Vubih-Cigetlerin “Son Sesler”i ile Yitirilen Tarih Belgesi

KÂZIM BERZEG

ANADOLU’DA bir dilin son sesini, bir halkın son nefesini verdiğini, Paris’te düzenlenen bir film şenliği için hazırlanan “Son Sesler” filmi hakkındaki dergi ve gazete yazılarından öğrendik. Anlatıldığına göre film, “tarih çalkantıları içinde topraklarından uzaklara düşen, kökleri koparılan, Kafkasya’dan Marmara bölgesine kadar savrulan Ubıh (Vubıh-Ciget) halkının, kültürlerini, dillerini başka yörelerde, başka koşullarda umutsuzca yaşatma savaşımı ve yenilgisiyle” ilgili. Bir dilin son sesini, bir halkm son nefesini vermesi kuşkusuz, hüzünlü, ürpertici ve trajik bir durum.


Sonuç bu kadar mı? Umutsuzca savaşım, yenilgi ve hüzünden mi ibaret?.. Yoksa Ubıhca ile birlikte yitirilen çok daha başka şeyler var mı?
İnsanlık, kendini bildi bileli, geçmişini, tarihini, öğrenme gereksinimi ile birlikte yaşadı. Diller, tarihi araştırmanın önemli araçları ve tarihin belgeleri.. Bazıları kısa bir zaman ve dar bir toplum kesiti için değer taşır. Başka bazı diller de çok daha geniş toplumların, hatta insanlığın en eski dönemlerine ışık tutar. Ubıhca hangi gruptandı? Özellikle, Türk milleti ve Anadolu tarihi bakımından bir önemi var mıydı?

Orhun Abideleri’nde Ubıh’lar

Ubih’lar, Kafkasya’nın Doğu Karadeniz-Soçı yöresinin otokton halkı ve Çerkeslerin bir bölümüdür.Bazı yazarlar, Çerkeslere Sind, Meot, Cik, Ciget adlarını da verirler. Etnik yapılarında İskit, Sarmat, Alan kabileleri de yer alır.1 Ubih’lar, eski kaynaklarda Çik veya Ciget olarak adlandırılan gruptur.2

Orhun Abidelerinden “Bilge Kağan Abidesi”nin doğu cephesinde, Çik kav- minin Kırgızlarla beraber yaşadığı ka-yıtlıdır.•1 Araştırmacılar, Orhun Abide-lerinde adı geçen Çik kavminin, Kafkasya’da, Abazalârın kuzeyinde, bugünkü Soçi çevresinde oturan Ciget- Ubih’lerle aynı kavim olduğunu belirtirler.4 Kırgızlarla beraber olan ve Orta Asya’da izler bırakan Çiget- Ubihların yaşadığı yerler olarak da Kögmen dağları gösterilir.5
Kırgızlar, genellikle, tarih sahnesine çıkan ilk Türk kavmi olarak kabul edilir. İlk yurtları, Kuzeybatı Moğolistan’ın dağlık ve ormanlık bölgeleridir. Sarışın, yeşil gözlü ve ortadan uzun boylu tipler hâkimdir, ^ghçelerinin belirgin özelliklerinin başında, L ve R harf-lerinden önce İ, U, I harflerini kullan-maları gösterilir.6 Bu yönleriyle, Anadolu Türkmenleriyle yakın ilgilerinin bulunduğu söylenebilir. Kırgızların üc boyundan birisinin “Edigene” adını taşıması, en eski dillerinde “koşa demir anlamına, Adıgecede güş’ü muhtemelen bugünkü Anadolu Türkçesindeki ktisk’ii” gibi Adıgece kelimeler bulunması, Çin kaynaklarında adlarının Cie-gu olarak kayde-dilmesi, Kırgız ve Çerkes adlarının aynı  menşeinden geldiği görüşüne yol açmıştır.7

