçirilememistir. Evliya Çelebi'nin
gelis-gidislerinden de
anlasıldıgına göre, Bolu önemli yollar üzerinde
bulunuyordu.
Sahil yolu, stanbul, Sile, Kefken, Karasu,
(bazen Deniz Köy), Melenagzı, Akçasehir, Alaplı,
Eregli, Hisarönü,
Bartın ve Amasra çizgisini teskil etmekte idi.
Deniz yolculugu kolay olmasına ragmen fırtınalı
havalarda tehlike
arz ediyordu. Baslıca sıgınaklar Kefken, Eregli
ve Bartın Çayı agzı olmakta idi. Karadeniz'de
bir çok yelkenli,
Kafkas ve Kırım hatta Rumeli sahillerinden
yükledikleri tahıl vs. ile fırtınaya tutulmakta
ve Bolu sahillerine
düsmekte idi. stanbul'dan Sinop ve Trabzon
yolunu takip eden yelkenlilerin Bolu'daki yegane
yön bulma
isareti Eregli'de Baba Burnundaki fener idi.
stanbul'un baskent olusundan sonra halkın Bagdad
yolu adını verdigi ve Kanuni Sultan Süleyman
zamanında
islerlik kazanan kuzey yolunun baslıca ugrak
yerleri sunlardı: stanbul, Üsküdar, Bostancı,
Kartal, Hereke,
Gebze, zmit, Sapanca. Sapanca'dan sonra yol
ikiye ayrılıyordu. Biri, Geyve'ye dönüyor Bolu
veya Ankara'ya
ulasıyordu. Geyve, Taraklı, Göynük, Mudurnu,
Bolu. Göynük'ten sonra hemen doguya Sakarya
vadisine
dogru inen yol, Nallıhan, Beypazarı, Ayas
üzerinden Ankara'da sona eriyordu. Göynük'den
sonra Mudurnu'ya
oradan Aktas Bogazı ile Bolu'ya baglanan yol,
kuzeyden geçen hat ile birlesiyordu. Sapanca'dan
sonra,
doguya Akyazı ovasına giden yol. Sakarya ve
Mudurnu suyunu asarak Akyazı'ya ugramadan Hendek
pazarına geçiyordu.
Egridere Vadisini asan yol, Melen Köprüsü
geçildikten sonra, Düzce Pazarı oradan Üskübiye
baglanıyordu.
Üskübü, Bakraz, Muncurlu, Üçköprü Derbendi.,
Kaynaslı'dan geçen yol Bolu Dagı dibindeki
Darıyeri
hanlarından, zikzaklar çizerek 700m kadar
yükselerek, Derbend'e gidiyordu. Bolu'ya kadar
ova içinde uzanan
yol, Köroglu Derbendi, Çaga ve Gerede'de hep
ormanlık arazi içinde kalıyordu. Bolu, XVII. yy.
dan itibaren
kervanların geçtigi Erzurum ve Kayseri
istikametine gidenlerin ikamet ettigi kasaba
idi. Bu yüzden merkez ve
kazalarda büyük degilse de normal hanlara
rastlanmaktadır ki çok azı zamanımıza kadar
gelebilmistir.
Sapanca'da Rüstem Pasa, Hendek'de Mustafa Pasa,
Düzce'de Semsi Pasa, Üskübi'de isimsiz,
Darıyeri'nde
Semsi Pasa hanları göze çarpmaktadır. Göynük ve
Mudurnu'da da büyük hanlar vardır. Rüstem
Pasa'nın
kervansaray agının bir bölümünü de Mudurnu'daki
Dibek Hanı teskil ediyordu.
XVIII. yy. da hala isler vaziyetteki Dibek Hanı,
IV. Murad'ın sefer dönüsü civarında konakladıgı
yapıdır.
Bolu'da da kiremit örtülü hanların varlıgından
bizi Evliya Çelebi haberdar etmektedir. Yedi
kadar han Semsi
Pasalılara aittir. Ayrıca hususi sahıslara ait
hanlar da vardır. Bolu Bedesteni de bölgenin en
büyük ticari
merkezi idi. Gerede ve Safranbolu hanları da
Kastamonu'ya kadar yolcuların dinledikleri,
kervanların da çesitli
gereçlerini karsıladıgı yerlerdi. Gerede-Ankara
baglantısı ise basit bir yoldan ibaretti.
Köylerin bir birinden çok
uzak olması, dagların yarısının ormanlık ve
yarısının da yaylalardan meydana gelmesi,
nedense pek ilgi
görmemistir.
Gerede'den üç dört konak sonra Yabanabad yani
bugünkü Kızılcahamam vardı. Ancak, Kazan'a,
sonra
Ankara'ya ulasabilmek için Bolu Dagı gibi
arızalı Karga/sekmez Dagını asmak zorunlulugu
vardı. Bolu
Hanlarının önde gelen örneklerinden biri olan
Tashan Büyük Cami batısındadır. Bugün bile aynı
özelligini
korumaktadır. Üstü demir kaplı kapısı ve kemerin
solundaki kitabe ilk defa Bolu Vilayeti
Salnamesinde metin
olarak verilmistir. A. Gökoglu Paphlagonia'sında
günümüz alfabesi ile kitabeyi kamuoyuna
sunmustur;
Bi-Avn'illâh Bolu sehrinde bu han oldu nev-icâd
Ne vâlâ Yıldırım Han Camii kurbinde hos abâd
Ser-bevvâb
Dergâh-ı mu'allâ meskenet-i pirâ Cenâb-ı hacı
Abdullah Aga kıldı ânı imhâd Civâr-ı câmi'a
evvelce sadırvan
akıtmısdı Dâhi muhtac olan nice mahalde çesmeler
tadâd O, nev-mecrâya vakıf olmak için yapdı bunu
ancak
lim ü kadr-i mutlak mükâfatın ede müzdâd Bu
han-ı kargirin çün esasın kurdu nev uslûb ki kat
odalar mergub
idüb nur-ı sem'aya isnâd Zeh-i me'vayi bi hemta
içi dısı bütün ra'na Yukarı katı hem bâlâ eder
nazaresi dilsâd
Bununla oldu sadani derun-ı sûk-ı Sultâni Veli
gör eski Tas Han'ı bu hanın pâyine iftad Bu
han'ın vasfını Alî
eden ni'met-i âli O da baninin ikbali, Hüdâ
verdi ana irsâd Suyun buldurdı mecraya o vâlâ
mahzen-i maye Bu
han'ın havzın ortaya alub, verdi safadan dâd
Akar su dahil ve haric meta'ı bunda pek rayiç
Hayat olsun
hemen var, iç, du'a-ı hayrla kıl yâd Alup bu
güherin sırrın delüb takdı, bulıb yerin Bolu
Pazarı'dır sirin bu han
oldu ana ferhad Erer kıldı o zû himmet bu sehr
içre büyük ni'met Yola geçmisti rahmet-i peder
mader kamu
ecdâd O zâtın maksadı sudur güzel mesreb güzel
huydur Ezelden niyeti budur ki mecrâ görmeye
ifsâd lâhi
sakla afâtdan bu sehri aksi hâletden Ahâli sin
hasaratdan kederden eyle gel eb'âd Hitâm-i hâne
kıldı Talibi bu
vasfla tarih Aceb nadide han oldu bu zibâ tarh-ı
nev-bünyâd S e n e : 1219
Bu kitabeden Han'ın 1804'de, Serbevvab Hacı
Abdullah Aga tarafından insa ettirildigi
anlasılmaktadır. Otuz
altı odası vardır. 1952'den önce, Sirkecinin
Mustafa Özen'in tasarrufunda idi. Bolu, dogudan
batıya, batıdan
doguya kara ve deniz yolu ile giden gezginlerin
geçtigi ve bu münasebetle tanıttıgı yerdi.
Evliya Çelebi'den
sonra, Jean-Babtiste Tavernier, Richard Pococke
(1740), Chevalier M. Otter, James Morrier
(1808), Adrien
Duprê (1808) Bozoklu Osman Sakir (1810), John
Macdonald Kinneir (1814), Sir Ker Porter (1819),
Eugêne
Borê (1837), William Francis Ainsworth (1838 -
1840), Xavier Hommair de Hell, A. D. Mortdmann
(1856),
George Perrot (1861), Walther von Diest (1886)
ve Richard Leonhard (1903) gibi gezginler Bolu
ve
kasabalarından geçmisler, bazen kısa bazen de
genis bilgiler vermislerdir ki, resmi belgelerde
olmayan
haberleri de onlara borçluyuz.
Bu gezginlerin temas ettikleri noktalardan biri
de Bolu ayanlarıdır. III. Selim ve II. Mahmud
devrinde etkinlikleri
görülen önemli ayanlar . Kolçakpasazade Hacı
bey, Corazoglu Halil Aga, Emir Halilogulları,
Ramazanzadeler,
Veliogulları, Kalınbacakogulları, smail ve Hasan
Beyogulları, Küçük Haliloglu, Hendekçiogulları,
Topçuzadeler, Serhos Osman, Pasabeyzade
Abdullah, Ali Molla, Çalıkzade, Haydudoglu,
Tölemenoglu'dur.
Bolu, Üskübü, Akçasehir, Gökçesu, Eregli ve
Gerede ayanları uzun zaman kendilerinden söz
ettirmislerdir.
Ancak, bunların çogu Hüsrev Pasa'nın
yöneticiligi sırasında ortadan
kaldırılmıslardır. Genel olarak ayanlık
hakkındaki bilgiler Prof. Dr. Yücel Özkaya'nın
arastırmasında ele alınmıstır.
Ayrıca, Bolu'daki resmi belgelerden
faydalanarak, Midhat Kemal Bey, "Ayanlar
Devrinde Bolu" da, bunların
faaliyetleri hakkında bilgi vermektedir. III.
Selim ve II. Mahmud zamanında Bolu'da ve
stanbul'da etkinliklerini
gördügümüz "Hacı Ahmed Ogulları" da,
yeniliklerin en atesli taraftarı idi. Ne yazık
ki stanbul'da meydana
gelen ayaklanmada, devlet yönetiminde yararı
görülecek Hacı Ahmedoglu brahim, katledilmistir.
Tarihçi
Sanizade, Hacı Ahmetoglu bahsinde, ondan ve
meydana gelen olaydan bahsederken sunları
belirtmektedir:
"Anadolu hanedanından olup, III. Selim zamanında
gözdelerden biri olan mukaddemce stanbul'a celb
ile
Dergâh- Âli Kapucubasılıgıyla benam ve büyük
Mirahorluk payesiyle merbut stanbul'da görevli
bulunan Bolu
Beyi Hacı Ahmedoglu, önceleri, Bolu'daki
Asakir-i Sahane ve bina-ı kısla ve bimarhane
hususlarına
mukaddem ve mu'in oldugu sebebi ile stanbul'da
ekseri manav ve asçı ve gözlemeci ve biraz da
muhtekir
olduklarından gasb-ı emvâl ibadıyla karargir
mertebe-i vafiretle kesr Bolu Türklerinin
kendüye gayz ve
adavetleri derkar olmagla, yedlerinde giriftar
oldukta, kantere-i seyf-i dumardan velayet ve
emrar eylediler".
Böylece Seyyid brahim gibi önemli sahsiyet,
ortadan kaldırılmıstır. 1821'de, Rum
tercümanlarından stavraki
(Stavraki) Bey, büyük oglu da beraberinde oldugu
halde Bolu'ya sürüldü. Ilıca'dan sehre
dönerlerken önlerine
çıkan kimselerin hücumuna ugradılar ve
bıçaklanarak öldürüldüler. Bu ise meshur Halet
Efendi'nin karıstıgı
seklinde söylentiler kamuoyunu mesgul etmistir.
1840'da, Kapucubasılardan Hüseyin Bey, Gümrükçü
Osmanpasazade Edhem Bey ve Bolu Hanedanından
Mehmed Aga, Bolu ve kazalarının muhassıllıgını
aldılar.
II. Mahmud'un ölümünden sonra, Osmanlı tahtına
Abdülmecid, Abdülaziz, V. Murad ve II. Sultan
Abdülhamid
tahta çıktılar. Dünya meselelerinin iyice
yogunlastıgı bir zamanda, Büyük Devletler
arasında Osmanlının
hasmetini yasatmaya çalıstılar. Tanzimat ve
Islahat uygulamaları Bolu'da akislerini buldu.
Bolu idari
degisikliklere de sahne oldu. Kastamonu
Vilayetinin bir sancagı, sonra müstakil Bolu
sancagı sekline getirildi.
II.ABDULHAM D ve V.MEHMED RESAD DÖNEM
Abdülmecid'ten sonra tahta Abdülaziz Han geçti.
1864 yılında Vilayet Nizamnamesi yürürlüge
sokuldu. Buna
göre, Osmanlı imparatorlugunun mülki yapısında
bu tarihe kadar devam etmis olan eyalet, sancak,
kaza
yerine yenileri kabul edildi. Vilayet,
Mutasarrıflık, kaza ve nahiye yapısı uygulamaya
sokuldu. Buna göre,
Dörtdivan nahiyesinin yeni düzendeki durumu
söyleydi; Kastamonu Vilayeti, Bolu
Matasarrıflıgı, Gerede
kazası ve Dörtdivan Nahiyesi. 1864 yılına ait
Osmanogulları Devleti Yıllıgında, ilk mülki
bölünüs söyleydi:
Bolu Sancagı: Bolu, Dörtdivan, Gerede, Çaga,
Mudurnu, Kıbrıscık, Pavli, Düzce/Konurapa,
Gümüsabad,
Efteni, Üskübü, Akçasehir, Bender Eregli,
Alaplı, Samako, Yılanlıca, Devrek, Dirgine,
Sekiz Divan, Yenice,
Tefen, Göynük/Torbalı ve Mihalgazi... Bolu'nun
batısında küçük bir köy iken birden büyüme
gösteren
Konrapa'da da etkili degismeler meydana
gelmistir. Konur Apa/Konrapa, iptal edilerek,
yerine Düzce Kazası
kuruldu (1871). Düzce pazarının merkezi olan
Düzce, kaymakamın ikamet yeri oldu. Üskübi de
nahiye daha
sonra köy durumuna düsmüstür. Efteni, Gümüsabad,
Çilimli gibi eksi kazalar da özelligini
yitirmistir.
Kerameddin ve Çuhalı'dan olusan Akçasehir de,
Düzce'den ayrılmıs ve Bolu Sancagının kazası
durumuna
yükselmistir. Yeni düzenlemede, vilayeti vali,
mutasarrıflıgı mutasarrıf, kazayı kaymakam ve
nahiyeyi de
müdür yönetmistir. Köyler, agalar yerine
muhtarlara havale edilmistir. Bolu zaman
içerisinde, bazı küçük idari
degisikliklere de ugramıstır. Abdülaziz, V.
Murad, II. Sultan Aldülhamid Mehmed Resad devri
mutasarrıfları:
Ali Asaf Pasa 1866-1867
Ratib Bey 1867-1868
Nuri Pasa 1868-1871
Halil Sami Pasa 1871-1873
Tevfik Pasa 1873-1874
Necib Bey 1874-1877
Ali Rıza Bey 1877-1883
smail Kemal Bey 1883-1887
Namık Bey 1888-1890
Ahmed Sevki Efendi 1890-1890
Ziya Bey 1891-1893
Mustafa Zihni Pasa 1894-1901
Bekir Pasa 1901-1903
Ferid Pasa 1903-1903
Rıza el-Salah Bey 1904-1905
Hakkı Pasa 1905-1905
Resid Pasa 1906-1906
Ali Osman Bey 1906-1907
Nüzhet Pasa 1907-1907
Esad Rauf Bey 1908-1909
Kâni Bey 1909-1910
Cemal Azmi Bey 1910-1911
Ali Osman Bey 1911-1913
Müfid Bey 1913-1913
Ali Seydî Bey 1913-1916
Resad Bey 1917-1917
Mondros Mütarekesinden Cumhuriyetin ilanına
kadar (1918-1923) Bolu'da yönetim sekli,
"Müstakil/Bagımsız
Mutasarrıflık" idi. Bilindigi gibi
Mutasarrıflık, valilik ile kaza kaymakamlıgı
arasında yönetim seklidir. Bolu
Mutasarrıflıgı veya Livasını ise "mutasarrıf"
unvanlı kisi yönetiyordu. Milli Mücadele adını
verdigimiz stiklal
Savasında görevdeki Bolu Mutasarrıfları
sunlardır.
1.Abdülkadir Bey 1918-1919
2.Ali Haydar Bey 1919-1920
3.Nazım Bey (vekil) 1920-1920
4.Halil Bey 1920-1921
5.Ahmed Fahreddin Bey 1921-1923
1877-1878 Osmanlı Rus Savaslarında, Bolu, zmit
ve Adapazarı büyük ölçüde göçmen akınına ugradı.
Kısa
zamanda, Rumeli, Kafkasya, Dogu Karadeniz ve
Anadolu'dan gelen insanlarla, Sefine-i Nuh'a
benzedi.
Kafkasya'dan, Çerkesler/Gürciler ve Abazalar,
Dogu Karadeniz'den Lazlar (Batum, Rize, Trabzon,
Giresun ve
Ordu), Dogu Anadolu'dan, Ahıskalılar, Karslılar,
Erzurumlular ve Erzincanlılar ki bunlara Bayburd
ve
Gümüshanelileri de ilave etmek gerekmektedir.
Kırım ve Romanya'dan göç edenlere Tatar
denilmistir.
Düzce'de bir mahalle onlara aittir. Rumeli'den
gelenler ise Arnavutlar, Bosnaklar,
Bulgaristanlılar Düzce-
Adapazarı'nda iskan olundular.
Rumeli göçmenleri, evlâd-ı fatihân çocukları
idiler. Bunlar vakti ile yeni feth edilen
topraklara, Yıldırım ve Fatih
Sultan Mehmed zamanlarında iskan edilen
Geredeli, Mudurnulu, Göynüklü, ve Taraklılardı.
Lazlar da yine
Düzce, Eregli, Karasu ve Adapazarı dolaylarında
yerlestiler. Düzce kasabası yakınındaki Dereli
Tütüncüler
bunlardandır. Keza, Üskübi - Akçasehir
arasındaki daglık yörede Kabalak- Heciz
çizgisinde Lazlara senetle
yer verilmistir. Rize'deki, o zamanki tabirle,
Lazistan'daki insanların Düzce yöresine
getirdikleri, tasıdıkları
cografi isim Hemsin'dir. Düzce, Hendek,
Akçasehir, Akyazı ve Adapazarı dolaylarındaki
Kafkasyalı göçmenler
yeni hayata kendi kültürleri çerçevesinde hemen
uyum gösterdiler. Elbuz Bey, Mehdi Bey, Esma
Hanım,
Hasan Bey, Talustan Bey, Hacı shak gibi kisiler
de II. Sultan Hamid devrinin Kafkasyalı ileri
gelenleridir.
Bunlar saraya da akraba oldukları için, bununla
her zaman ögünmüslerdir. Elbuz Bey'in kızı kbal
unvanlı
Behice Hanımefendiyi örnek verebiliriz.
Göçmenler, daha çok Düzce'nin gelismesinde
etkili rol oynamıstır.
Sultaniye, Aziziye, Mecidiye gibi köyler Padisah
ailesine duyulan sevgiden kaynaklanmıstır. Bolu
ise,
yerlesmis ilk Türk boyları bakımından saf
kalabilmistir. Yumrukaya, Bulgaristan'dan
gelenlerin iskan yeridir.
Açma yolu ile Elmalık Köyünü kuranlarda Kafkas
asıllıdırlar. Bolu Mutasarrıfları döneminde
dikkati çeken
yönetici de smail Kemal Bey'dir. Daha sonraları
Arnavutluk Devletinin kurucusu olarak karsımıza
çıkan smail
Kemal Bey, Hisar çevresinde, Bolu içinde,
köylerde, kazalarda imar hareketlerini devam
etmistir. Kısa zaman
öncesine kadar kullanılan yolları ona borçluyuz.
Sose (chauss'e) denilen modern yolu Bolu'ya
kazandıran
odur. Trenin zmit'e kadar ulasmasından önce, bu
kara yolları son derece önemli idi. Bolu,
Bakacak, Darıyeri,
Kaynaslı, Üçköprü, Düzce sosesi ile eski Bagdat
Caddesi artık eski önemini büyük ölçüde
kaybetmistir.
Düzce, bir Alman gezgininin de vurguladıgı gibi
Osmanlı ülkesinde Avrupa tarzı yapıya
kavusmustu. Hükümet
binası etrafında, Büyük Cami çevresinde gelisen
kasaba, Kiremit Ocagı, Mergiç sosesi ile Melen
Çayına
ulastırılmıstır. Keresteden yaptırılan köprü,
her zaman yolcuları bezdiren Melen üzerinde,
anıtsal görünüse
sahipti. Kısla' dan sonra daha kısa olan
Nuhviran Bogazındaki yol, Hendek ve
Adapazarı'ndan geçiyor zmit
ile stanbul'a ulasıyordu.
smail Kemal Bey, sadece karayolu ile ugrasmamıs,
Bartın, Hisar Önü, Melen gibi akarsuları da
inceletmistir.
Böylece, su yolu tasımacılıgı için de
tesebbüsleri olmustur. Bolu insanı, her
cephedeki savasa katılmıstır.
Plevne Savunmasında, Yunanistan-Teselya
Harekatında Bartın, Göynük, Düzce ve Bolu
rediflerinin
kahramanlıgı, kendisini arastıracak tarihçileri
beklemektedir. I. Mesrutiyet daresi ile de
tanısan Bolu, Meclis-i
Mebùsan-ı Osmaniye'ye, Kastamonu Vilayeti ile
birlikte milletvekillerini göndermisti. Böylece
yeni yönetime
katkısı olmustur. Vital Cuinet`ye göre Bolu'nun
II. Abdulhamid devrindeki Kazaları: Merkez Bolu,
Eregli,
Düzce, Bartın, Göynük, Gerede, Mudurnu, Hamidiye
(Devrek) dir. Bu kazaların nahiyeleri Gökçesu,
Amasra,
Çaga, Akçasehir ve Çarsamba (Seben) dır.
Sancagın köy sayısı 1131, toplam nüfusu da
325.300' dür.
II. Abdülhamid, koca bir imparatorlugu
dagılmaktan kurtarma çabası içinde idi. Ancak,
bu defa tebaa-ı sâhane
adı verilen Hristiyan unsurlar arasında kaynasma
basladı ki bunlar arasında, Ermeniler ön planda
idi. Rusların
ve batılı devletlerin destegi ile ekmegini,
tuzunu yedigi Osmanlı'ya karsı, ihanete
hazırlanıyordu. Bunun için
Hınçak ve Tasnaksotyun gibi partiler yasal ve
yasal olmayan sekilde, Ermeni kimligini
yasatmaya çalıstılar.
Çesitli nedenlerle Anadolu'nun bir çok yerinde
yerlesmis olan Ermeniler ile Türkler arasında,
II. Mahmut' dan
önce herhangi bir ayrılık yoktu. Abdülmecid
zamanında, ilk Ermeni ailesi Bolu'ya gelmis ve
kasabada
yerlesmisti. Onları digerleri takip etti. Dogu
Anadolu'da ki karısık vaziyetten hoslanmayan
Ermeniler bu defa,
topluca batı yörelerine geldiler.
zmit' de, Bahçecik ve Armas (Ermese) Aslan Bey
ve Ovacık' da; Adapazarı merkezinde, Sapanca'da:
Düzce'de, câdiye mahallesinde ve Bolu'da ise
ılıca yolu üzerinde yerlestiler. Sanat ve
ticarete alıskın
oldukları için, üst sosyal kurumlarda etki
sahibi oldular. Köylere kadar giderek çerçi
usulü ile zenginlestiler.
Bolu'da gündelik hayatta en etkin yapılardan
biri de "Saat Kulesi" idi. Bu kule hakkında ilk
bilgiye, Bozoklu
Osman Sâkir Efendi'nin 1810 yılına ait kaydında
rastlamaktayız. Hatta, gezi izlenimleri,
resimlerle
süslendiginden, Bolu sehri yanında müstakil bir
saat kulesi de çizilmistir. A.D. Mortmann,
1856'da Bolu'ya
geldiginde Hisar' ın üstünde ve batı ucunda bir
saat kulesi görmüstür. Gezgin, kuleyi
incelediginde, kitâbe de
görmüs ve 1836 tarihini okumustur. S. Eyice ise,
bu tarihin dogrulugundan süphe etmekte, Osman
Sâkir' e
dayanarak, 1836'dan önce de var oldugunu ileri
sürmektedir. Bolu Salnâmesinde de açık bilgi
yoktur.
Burada"saat kulesi ile Muvakkithanenin tarih-i
insâsı hakkında kat'i bir malumat yoktur. Resmi
kayıtlar ve Ser'
i Sicillerde bu hususa dair belki resmi belgeye
rastlanır. Söylenenlere göre, Saat kulesi ile
Muvakkithane,
Sultan Mahmud zamanında bina edilmistir"
ifadesine yer verilmektedir.
stanbul'da nesredilmekte olan Basiret
Gazetesinde, 1877/1878 yılına ait haberde, Saat
Kulesinden söz
edilmekte ve "Bolu Kasabasında Hisar diye
söylenen tepe üzerinde eskiden insa edilmis ve
üzerinde çanlı
büyük bir saat konulmus olan kulenin harap
olmasından dolayı onarılması gerekmektedir.
Eger, su sıralarda
tamir edilmez ise ileride daha da kötü duruma
düserek, yıkılma ihtimali vardır. Böyle bir
eserin ve özellikle
herkese hizmet eder bir yapının yıkılmaya yüz
tutup da, bir takım insanların saat sesini
isitmekten mahrum
olması câiz olmayacagından, bunun simdiden
tamirine emir verilmesi gerekmektedir.
Bundan dört gün önce, gece saat 04 sularında bir
yer sarsıntısı meydana gelmis, hamdolsun hafifçe
geçmistir. Her hangi bir zarar da olmamıstır"
denilmektedir. stanbul gazetelerinde Bolu
kaynaklı bir çok
habere rastlandıgına da temas edelim. Bu
haberler Eregli, Mudurnu ve Bolu'ya aittir. "25
Ekim 1888'de,
meydana gelen fırtına, Eregli'de üzüntüye sebep
olmustur. Kasabadan bize ulasan resmi haberlere
göre,
gündüz saat onda fırtına baslamıs, bu sırada
iskelede Sîr-Efsân Vapuruna kömür tasımakta olan
kayıklardan
birisi batarak, içinde bulunan iki kisiden biri
kurtarılabilmis ise de digeri yani Ali bogularak
ölmüstür. Alaplı'da
da bir mavna batmıstır. Üç kisiden meydana gelen
tayfası da bogulmustur. Bu sırada Eregli skelesi
yakınında
tahminen 5000 kıyye kadar tuz yüklü olup, yükünü
bosaltmak için nöbet beklemekte bulunan bir
kayık dahi
batarak, sahilde yapılıp insaatı bitmedigi için
içinde kimse bulunmayan iki katlı bir binada
çarpma sonucu
yıkılmıstır".
Mürüvvet Gazetesi, bu fırtına haberini Kastamonu
Gazetesinden iktibas yolu ile sütunlarına
almıstır. Sabah
Gazetesinde ise Mudurnu ile ilgili ilginç haber
de Hükümet Konagı hakkındadır. "Mudurnu kazası
Hükümet
Konagı bundan birkaç sene evvel yanmıs
olmasından dolayı mahalli memurlar, zorunlu
olarak, kiralanan bir
binada fakat çok rahatsız bir halde bulunmakta
idiler. Bu kere , Bolu Sancagı Mutasarrıflıgının
vilayet
makamına vukubulan resmi basvurusuna nazaran adı
geçen kazada gayret sahipleri ve
yardımseverlerin
harekete geçmesi ile yeni bir Hükümet Konagı
yapılmasına izin verilmisti. Su ana kadar
100.000 krs. kadar
yardım toplanmıstır." Eregli haberinde oldugu
gibi Sabah Gazetesi de Hükümet haberini
Kastomonu' dan
almıs ve sütunlarında yer vermistir. Bolu'dan
demiryolu geçirme çalısmaları oldugu kulaktan
kulaga
zamanımıza kadar gelmisti. Haydarpasa'dan
baslayan demiryolu önce zmit'e uzatıldı. Sonra,
Hükümetin
aldıgı karar ile Eskisehir ve Ankara'ya
baglandı. zmit, Sapanca, Arifiye, Geyve, Lefke
ve Bilecik yolu ile
Eskisehir baglantısı saglandı. Adapazarlıların
sürekli basvuruları sonucunda Sapanca, Arifiye,
Besköprü
güzergahı ile demiryolu Adapazarı'na kadar
getirildi.[1890] Resmi bir törenle açılısı
yapılmıstır. Zaman zaman
gazete haberlerine göre bu demiryolunun Bolu
veya Karadeniz Ereglisine uzatılacagı göze
çarpmaktadır.
Ancak nedense gerçeklesemedi. Ama, 1890 ve
1891'li yıllarda gazeteler yine Bolu Demiryoluna
ait haberleri
sütunlarına aldılar. Servet Gazetesi bu hususta
su haberleri aktarmaktadır: "Üsküdar Mutasarrıfı
Bahri Pasa
ile Mösyö Kaullas'ın Üsküdar'dan Bolu'ya kadar
bir simendefer (Chemein de Fer) hattı temdidi
imtiyazı
hakkında takdim egledikleri mukavelenâme ve
sartname layihası rehin-i tasdik-i âli olması
ile imtiyaz-ı
mezkurun mumaileyh Mösyö Kaullas namına Fermân-ı
Âli sân' ın tanzimi hakkında canib-i Bâb-ı Aliye
evâmiri
lâzime ita buyrulmustur." Bir yıl sonraki aynı
gazete nüshasında, Bolu Demiryolu için sunlar
ifade
edilmektedir: "Erkân-ı Harbiye Ferikân-ı
Kirâmından Saadetlü Necip Pasa Hazretleri
tarafından imtiyazı talep
edilmis olan zmit ve Diyarbakır hatt-ı kebiri
hakkında stanbul Gazetesinin 29 Mayıs 1891 günlü
nüshasında,
adı geçen hat zmit'ten baslayacak, Bolu ve
Gerede-Osmancık, Sivas, Malatya ve Ergani yolu
ile Diyarbakır'a
ulasacaktır".
II. Abdülhamid' in tahttan uzaklastırılmasından
sonra yerine 1909'da V. Mehmed Resad Padisah
oldu.
stanbul'da meydana gelen hareketler Bolu
tarafından onaylanmadı. Merkez , Gerede ve
Düzce'den
gönderilen telgraflarla, meclis-i mebusan-ı
Osmâni nezninde uyarıda bulunuldu. Hürriyet
havasının
beraberinde tasıdıgı particilik: O zamanki
deyimiyle fırkacılık rüzgarı Bolu'da da az sonra
etkilerini gösterdi.
ttihat ve terakkiciler yanında Hürriyet ve
tilafçılar da Bolu'da, kazalarında teskilatlandı
ve seçimlerde hayli
heyecanlı anlar yasandı.1912 seçimlerinde
Abdülvahhab ve Seref, ttihatçı olmadıkları için
Meclis'de yerlerini
alamadılar.
Teminat Gazetesindeki yazıları ile dikkati
üzerinde toplayan Abdülvahhab, hem stanbul ve
hem de Boluluları
aydınlatmaya çalısmıstır. Kâni Bey, Bolu
Mutasarrıfı olarak, kendisini hissettiren imar
faaliyetleri ile göz
dolduran bir yönetici idi. Mısırlızâde Aziz
Efendi ailesinden olan Süleyman Kâni ( rtem),
1871'de dogmustur.
Selanik Usturumca, Rupçuz, Vodina, Darıdere,
Ohri, Manastır kaymakamlıklarında çalıstı. Bu
arada merkezi
Selanik olan gizli ttihat ve Terakki Cemiyeti'ne
girdi. 11. Mesrutiyet ile birlikte sansı açıldı.
Cebel-i Bereket ve
Kayseri Mutasarrıflıklarında bulundu. Daha sonra
Bolu'ya tayin edilmistir. Bolu'nun batısında,
Tabaklar
Mahallesi ile Ugurlu Naib arasındaki yerde,
halkın Saray dedigi meshur Hükümet Binasını insa
ettirdi. Bunun
için kaleme aldıgı siir önemlidir.
"Adâlet oldu Terakki-i ttihad'la temam Cihân
etdi, uhûvvet herim-i dâr-ı selâm Resâd Han'a
dualar edildi ez dîl
ü cân El açdı barigeh-i Hakk'a Âlem-i slâm
Zemân-ı ma'deletinde binası bu kasrın Olunca
yümn ü serefle
ehin-i hüsn-i hitâm Yazıldı tâkına târih-i bi-
sırrı bâ Bolu'nun Bu neh hükûmeti kıldı Kâni Bey
itmam 30 Tesrin-i
evvel 1327 (Ekim 1911)" Kani Bey'den sonra Bolu
Mutasarrıflıgına Cemal Azmi Bey getirildi. Bu
sırada Balkan
Harbi basladı. Bulgarlar Çatalca'ya kadar
ilerlediler. Onları durdurmak için canla basla
çalısan askerler -
gönüllüler arasında Bolulular da vardı. 1914'de,
Bolu Köyleri Seferberlik lanı ile bütün
gençlerini cephelere
gönderdi.
Askerlik subeleri bu isimsiz kahramanlarla dolup
tastı. Bolu'nun hemen yanı basındaki
Urumsalar/Kılıçarslan
Köyünde de asker ugurlaması yapılıyordu. Seyyit
Aga iki oglunu Mehmet ve Hasan'ı da yaslı
gözlerler
ugurluyordu. Digerleri gibi bunlar da cepheye
kostular. Vatan için çarpıstılar. Hasan sehit
düstü. Mehmet ise
esir edilerek, Mısır'a sürüldü. Piramitler
gölgesindeki akıl almaz ngiliz iskencesine
dayanarak, bir gün,
ayrıldıgı Kılıçarslana dönebildi. Hasan için
agıtlar yakıldı. Seyyit Aga memnundu. Bir oglu
sehit düsmüstü.
Simdi o sehit babası idi. Bolu olsun, kazaları
olsun hemen her köy, evinden bir fidanını yad
ellere sehit
bırakmıstı.
Çanakkale, Galiçya, Yemen, Sarıkamıs, Arabistan,
Suriye ve daha bir çok vatan kösesinde Bolu'nun
seref
tabloları ebedi uykularını, mezar tassız bir
toprakta uyumaktadırlar. Sonunda bozgun. Aç ve
hasta halde çok
sayıda Mehmetçik çaresiz memleketlerine
dönüyorlardı. Bazıları ormanda saklanıyor, gece
yola devam
edebiliyordu. Bunlara da kıtlık ve açlık
içindeki Bolulular, ellerinden gelen yardımı
esirgememislerdir. Bolu'da
ise hala, ttihatçı-Hürriyetçi kavgası vardı. Ali
Seydi Bey'den sonra Resad, ondan sonra da
mutasarrıf olarak
Bolu'ya Abdülkadir Bey gönderildi. Artık bir
devrin sonuna gelinmisti. Sancagın resmi organı
Bolu
Gazetesinde bir haber herkesi saskınlıga
ugratmıstı. Zira: "Mondros'ta, Mütareke
imzalandı. Padisah da
onayladı." deniliyordu.
XVII.Y.Y.da II.ABDULHAM D ve BOLU
Bolu, stanbul'dan tayin edilen ve kısa sürelerle
görev yapan beylerce yönetildi. III. Murad'dan
sonra, düzen
genelde bozulmaya basladı. Bunda beyler,
askerler, devlete karsı çıkanlar, kadılar rol
oynadılar. Ayrıca,
doguda ve batıda devam eden savaslarda da Bolu
insanca ve ekonomik alanda bütün gücünü
kullandı.
Devletin istedigi tahılı zamanında temin ve
istenilen yerlere ulastırdı.
Celâlilerin de zaman zaman soguk nefesini
ensesinde hisseden Bolu, Gerede ve Göynük, kötü
günler
geçirmis ise de stanbul'un yetkisi ile eski
günlerine dönebilmistir. lk örnegi IV. Murad
olmaktadır. Bu Padisâh,
Revan Seferi dönüsünde, Gerede, Bolu, Dibektas,
Mudurnu, Göynük, Taraklı ve Geyve yolunu
kullanmıs,
Bolu topraklarını sereflendiren, Osmanlı gücünün
ne oldugunu gösteren padisâh olmustur (1635).
Sık sık
deprem afetine maruz kalan yerler arasında Bolu
da görünmektedir.
Özellikle, 1668'de cereyan eden yer sarsıntısı,
Bolu'da bir çok insan kaybına ve binaların
yıkılmasına sebep
olmustu. Kuzey Anadolu deprem hattını etki
altına alan olay, sadece Bolu'da degil,
Gerede-Çankırı, Niksar,
Erzincan ve Erzurum'u da etkilemisti. Bolu'daki
büyük camiler de zarara ugramıs ve hayır sever
kimselerce
tamir ettirilme yoluna gidilmistir. Timurtas
Pasa ailesinden Mehmed Bey'in insâ ettirdigi ve
halk arasında Eski
Yeni Cami denilen ibadethane de büyük zarara
ugramıstı.
IV. Mehmed devrinde, Bolu Beyi, Avusturya Seferi
için istenen kuvvetlerle orduya katılmıstı.
1683'de, Bolulu
lakabı ile tanınan Mustafa Pasa, Hatice Sultan
ile evlenmis ve saraya akraba olmustur. Baskent
stanbul'un
tanıdıgı simalardan Mehmed Efendi, aslen
Mudurnu'lu idi. III. Murad'ın sohbet çevresinden
Râziye Kadın'ın
damadı oldugundan, Damad Mehmed Efendi diye
söhret kazanmıstır. Çocukluk yıllarını Çepni
köyünde
geçiren Mehmed Efendi, sonra stanbul'a gitti.
Tahsilini burada tamamladı.
Bostanzâde Mehmed Efendi'ye baglanarak, 1577'de
onun Anadolu Kazaskeri olması ile
tezkireciligini yaptı.
Daha sonra Ümm el-Veled Medresesine atandı.
Galata, Bursa, stanbul, Kahire ve Mekke kadısı
memuriyeti
ile hizmet gördü. Bu arada, Anadolu, Rumeli
Kazaskerliklerinde de vazife görmüstür. Fatih
Camisinin Haliç
tarafında bulunan Sinan Aga Cami karsısında,
kösede "Mudurnulu Damad Mehmed Efendi
Darü'l-Hadisi'ni
kurmus, çok sayıda ögrenci yetistirilmesine
vesile olmustur.
Rumeli Kazaskeri iken ma'zûl ve 1613'de vefat
etmistir. Aynı egitim kurumunun bahçesinde
topraga
verilmistir. Darü'l-Hadis bu gün mevcut
degildir. Ayvansarayî, Seydizâde ve Ataî'nin
kısa malumatı
çerçevesinde, Mudurnulu Damad Mehmed Efendi ve
Darü'l-Hadis'i unutulmaktan kurtulmustur. XVII.
yy.ın
tanınmıs bilginlerinden olan Kâtip Çelebi
yazdıgı tarih ve cografya eseri ile çagına izler
bırakmıstır.
Bartınlı Hamdi'nin de nakiller yaptıgı
Cihannûma'da, Anadolu'nun anlatılısı sırasında
"Fasl-i Der Livâ-ı Bolu"
baslıgı altında, su bilgiler verilmektedir.
"Bolu, Anadolu Eyaletinde miyâne pâyedir.
Ahalisi Türkmen ve
insanlıgı güzeldir. Sınırları: Doguda Kastamonu,
kuzeyde Bahr-ı Siyâh (Karadeniz), batıda Koca-
li ,güneyde
Hüdâvendigâr (Bursa) vardır.
Kazaları bunlardır: Üskübi, Eflâni, Eflâni-i
Bolu, Eflakan, Akçasehir, Aktas, Amasra, Ulak
Deresi, Oniki Divan,
Ulus, Ovayüzü, Samako, Taraklı Borlu, Taraklı
Yenice, Kıbrıscık, Kızılbel, Pavli, Bender
Eregli, Pencsenbih
nâm-ı Diger Zerzene, Bartan nâm-ı diger Oniki
Divan, Tefen, Todur-ga Çihansenbih, Hisar Önü,
Dört Divan,
Dirgene, Devrek, Zenzene, Zagfiranborlı
(Safranbolu), Saray, Sihâbeddin, Konur Apa,
Gocinos, Gerede,
Gökçesu, Gölpazarı, Mudurnı, Mengen, Viransehir,
Yedidivan, Yılanlıca, Yenice-i Bolı, Yörükan-ı
Bolı,
Yörükan-ı Taraklı".
Bu durumda, Bolu Sancagı, Amasra'dan, Akyazıya,
Göynük'e ve Ankara'ya kadar ki sahaları içine
almaktadır.
Tapu - tahrir defterlerine göre, Bolu merkez
kasabası da dikkati çeken yörelerdendir. Aslı
Hatun, Gölyüzü,
Solakoglu Cami, Tursucuoglu, Hoca Bey, Hatîb,
Karaçayır, Hacı lyasoglu, Ak Mescid, Tabaklar,
Naib Ümid,
Karamanlı gibi on iki mahalleden meydana
gelmektedir.
Kâtib Çelebi, "Evsâf-ı Bolu" da, kasaba hakkında
sunları yazmaktadır: "Kâide-i Vilâyet sursuzdur
ki, esvâk-ı
âmiresi ve müteaddid cevâmi ve hamamlar,
medreseler ve hanları vardır. stanbul'dan altı
merhaledir. Otuz iki
adet köyü vardır. Bunlarda bir cins fındık olur.
Ona kısti/fıstı fınduk derler. Agacı, kestane
agacı gibi gayet lâtif
yiyecektir ki, badem tadına benzemektedir.
Tanesi fındık gibidir. Sehir, düz bir sahrada
vâkidir. Etrafı
kûhistandır. Ancak dogu ve batısı açıktır. Üç
hamam ve dört câmii, ki biri Semsi Pasa Câmii ve
Karaçayır
Mahallesi câmiidir.
Dabbaglar (yukarıda Tabaklar diye isâret
olunmustu) Câmii ve Gölyüzü Mahallesi câmiidir.
Güney tarafında,
çifte sıcak sulu ılıcası vardır. Ricale mahsus
olan germabe (Ilıca)'nin havuzu iki tanedir.
Nisvân (bayan)
Ilıcasının suyu soguktur. Mudurnu Yaylalarından
gelür büyük nehri vardır. Ki Gölpazarı ile Hisar
Önü
(Ulusu/Filyos) kazaları önünde denize dökülür.
Gölyüzü mahallesi ve arasında küçük bir gölü
vardır ki onda
egri hasıl olur. Kamıs gibi bir ot köküdür. Bolu
yakınında iki çesme vardır. Birisinin suyu
çıktıktan sonra
sertlesir (tas olur). Birisinin suyu da tası
eritmektedir. Ol çesmeye agaçtan tekneler
komuslardır. Bolu'da
(üzüm) engür olmamaktadır." Katib Çelebi,
"kâide-i vilâyet sursuzdur" diye yazmaktadır.
Demek oluyor ki Bolu iç merkez olmakla,
kalesinin bakımına gerek duyulmamıs ve Evliyâ
Çelebi'nin de isaret
ettigi gibi tarihi ömrünü tamamlamıstır. Bundan
önceki kale yapımları ve bazı kısıtlı bilgilerin
ısıgı altında, Bolu
mükemmel bir kaleye sahipti. ç ve dıs kale ile
surları, kuleleri göz alıcı idi. Kalenin etrafı
su hendegi ile
çevriliydi. Ayrıca, kuzeydogu kısmında, yagmur
suları ile hacmini artıran bir de göl vardır ki
bunun hatırası son
zamanlara kadar Gölyüzü ismi ile devam etmistir.
Çaga Gölü'ndeki "egri otu", Gölyüzü'nde de
mevcuttu.
Bolu'nun genis bir sekilde tanıtımını Evliyâ
Çelebi'ye borçluyuz.
zmit seyahati esnasında Bolu'nun batısına kadar
gelmis, Sakarya ve Sapanca Gölünden bahsederken,
kereste nakliyatı için Düzce Pazar'ın, Bolu'nun
vaziyeti üzerinde fikir beyan etmistir. Evliyâ
Çelebi, Trabzon
gezisi sırasında, bu defa Bolu'nun Karadeniz
kıyısındaki kasabalarına ugramıstır. Kefken'den
sonra, Melen
Agzı'nı geçen Evliyâ Çelebi'nin ilk anlattıgı
yöre Kazak hücûmundan tahrib edilmis Akça
Sehir'dir. Alaplı ve
Eregli gibi iskeleleri de kısaca tasvir etmekte,
Hisarönü, Bartın ve Amasra'dan bahsetmektedir.
1645'de,
Erzurum'a giderken, takip ettigi yol üzerinde
zmit, Sapanca, Hendek, Düzce pazarı, Üskübi,
Bolu, Çaga ve
Gerede vardır.
Bu münasebetle Bolu için sunları yazmaktadır:
"Üskübi'den dokuz saat uzaklıktadır. Kalesini
Bursa tekfuru
yaptırmıstır. Topraklı yüksek bir tepe üzerinde
dört köse harabe içinde, imârı çok küçük bir
kaledir.
Anadolu'da Sancak Beyi tahtıdır. On dört zeâmet
ve ellibes tımarı vardır. Çeribasısı ve alaybeyi
vardır. Kanun
üzere atlıları ile iki bin sekiz yüz kılıç
askeri bulunmaktadır. Bolu, Gökçesu, Sazak,
Gerede, Dörtdivan ve
Yıgılca gibi nahiyeleri vardır.
Kadı ve yöneticiler adaletli davranmak
zorundadır. Zira reayası üç günde istanbul'a
gidip, sikayet ederek,
zalim hakimin hakkından gelirler. Yeniçeri
serdarı, sipahi kethüdası yeri, nakib el-esraf-ı
vardır. Her ne kadar
Türklük ise de ayan ve esrafı, tüccarı çoktur.
Gerçekten mamur ve abadan bir büyük sehirdir ki,
topraklı bir
dag arasındadır. Otuz dört mahalle, otuz dört
cami vardır.
Üç bin kadar zarif binası mevcuttur. Bazı
ailelerin evleri ve hanları kiremit örtülüdür.
Pasa Sarayı, Semsi Pasa
Sarayı, Zülfikar Aga Sarayı da bakımlıdır.
Camilerin en güzeli çarsı içindeki Mustafa Pasa
Camii'dir". Osmanlı
devresinde de Bolu zengin orman örtüsüne
sahipti. Çam, kayın ve mese basta olmak üzere
her türlü agaç
cinsi göze çarpıyordu. Bolu kerestesi,
stanbul'da tanınmıstı. Bütün ahsap yapılarda bu
kereste kullanılıyordu.
Ancak, sık sık meydana gelen yangınlar, Bolu'dan
sürekli kereste nakliyatını devam ettirmistir.
Öküz arabaları
ile zmit, Akçasehir, Alaplı, Eregli ve Bartın
iskelelerine indirilen keresteler, yelkenlilerle
stanbul'a
gönderilmekteydi. Akçasehir'de, hususi kereste
depoları vardı.
Tahtalar burada ızgaralanarak kurutulur ve daha
da sertlesmis, hafiflemis olarak stanbul
piyasasına
arzedilirdi. Tersane-i Amire için en elverisli
kereste yine Bolu ormanlarından temin edilmekte
idi. Verdinar ve
serenler iç kısımlardan kesiliyor, Sakarya,
Mudurnu Suyu, Melen, Filyos veya Bartın Çayı
vasıtası ile denize
kadar tasınıyordu. Bartın, Eregli, Alaplı,
Akçasehir, Kefken gibi merkezlerde kalyon
insaası yapılmakta idi.
Tersane-i Amire'nin zmid ( znikmid) kolu için
Bolu Konur Apa, Akyazı, Ab-Safi ve Sapanca
Daglarından
kesilen keresteler, miri yani devlet
ormanlarından görevlendirilmis öküz arabaları
ile zmit Tersanesine
nakledilmekte idi.
Buna dair belgelere sık sık rastlanmakta bazı
anlasmazlıklar için de ilgili merkezler
kadılarının dikkati
çekilmekte idi. stanbul ve Saray'ın kömür, odun
ihtiyacını da yine Bolu ormanları karsılamakta
idi. Kömür,
meseden yapıldıgı için, bazen özel mese
ormanları da vücuda getirilmistir. Diger
taraftan kereste kesimi de
belirli kaidelere baglanmıstı. Miri ormanları
yakan ve tahrip eden, açma yapan insanlara da
sık sık
rastlanıyordu. Evliya Çelebi'nin ve bazı arsiv
belgelerinin de vurguladıgı gibi orman
ürünlerine baglı su yolu
tasımacılıgı da gündeme getirilmis ise de hayata
geçirilememistir. Evliya Çelebi'nin
gelis-gidislerinden de
anlasıldıgına göre, Bolu önemli yollar üzerinde
bulunuyordu.
Sahil yolu, stanbul, Sile, Kefken, Karasu,
(bazen Deniz Köy), Melenagzı, Akçasehir, Alaplı,
Eregli, Hisarönü,
Bartın ve Amasra çizgisini teskil etmekte idi.
Deniz yolculugu kolay olmasına ragmen fırtınalı
havalarda tehlike
arz ediyordu. Baslıca sıgınaklar Kefken, Eregli
ve Bartın Çayı agzı olmakta idi. Karadeniz'de
bir çok yelkenli,
Kafkas ve Kırım hatta Rumeli sahillerinden
yükledikleri tahıl vs. ile fırtınaya tutulmakta
ve Bolu sahillerine
düsmekte idi. stanbul'dan Sinop ve Trabzon
yolunu takip eden yelkenlilerin Bolu'daki yegane
yön bulma
isareti Eregli'de Baba Burnundaki fener idi.
stanbul'un baskent olusundan sonra halkın Bagdad
yolu adını verdigi ve Kanuni Sultan Süleyman
zamanında
islerlik kazanan kuzey yolunun baslıca ugrak
yerleri sunlardı: stanbul, Üsküdar, Bostancı,
Kartal, Hereke,
Gebze, zmit, Sapanca. Sapanca'dan sonra yol
ikiye ayrılıyordu. Biri, Geyve'ye dönüyor Bolu
veya Ankara'ya
ulasıyordu. Geyve, Taraklı, Göynük, Mudurnu,
Bolu. Göynük'ten sonra hemen doguya Sakarya
vadisine
dogru inen yol, Nallıhan, Beypazarı, Ayas
üzerinden Ankara'da sona eriyordu. Göynük'den
sonra Mudurnu'ya
oradan Aktas Bogazı ile Bolu'ya baglanan yol,
kuzeyden geçen hat ile birlesiyordu. Sapanca'dan
sonra,
doguya Akyazı ovasına giden yol. Sakarya ve
Mudurnu suyunu asarak Akyazı'ya ugramadan Hendek
pazarına geçiyordu.
Egridere Vadisini asan yol, Melen Köprüsü
geçildikten sonra, Düzce Pazarı oradan Üskübiye
baglanıyordu.
Üskübü, Bakraz, Muncurlu, Üçköprü Derbendi.,
Kaynaslı'dan geçen yol Bolu Dagı dibindeki
Darıyeri
hanlarından, zikzaklar çizerek 700m kadar
yükselerek, Derbend'e gidiyordu. Bolu'ya kadar
ova içinde uzanan
yol, Köroglu Derbendi, Çaga ve Gerede'de hep
ormanlık arazi içinde kalıyordu. Bolu, XVII. yy.
dan itibaren
kervanların geçtigi Erzurum ve Kayseri
istikametine gidenlerin ikamet ettigi kasaba
idi. Bu yüzden merkez ve
kazalarda büyük degilse de normal hanlara
rastlanmaktadır ki çok azı zamanımıza kadar
gelebilmistir.
Sapanca'da Rüstem Pasa, Hendek'de Mustafa Pasa,
Düzce'de Semsi Pasa, Üskübi'de isimsiz,
Darıyeri'nde
Semsi Pasa hanları göze çarpmaktadır. Göynük ve
Mudurnu'da da büyük hanlar vardır. Rüstem
Pasa'nın
kervansaray agının bir bölümünü de Mudurnu'daki
Dibek Hanı teskil ediyordu.
XVIII. yy. da hala isler vaziyetteki Dibek Hanı,
IV. Murad'ın sefer dönüsü civarında konakladıgı
yapıdır.
Bolu'da da kiremit örtülü hanların varlıgından
bizi Evliya Çelebi haberdar etmektedir. Yedi
kadar han Semsi
Pasalılara aittir. Ayrıca hususi sahıslara ait
hanlar da vardır. Bolu Bedesteni de bölgenin en
büyük ticari
merkezi idi. Gerede ve Safranbolu hanları da
Kastamonu'ya kadar yolcuların dinledikleri,
kervanların da çesitli
gereçlerini karsıladıgı yerlerdi. Gerede-Ankara
baglantısı ise basit bir yoldan ibaretti.
Köylerin bir birinden çok
uzak olması, dagların yarısının ormanlık ve
yarısının da yaylalardan meydana gelmesi,
nedense pek ilgi
görmemistir.
Gerede'den üç dört konak sonra Yabanabad yani
bugünkü Kızılcahamam vardı. Ancak, Kazan'a,
sonra
Ankara'ya ulasabilmek için Bolu Dagı gibi
arızalı Karga/sekmez Dagını asmak zorunlulugu
vardı. Bolu
Hanlarının önde gelen örneklerinden biri olan
Tashan Büyük Cami batısındadır. Bugün bile aynı
özelligini
korumaktadır. Üstü demir kaplı kapısı ve kemerin
solundaki kitabe ilk defa Bolu Vilayeti
Salnamesinde metin
olarak verilmistir. A. Gökoglu Paphlagonia'sında
günümüz alfabesi ile kitabeyi kamuoyuna
sunmustur;
Bi-Avn'illâh Bolu sehrinde bu han oldu nev-icâd
Ne vâlâ Yıldırım Han Camii kurbinde hos abâd
Ser-bevvâb
Dergâh-ı mu'allâ meskenet-i pirâ Cenâb-ı hacı
Abdullah Aga kıldı ânı imhâd Civâr-ı câmi'a
evvelce sadırvan
akıtmısdı Dâhi muhtac olan nice mahalde çesmeler
tadâd O, nev-mecrâya vakıf olmak için yapdı bunu
ancak
lim ü kadr-i mutlak mükâfatın ede müzdâd Bu
han-ı kargirin çün esasın kurdu nev uslûb ki kat
odalar mergub
idüb nur-ı sem'aya isnâd Zeh-i me'vayi bi hemta
içi dısı bütün ra'na Yukarı katı hem bâlâ eder
nazaresi dilsâd
Bununla oldu sadani derun-ı sûk-ı Sultâni Veli
gör eski Tas Han'ı bu hanın pâyine iftad Bu
han'ın vasfını Alî
eden ni'met-i âli O da baninin ikbali, Hüdâ
verdi ana irsâd Suyun buldurdı mecraya o vâlâ
mahzen-i maye Bu
han'ın havzın ortaya alub, verdi safadan dâd
Akar su dahil ve haric meta'ı bunda pek rayiç
Hayat olsun
hemen var, iç, du'a-ı hayrla kıl yâd Alup bu
güherin sırrın delüb takdı, bulıb yerin Bolu
Pazarı'dır sirin bu han
oldu ana ferhad Erer kıldı o zû himmet bu sehr
içre büyük ni'met Yola geçmisti rahmet-i peder
mader kamu
ecdâd O zâtın maksadı sudur güzel mesreb güzel
huydur Ezelden niyeti budur ki mecrâ görmeye
ifsâd lâhi
sakla afâtdan bu sehri aksi hâletden Ahâli sin
hasaratdan kederden eyle gel eb'âd Hitâm-i hâne
kıldı Talibi bu
vasfla tarih Aceb nadide han oldu bu zibâ tarh-ı
nev-bünyâd S e n e : 1219
Bu kitabeden Han'ın 1804'de, Serbevvab Hacı
Abdullah Aga tarafından insa ettirildigi
anlasılmaktadır. Otuz
altı odası vardır. 1952'den önce, Sirkecinin
Mustafa Özen'in tasarrufunda idi. Bolu, dogudan
batıya, batıdan
doguya kara ve deniz yolu ile giden gezginlerin
geçtigi ve bu münasebetle tanıttıgı yerdi.
Evliya Çelebi'den
sonra, Jean-Babtiste Tavernier, Richard Pococke
(1740), Chevalier M. Otter, James Morrier
(1808), Adrien
Duprê (1808) Bozoklu Osman Sakir (1810), John
Macdonald Kinneir (1814), Sir Ker Porter (1819),
Eugêne
Borê (1837), William Francis Ainsworth (1838 -
1840), Xavier Hommair de Hell, A. D. Mortdmann
(1856),
George Perrot (1861), Walther von Diest (1886)
ve Richard Leonhard (1903) gibi gezginler Bolu
ve
kasabalarından geçmisler, bazen kısa bazen de
genis bilgiler vermislerdir ki, resmi belgelerde
olmayan
haberleri de onlara borçluyuz.
Bu gezginlerin temas ettikleri noktalardan biri
de Bolu ayanlarıdır. III. Selim ve II. Mahmud
devrinde etkinlikleri
görülen önemli ayanlar . Kolçakpasazade Hacı
bey, Corazoglu Halil Aga, Emir Halilogulları,
Ramazanzadeler,
Veliogulları, Kalınbacakogulları, smail ve Hasan
Beyogulları, Küçük Haliloglu, Hendekçiogulları,
Topçuzadeler, Serhos Osman, Pasabeyzade
Abdullah, Ali Molla, Çalıkzade, Haydudoglu,
Tölemenoglu'dur.
Bolu, Üskübü, Akçasehir, Gökçesu, Eregli ve
Gerede ayanları uzun zaman kendilerinden söz
ettirmislerdir.
Ancak, bunların çogu Hüsrev Pasa'nın
yöneticiligi sırasında ortadan
kaldırılmıslardır. Genel olarak ayanlık
hakkındaki bilgiler Prof. Dr. Yücel Özkaya'nın
arastırmasında ele alınmıstır.
Ayrıca, Bolu'daki resmi belgelerden
faydalanarak, Midhat Kemal Bey, "Ayanlar
Devrinde Bolu" da, bunların
faaliyetleri hakkında bilgi vermektedir. III.
Selim ve II. Mahmud zamanında Bolu'da ve
stanbul'da etkinliklerini
gördügümüz "Hacı Ahmed Ogulları" da,
yeniliklerin en atesli taraftarı idi. Ne yazık
ki stanbul'da meydana
gelen ayaklanmada, devlet yönetiminde yararı
görülecek Hacı Ahmedoglu brahim, katledilmistir.
Tarihçi
Sanizade, Hacı Ahmetoglu bahsinde, ondan ve
meydana gelen olaydan bahsederken sunları
belirtmektedir:
"Anadolu hanedanından olup, III. Selim zamanında
gözdelerden biri olan mukaddemce stanbul'a celb
ile
Dergâh- Âli Kapucubasılıgıyla benam ve büyük
Mirahorluk payesiyle merbut stanbul'da görevli
bulunan Bolu
Beyi Hacı Ahmedoglu, önceleri, Bolu'daki
Asakir-i Sahane ve bina-ı kısla ve bimarhane
hususlarına
mukaddem ve mu'in oldugu sebebi ile stanbul'da
ekseri manav ve asçı ve gözlemeci ve biraz da
muhtekir
olduklarından gasb-ı emvâl ibadıyla karargir
mertebe-i vafiretle kesr Bolu Türklerinin
kendüye gayz ve
adavetleri derkar olmagla, yedlerinde giriftar
oldukta, kantere-i seyf-i dumardan velayet ve
emrar eylediler".
Böylece Seyyid brahim gibi önemli sahsiyet,
ortadan kaldırılmıstır. 1821'de, Rum
tercümanlarından stavraki
(Stavraki) Bey, büyük oglu da beraberinde oldugu
halde Bolu'ya sürüldü. Ilıca'dan sehre
dönerlerken önlerine
çıkan kimselerin hücumuna ugradılar ve
bıçaklanarak öldürüldüler. Bu ise meshur Halet
Efendi'nin karıstıgı
seklinde söylentiler kamuoyunu mesgul etmistir.
1840'da, Kapucubasılardan Hüseyin Bey, Gümrükçü
Osmanpasazade Edhem Bey ve Bolu Hanedanından
Mehmed Aga, Bolu ve kazalarının muhassıllıgını
aldılar.
II. Mahmud'un ölümünden sonra, Osmanlı tahtına
Abdülmecid, Abdülaziz, V. Murad ve II. Sultan
Abdülhamid
tahta çıktılar. Dünya meselelerinin iyice
yogunlastıgı bir zamanda, Büyük Devletler
arasında Osmanlının
hasmetini yasatmaya çalıstılar. Tanzimat ve
Islahat uygulamaları Bolu'da akislerini buldu.
Bolu idari
degisikliklere de sahne oldu. Kastamonu
Vilayetinin bir sancagı, sonra müstakil Bolu
sancagı sekline getirildi.
MONDROS'TAN CUMHUR YETE
1918 – 1923
Milli Mücadele ve Cumhuriyetin baslarında
Bolu'yu temsil eden milletvekilleri, gerçekten
zor bir dönemde
büyük imtihan vermislerdir. Bolu'daki
parlamenter hayat, ilk anayasanın yürürlüge
girmesi ile baslamıstı. II.
Sultan Abdülhamid ve V. Mehmed Resad
dönemlerinde, Kastamonu; Müstakil Mutasarrıflık
sonrası da Bolu
grubunu teskil etmislerdir. Milli Mücadele
baslarında ise meclis mevcut olmadıgı için
Bolu'nun milletvekili
yoktu. Fakat, Amasya'da, Mustafa Kemal Pasa -
Salih Pasa görüsmelerinde, Meclis için
seçimlerin yapılması
ve Meclis'in açılması kararlastırılmıstı.
Bu nedenle, Ali Rıza Pasa Hükümeti Dahiliye
Nezareti kanalı ile Vilayet ve
Mutasarrıflıklar'a gönderdigi
emirde, meb'us seçimlerinin yapılmasını
istemisti. stanbul'daki Meclis-i Meb'usan-ı
Osmani için Bolu'da da
genel gözetim altında seçimler yapıldı (Aralık
1919). Ocak 1920'de adı geçen meclis de Bolu'yu
temsil eden
meb'uslar Tunalı Hilmi, Müfti Ahmed Tayyar,
Nuhzade Mehmed Vasfi ve Yaver Cevad Abbas
Bey'di. Tunalı
Hilmi, inkılapçı görüsleri savunan ve ttihad ve
Terakki döneminde, Karadeniz Ereglisi
kaymakamlıgı yapmıs
kimse idi. Bolu'nun köklü ailelerinden "müfti"
diye tanınan Ahmed Tayyar (Çulha), Milli
Mücadeleye kalben
inanmıs, kongrelerin vatanın kurtulusunda rol
oynayacagı etkinligi önceden görebilmis
sahsiyetti.
Mehmed Vasfi Bey, Bolulu Nuhzadelerdendi. Cevad
Abbas Bey ise M. Kemal Pasa'nın çevresinden
subaydı.
"Yaver" olarak söhret kazanmıstı. Bilindigi
üzere, Meclis-i Meb'usan-ı Osmani'nin uzun
olmadı. ngilizler,
stanbul'u Mart 1920'de isgal ettiler. Bazı
parlamenterler de çesitli nedenlerle göz altına
alınmaya baslandı. Bir
kısmı da Malta'ya sürüldüler. Mustafa Kemal
Pasa, ngilizlerin tutumunu önceleri sezdigi için
rapor almıs ve
stanbul'a gitmemisti. Baskent'deki elim durumu
ögrendikten sonra, vilayet ve mutasarrıflıklara
telgraf
gönderdi. Yeni seçimlerin gerekliligini
vurguladı. Ankara'daki yeni meclisin adı
Meclis-i Kebir-i Milli olacaktı.
Ancak bu isim Türkçelestirilerek, Büyük Millet
Meclisi adını aldı. Bolu seçimlerinde, Nuhzade
ile Ahmed
Tayyar Bey yer almadılar. Yeni listede göze
çarpan isimler; Abdullah Sabri, Abdülvahhab,
Fuad, Mehmed
Cevad, Mehmed Sükrü, Tunalı Hilmi, Nuri ve Yusuf
zzed Pasa idi. Abdülvahhab Bey, Ankara'ya
gitmedi. Az
sonra meydana gelen Ankara karsıtı grubun
liderligini yaptı. Yusuf zzed Pasa, onun yerine
Bolu milletvekili
olarak seçildi.
Ancak o da, Yunan Cephesinde iken vefat etti.
BMM, 23 Nisan 1920'de törenle açıldı. Bolu ve
kazalarınca
tebrik edildi. Dr. Fuad ve Derdli Gazetesi
sahibi Sükrü Beyler Hüsrev Bey Hey'et-i
Nasihasında oldukları için
Meclis açılısında bulunamadılar. Tunalı Hilmi
Bey ise stanbul'dan Ankara'ya ulasamamıstı. Bu
durumda,
Devrekli Abdullah Bey ile Düzceli Nuri (Aksu)
BMM'nin kutsal çatısı altında olabilmenin
zevkini yasamıslardır.
BMM'nin II. Dönemi 1923 - 1927 tarihlerini
içermektedir. Yeni dönem için Bolu, BMM'de bes
milletvekili
tarafından temsil edildi. Bu milletvekilleri
Cumhuriyetin de ilk siyasi temsilcileridir.
Bunlar: Falih Rıfkı (Atay),
Emin Cemal (Suda), M. Cevad Abbas (Gürer),
Mehmed Vasfi (Nuhoglu), Sükrü (Gülez) dir.
Tunalı Hilmi Bey, Zonguldak Milletvekilligini
tercih ettigi için Bolu listesinde
görülmemektedir. Mutarekeden
Cumhuriyete, oldukça güç sartlar altında görev
de bulunan mutasarrıf ve vekilleri: Ali Haydar
(Yulug), Osman
Nuri, Nazım Bey, Halil Bey (Türkmen) ve
Fahreddin Bey'dir. Nazım Bey vekil olup, asker
kökenlidirler. Ali
Haydar Bey, Mütareke sonrası Bolu'ya gelmis ve
görevine baslamıstır. Milli Mücadelenin basında,
zmit'teki
meslektası Suad Bey gibi stanbul yanlısı tutum
içinde idi. Mide rahatsızlıgı sebebi ile isleri
oluruna bırakmıstı.
Ancak, M. Kemal Pasa'nın sert tutumu ile ileri
gelen Boluluların da Kuvay-ı Milliye yanında yer
almaları sebebi
ile politikasını degistirdi. Damad Ferid Pasa
ile temasın kesilmesinden sonra, Bolu ve
Adapazarı yörelerindeki
olaylar hakkında sürekli Hey'et-i Temsiliye
Reisi M. Kemal Pasa'ya bilgi aktardı.
Seçimlerin emniyet içinde yapılmasına nezaret
etti. Özellikle Düzce'deki emniyetin bozulması
üzerine, Sıkı
Yönetim ilanı ve mahkemenin çalısması için
gayret gösterdi. Mart 1920'de Bolu'ya gelen
Celaleddin Arif ve
smet Bey grubunu kabul etti. Ankara'nın
haklılıgını ve milli çizgideki rolünü bir kere
daha ögrenmis oldu.
Düzce'de gelisen aykırı görüsleri yakından takip
etti. Adapazarı'nda baslayan ve kısa zamanda
Düzce'yi de
içine alan ayaklanma üzerine zor duruma düstü.
13 Nisan 1920'de, Ankara'ya karsı Düzce
ayaklanıcılarının
harekete geçtigini telgraf ile ögrendi. Bir hata
yaparak, Bolu Dagı'nda Düzceliler ile görüsmeye
gitti. Bu
nedenle asilerce göz altına alında. TBMM'nin
açık ve gizli görüsmelerinde, esir edilisine
kadar cereyan eden
olaylar, onun kaleminden çıkmıstır. Düzceli
Sefer, Abdülvahhab, Koç ve Maan Ali Beyleri
yakından tanıdıgı
için, Sefer Bey'in konagında bekletildi. 27
Mayıs 1920'ye kadar tutukluluk hali devam etti.
Çerkes Edhem
tarafından kurtarıldı.
Ankara, Mutasarrıflıgına son verdi ve baska yere
atadı. Tabii, ayaklanma devam ettigi müddetçe,
stanbul da
bos durmadı. Sivas'da iken adından bahsedilen ve
M. Kemal Pasa'nın yakını biri tarafından kefil
olunan
Osman Nuri Bey, mutasarrıf olarak gönderildi.
Osman Nuri, ilk is olarak M. Kemalcileri yeren
hatta bolsevik
oldugunu bile ileri süren ithamlarla dolu
mektupları, Bolu ve kazalarında dagıttırdı. Bu
mutasarrıf bir ara
cebhede de bulunmus, Düzce grubu ve Binb. Hayri
Bey'in "Hilafet Ordusu"nu teftis etmisti. Osman
Nuri Bey,
Kuvay-ı Milliye hareketinin basarı ile sona
ermesi üzerine, hayatını kurtarmak için,
stanbul'a kaçmıstır.
Cumhuriyetin ilanı sırasında, 150'lilikler
listesine alınmıstır. Halil Bey, Nazım Bey'in
kısa vekaletinden sonra
Bolu'ya geldi. kinci Düzce Ayaklanması bu
mutasarrıf zamanında meydana geldi.
Halil Bey, kendisi tarafından kaleme alınan
hatıratında Bolu Sancagındaki teftisleri, asker
- yönetici iliskilerini
ve ahalinin ne suretle kazanılacagını, en
ayrıntılarına kadar anlatmaktadır. O da, 1921
yılı içinde, bir yıl
hizmet gördükten sonra Bolu'dan ayrıldı.
Fahreddin Bey, 1921 - 1923'de Bolu
mutasarrıfıdır. Bolu için büyük
kazanç olan mutasarrıf, cephelerde ki vaziyeti
yakından takip etmis, kendisine ulasan
haberleri, zamanında
ahaliye basın yolu ile duyurmustur. Boluların
cephedekilere yardımı organize eden, Mehmetçige
içecek tütün
ve çorap, giyecek saglayan tutumu ile göze
çarpmıstır. Ayrıca, M. Kemal Pasa ile yakın
görüsmeleri olmus,
Adapazarı yolculugu sırasında Bolu'ya ugramasını
can-ı gönülden istemistir. Tel görüsmeleri,
Türkoglu
Gazetesinin 1921 ve 1922 yıllarına ait
nüshalarında bahis konusu edilmistir. Mütareke
sonrası ve Milli
mücadele döneminde, Bolu'da basın hayatı da
oldukça hareketlidir. En eski yayın organı
"Bolu" gazetesidir.
Mütareke, zmir'in sgali, M. Kemal Pasa'nın
Erzurum ve Sivas Kongreleri, Heyit-i Temsiliye
Reisi olarak
gönderdigi emirler, aydınlatıcı yazılar,
Seçimler, Bolu'da Ankara'ya karsıt hareketlerin
baslaması ve
sonuçlanması, Ali Haydar, Halil ve Fahreddin
Bey'in idaresindeki merkez ve kazalara ait
haberler, Bolu
sütunlarında yer almıstır. Geredeli Derdli'nin
adı ile yayınlanan "Derdli" Gazetesi de, 16
Agustos 1919'dan
itibaren yayınlanmaya baslamıstır. Sahibi,
lyaszade Sükri Bey'di. Derdli, ilk nüshalarında
simsekleri üzerine
çekti. Zira, Mustafa Kemal Pasa'yı ve
Kongrecileri açıkça destekliyordu. Düzce'den,
hakkında Hey'et-i
Temsiliye'ye sikayet bile edilmisti.
Mutasarrıflık Gazetenin Yayınını bir müddet
tatil etti. Bolu hadiselerinin
bittigi andan itibaren yine, 1920, 1921, 1922 ve
1923 yıllarında da yayını sürdürdü. Gazetenin bu
nüshaları,
Milli Mücadele için son derece önemli haberlerle
doludur.
15 Agustos 1921'de ilk sayısı yayınlanan
Türkoglu da Derdli gibi, samimi Ankara taraftarı
yayın organıydı.
Sorumlu Müdürü Abdiagazade Mehmed Abdi olan
Türkoglu, Gerçekte Akifbeyzade Midhat Akif Bey
tarafından nesrediliyordu. Bolu ve Dertli gibi,
Türkoglu da, 1921, 1922 ve Cumhuriyetin ilk
yılları için son
derece önemli kaynaklardan olmaktadır. Milli
Mücadelenin ve Kemalist hareketin ilk ciddi
karsıtı da "Kürsi-i
Millet" gazetesidir. Ekim 1919'a kadar yayını
sürdürmüstür. Sahibi, Hürriyet ve tilafçı Emekli
Kaymakam Kadri
isminde biri idi. Bolu'da, Mütareke sonrası,
cemiyetlesme yoktu. zmir'in isgali üzerine,
Müdafaa-ı Hukuk
Cemiyeti çalısmaları baslatıldı. Trakyalı imzası
ile yazıları Derdli'de yayınlanan Dr. Fuad
(Umay) ve
vatansever arkadasları, bu cemiyetin temellerini
attılar. Bu cemiyet, hızla kazalarda da teskil
edildi. Düzce,
Eregli Akçasehir, Bartın, Mudurnu ve Gerede'de
de Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti, belirlenen esaslar
dahilinde,
Bolu'nun talimatı çerçevesinde faaliyette
bulundu.
Hey'et-i Temsiliye ve sonra Ankara'daki BMM'nin
çalısmalarında, Bolu Müdafaa-ı Hukuk
Cemiyeti'nin de
mühim katkıları olmustur. Bolu ve kazalarındaki
olumsuz hallerde bile cemiyet üzerine düsen
görevi fazlası ile
yerine getirmistir. Derdli'nin 7 ve 14 Haziran
1920 nüshalarından ögrenildigine göre, "Anadolu
ve Rumeli
Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti"nin yapısı söyleydi:
Üyeler : Belediye Reisi lyaszade Hakkı Dava
Vekili Ali Saib
Hastahane Bas-Tabibi rfan Seyh Nurettin Efendi
Sultani (Lise) Edebiyat Ögretmeni Seref
Leblebicizade
Ahmed Efendi Tüccardan Kutucuzade zzet Efendi
Dava Vekili esraftan Vehbi Esraftan Rıfat
Gazetenin bir
baska haberinde ise su yazıya rastlanıyor: "Bolu
Müdafaa-i Hukuk Riyasetine ase Müdir-i Sabıkı
Midhat
Kemal Beyefendi intihab ve tayin kılınmıstır."
Midhat Kemal de aydın, ayanlar devrinde Bolu'nun
yazarı,
herkesin saygı gösterdigi bir kimse idi.
zmir'in Yunanlılarca isgali üzerine Bolu
Basınında kamuoyunda, tepkiler ortaya çıktı.
Redd-i lhak Cemiyetinin
paralelinde toplantılar düzenlenerek, Yunanlılar
ve arkasındaki tilaf Devletleri kınandı. Selim
Sarıbay'ın da
isaret ettigi gibi Mudurnu'da da tel'în mitingi
düzenlendi ve 17/30 Mayıs 1919'da, stanbul'daki
Padisah
Hazretlerine su telgraf gönderilmistir; "Devlete
sadık uyruklarınız büyük sessizlik ile olayları
izlemekte oldugu
bu elemli günlerde Paris Barıs Konferansınca,
milli haklarımızı koruyucu kararlar bekler iken
vatanımızın en
kıymetli bir parçası olan zmir ve çevresinin
Yunan Hükümeti tarafından adaletle bagdasması
kabil olmayan
ilhak mahiyetinde isgal gibi aksi sonuç
vermesini görmekten derin bir heyecan içindeyiz.
Tahtınızda sarsılmaz
bir iman ile baglı olan biz vatan evlatları
hislerimizi bu ugurda her bir fedakarlıgı
yapmaya hazır oldugumuzu
ifade ve arz ederiz.
Belediye Baskanı : Hakkı Müftü : Ahmet dare
Meclisinden :Hasan Kadri Salih stanbul
Hükümetinin aldıgı
garip kararlardan biri de tehcir konusu idi. Bu
arada, basta Midhat Bey olmak üzere bazı
kisiler, Bolu ve
Düzce'deki Ermeni olaylarından sorumlu
tutuldular. Dahiliye Nazırı Vekili adına
Müstesar imzalı bir yazıda,
Ahmed Refik adında biri hakkında 9 Mayıs 1920
tarihli Komisyon-ı Mahsus kararında sunlar
belirtiliyordu:
"Tehcir suçundan dolayı Sıkı Yönetim
Mahkemesince bes sene müddetle hapse mahkum
edilen Bolu Asker
Alma Dairesi Baskanlıgı yazıcılarından Ahmet
Refik Efendi'nin görevi sırasında ve yer
degistirme (tehcir)
sıralarında Ermenilere iyi davranısı si'ar
edinmis ve bir çok zavallıyı muntazır oldukları
kötü sonuçtan
kurtarmaya çalısmıs oldugu anlasılmıstır."
Yazının bu bölümünde, Dahiliye Nazırı Vekili
Müstesarının ileri
sürdügü konular "tehcir", "kötü davranma" "masum
Ermenilerin kurtarılması!" gibi hususlardan
bahsedilmektedir.
tilaf Devletleri kontrolü altındaki ve yanlı
davranısları olan bir yönetimden baska bir
hareket beklenemezdi.
Ayrıca, tehcir/yer degistirme, keyfi kararla
alınmıs degildi. Hükümetin çıkardıgı kanun ile
uygulama
baslatılmıstı. Özellikle Dogu Anadolu'daki yer
degistirme isi, Bolu'daki gibi, Ermenilerin
aleyhine degil lehine
idi. Ermenilerin göç ettirilmesi sırasında keyfi
davranıslar olmamıstır. Her yetkili gibi Ahmet
Refik bey de,
üstlerinden aldıgı görevi hemen yerine
getirmistir. Nezaretin yazısının sonunda da
sunlar ifade edilmektedir:
"O, suçsuz oldugundan, iyi halinin
görülmesinden, ngiltere Siyasi Temsilciligi
nezdinde harekete geçilmesi
gerekmektedir. Böyle bir izin için de
makamınızın uygun görmesi lazımdır." Bolu, Mart
1920'de, yine
karamsarlık havası içinde idi. ngilizler
stanbul'u isgal etmis, bununla da kalmayarak,
Meclis-i Meb'usan-ı
Osmani'yi kapatmıslardı. M. Kemal Pasa'nın
talimatı ile yeni meclis için seçimler yapılması
Mutasarrıflıktan
istendi.
Dr. Fuad, Devrekli Abdullah, lyaszade Sükrü,
yeni seçimde Bolu'yu Ankara'da temsil
edeceklerdi. Biraz önce
de Celaleddin Arif ve smet bey grubu, Adapazarı,
Hendek ve Düzce yolu ile Bolu'ya ulastılar.
Celaleddin Arif,
o sırada kapatılan meclisin baskanı idi.
Padisahla yapılan görüsmeden sonra, Anadolu'ya
geçmisti. Kafilede
bulunanlar Seyh Ata Efendi, Saffet Bey, Çerkes
Resid, Ali Fuad Pasa'nın babası smail Fazıl
Pasa, brahim
Süreyya Bey idiler. Mutasarrıflık, Belediye ve
Sultani'yi ziyaretten sonra Celaleddin Arif Bey
kafilesi Aladaglar
yolu ile Eskisehir - Ankara demiryolu'na
ulasmıslar, trenle 3 Nisan 1920'de Ankara'ya
varmıslardı. Düzce
Kaymakamı, askeri yetkililer ile Ali Haydar Bey,
8 Nisan 1920'de, durumun iyice bozuldugunu
Ankara'ya
bildirdiler. Düzce'nin Köprübası Ömer Efendi
köyünde toplanan asiler, Padisah Hükümet,
Seyhülislamlık
makamının fetva ve fermanları ile, Ankara'ya
cephe alarak, ilk is olarak, Düzce'yi bastılar.
Küçük direnisler sonrasında kasabada hakimiyeti
sagladılar. Ali Haydar Bey son bilgileri
Ankara'ya aktardı.
Bununla da yetinmeyerek, ayaklanma liderleri ile
görüsmeye gitti. Bolu Dagı'nda tutuklanarak,
Düzce de göz
altına alındı. Sefer Bey kaymakam, digerleri de
kasaba yönetiminde çesitli görevleri
üstlendiler. M. Kemal
Pasa, BMM'nin açılmasına yakın zamanda Düzce ve
Bolu'nun kötü duruma düsmesine seyirci
kalamazdı.
Önce, ögüt yolunu denedi. Sonra, bazı askeri
kuvvetleri Bolu üzerine gönderdi. Ögüt kurulu,
Hüsrev Bey
baskanlıgında, Lazistan (Rize) Mebusu Osman Bey,
Bolu mebusları lyaszade Sükrü ve Dr. Fuad
Beylerden
meydana gelmisti. 18 - 20 kisilik kafile ile
yola çıkıldı. Yabanabad ve Gerede civarındaki
Danismendler
köyünde birer gece kalındı. Ertesi gün, Gerede
dısında, Kör Ali'nin baskanlıgındaki Gerede
asilerince ele
geçirildiler. Hüsrev Bey, hayatını, tesadüfen
kurtardı. Gerede'de göz altında iken, Yarbay
Mahmut Bey'in
Hendek dısında Sarıbayırlarda sehit edildigini
ögrendiler.
Devrek'ten Bolu'ya sevk edilen 32. Kafkas Alayı
da Bolu dısında hile ile etkisiz hale
getirilmisti. Hüsrev ve
Mahmut Beylerin durumu açılıs hazırlıklarını
tamamlamıs olan BMM için sok tesiri yapmıstır.
Az sonra,
zmit'ten Düzce'ye dönen asi lideri, kafilenin
Düzce'ye naklini emretti. Hüsrev Bey ve
arkadasları Çaga,
Çaydurt, Bolu, Boludagı yolu ile Düzce'ye
götürüldüler. Yolda iken beyaz bayraklı ve iman
yenilemesi
yaptırılmıs askerler, memleketlerine
gidiyorlardı. Hüsrev Bey ve arkadasları bir gün
hapishanede, sonra
karsısındaki Hürriyet ve tilaf Partisi binasında
göz altına alındılar. Erzurumlu Yzb. Avni Bey,
Mehmet Bey'in
24. Tümen subayları da aynı yerde idiler.
Bunlar, Düzce ve Hendek olaylarını Hüsrev Bey'e
bildirdiler.
Ayaklanma, kuru otlar gibi tutusmus halde hemen
her yere yayılmıstı. Hendek, Adapazarı, Akyazı,
Düzce,
Bolu, Gerede, Mudurnu kontrol altına alınmıs,
Ankara ile haberlesme de kesilmisti.
Yabanabad, Nallıhan çizgisinde de Ankara'ya
dogru yayılıs yakındı. Marmaranın güneyinde de
durum
Anzavur yüzünden hiç de iyi degildi. stanbul,
Hilafet Ordusu adında milis gücü kurmus, zmit
Mutasarrıfı
brahim Hakkı ve arkadaslarının idaresine
bırakmıstı. Binb. Hayri de aynı görevle Düzce'ye
geldi ve Abad
Cephesine gitti. Anzavur, Balıkesir de, Çerkes
Edhem kuvvetleri karsısında tutunamadı ve agır
bir darbe yedi.
ste bu sırada Ankara, O'nun ve Ali Fuad
Pasa'nın, Adapazarı üzerine yürümesini emretti.
Çolak brahim ve
Esref Çetesi, Göynük ve Mudurnu hattında,
asileri durdurdu. Refet Pasa'nın da Mudurnu'ya
gelmesi ile Abad
Cephesinde çarpısmalar hızlandı. Milli
kuvvetler, bu hatta Düzceli asi grubu durdurdu.
Çilimlili Mehmed Aga
aracılıgı ile gelisen bir olay da Düzce'de
cereyan ediyordu. zmit'ten dönen Sefer Bey,
Hüsrev Bey ile
görüsmeyi kabul etti. Gizli toplantı sonunda
Ankara'nın haklılıgı kabul edildi.
Bir gece gizlice Düzce'den ayrılan Sefer-Hüsrev,
Abad Cephesinde, Refet ile görüsmeyi temin
ettiler. Bulanık
Sözlesmesi ile fiili isyana son verildi. Hüsrev
Bey, Mudurnu'ya gitti ve Refet Pasa ile birlikte
oldu. Sefer bir iki
adamı ile Düzce'ye döndü. Bu sırada, Mudurnu ve
Bolu harekatı da baslatıldı. Geyve'de,
Adapazarı'nda milli
kuvvetler denetimi ele aldılar. Ali Fuad Pasa,
Adapazarı'nda kaldı. Çerkes Edhem, 27 Mayıs
1920'de Düzce'yi
dört bir yandan sararak, kasabayı ele geçirdi.
Ankara'nın kabul etmemesine ragmen, Sefer,
Abdülvahhab,
Koç Beyler, asılarak idam edildiler. Bolu'dan da
yakalanan bir çok kimse, bu arada eski mebus
Abdülvahhab
da idam edildi. 30 Mayıs 2 Haziran 1920 harekatı
ile Bolu ve Gerede de asilerden temizlendi.
Ali Fuad Pasa, genel af ilan etti. Nazım Bey
Bolu'da, mutasarrıf vekilligine ve komutanlıgına
getirildi. Bolu
ahalisi, Nazım Beyin ve az sonra gelen yeni
mutasarrıfın idaresinden memnundu. Müretteb
Tümen teskilinde
gönüllüler hemen Nazım Beyin komuta altında
birlesti. 19 Temmuz - 23 Eylül 1920'de, tedip
hareketi devam
ettirildi. Nazım Bey, Sarı Edip Efe, Halil Bey,
sonunda duruma hakim oldular. Bursa ve zmit'i
ele geçiren
Yunanlılar da yeni bir Bithynia yaratmanın
hayali pesinde idiler. Yerli Rum ve Ermenilerle
isbirligi yapan
Yunanlılar, Kuvay-ı Milliye ile Sakarya
boylarında küçük çapta mücadeleler yaptılar.
Bolu, Düzce ve
Hendek'deki kumanda merkezlerinden idare edilen
kuvvetlerimiz Yunan çarpısmalarında, zafer
kazandılar.
Böylece, muhtemel bir Yunan isgali Düzce ve
Bolu'da yasanmadı. Bolu, Sakarya Meydan Savası,
Kütahya
mücadelesi ve Afyonkarahisar dolaylarındaki ölüm
kalım savaslarına insanca yardımlarda bulundu.
Manevi
olarak da ordumuzun zaferi için camilerde içten
dualarda bulundular. Derdli, Bolu ve özellikle
Türkoglu
gazetelerinde ordumuzu destekleyen yazılar yer
aldı. 9 Eylül 1922'de, " lk Hedefiniz
Akdeniz'dir leri"
komutunu sonuçlandıran ordumuz, zmir'e girdi ve
hükümet konagına sanlı bayragımızı çekti. zmir'e
giren
kahramanlar arasında Bolulular da vardı.
Nalbant Ahmed Usta, ne gibi zorluklarla Afyon -
zmir yürüyüsünü gerçeklestirdigini, o günleri
yasarcasına
anlatmaktaydı. Alasehir, Salihli, Turgutlu, Nif
ve Manisa'daki insanlık dısı vahsetleri de
görmüs, Yunan'ın
gaddarlıgını elemli bir dille ifade ederek,
bizlere aktarmıstır. Büyük Zafer sonrası,
Mudanya Mütarekesi
imzalandı. Lozan'da, tilaf Devletleri ve TBMM'si
arasında çetin müzakereler yapıldı. 1923'de, 29
Ekimde,
Cumhuriyet ilen edildi. Bolu, bu yeni yönetim
sekli ile tanıstı. Biraz önce gerçeklestirilen
seçimlerle BMM'ne,
temsilcilerini gönderdi. Cumhuriyet'le, Bolu'da
yeni bir devir baslıyordu.
|
|
Abant Tabiat Parkı, abant
konaklama, abant gölü, abant gezisi, bolu abant
turizm, oteller, restaurantlar ABANT
| |