Orta Asya’nın En Eski Halkı, Kas veya Kasbiler

Türk tarihinin klasik yazarı, Orta Asya, Kazan ve Anadolu Türk âlemini yaşayarak da incelemiş bilim adamı Ord. .Prof. Dr. A. Zeki Velidi Togan, eserlerinde, Sümer, Sus ve diğer Önasya uygarlıklarıyla beraber. Orta Asya’da da en eski uygarlıkları, Kafkas ırklarına mensup Kas veya Kaspi adı verilen kavimlerin yarattığını belirtmektedir. Yazar, “eski Hind MohenjoDaro ve her iki Sus ile dört Anau kültürlerinin Kaspi kavminin eseri olduğunu ileri süren Prof. E. Herzfeld’e katıldığını belirtmekte, Orta Asya’daki Buruşak (Boruşko)’ların dilinin Kafkasya’daki Abaza diliyle yakından ilgili olduğunu kaydetmekte ve her iki grubu da Kaspi’le- rin temsilcisi olarak görmektedir. Yazara göre: “Anau’da ve Horasan’ın diğer noktalarında Aryanilerden önceki medeniyeti Altay kavimlerinin cetleri ile bu Kaspi’ler yaratmış. Sümer ve bazı Önasya medeniyetlerinde iz bırakan o eski Altaylılarla beraber hep bu Kaspi kavminin cetleri bulunmuşlardır.”8
İlk dört tabakasında Kaspi’lerin kalıntıları bulunan Aşkasat yakınındaki Anau kurganlarında yerleşimin İ.Ö. 3900 yıllarına vardığı kabul olunmaktadır. Anadolu kültürü Orta Asya’nın çok geniş sahalarına yayılmıştır.9

Kafkasya, Mezopotamya ve Anadolu’da Kaspi’ler

Halen adları Hazar denizinde (Caspi- an Sea) ve Kaf-Kas dağlarında yaşatılan Kaspi’ler insan tarihinin ve uygarlıktaki gelişme zincirinin en önemli, en eski kavimlerindendir. Batılı kaynaklar Kaspi’leri, Hint-Avrupalıların öncüleri olarak gösterir ve en eski yerleşim
yerlerinin Kafkasya olduğunu kabul ederler. Belki de bu yüzden beyaz ırka Batılılar “Kafkas Irkı” adını takmışlardır.
Mezopotamya’daki Sus ve Elam ile bunlarla bağlantılı Sümer uygarlığının, batı İran’da Zagros dağlarında yaşamış Kassit’lerin, Anadolu’da Proto-Hititler ve onlarla bağlantılı olan Hurri-Mitanni ve Urartuların Kafkasya’lı Kas-Kas- pi’lerle ilgili oldukları genel olarak kabul edilmektedir.10

Anadolu’dan, Kafkasya ve Orta Asya’ya İlk Tarih, Kültür ve Kan Köprüsü

Kas-Kaspi’ler, günümüzden 6.000 yıl öncesine varan, Anadolu’dan Orta As- ya’da Moğolistan sınırına uzanan yayı]-__ malarıyla günümüzün Türk âleminin ilk etnik, kültür ve tarih köprüsünü kur-muşlardır. Orta Asya Kaspi’leri, Türk- İerin ataları olan Altaylılarla ve çeşitli Türk boylarıyla binlerce yıl birlikte ya-şamışlar, karışmışlar, kaynaşmışlardır.11 Kuşkusuz bu süre içinde, pek çok Kaspi grubu Türkleşmiş, belki Türklüğün ana unsurunu oluşturmuştur. Tarih kaynakları, Kaspilerden sonra Orta Asya’da Hint-Avrupa ırkına bağlı çeşitli grupların yaygınlaştığını göstermektedir. Bunlardan olan Alan- As’lar, Oğuz’larla önemli ölçüde yer alan Asetin’lerdir.12
Bu tarih gerçeği nedeniyle, bazı genel kaynaklarda, ilk Orta Asyalı göçebeler olan Yüeçi ve Akhunların, daha sonra ortaya çıkan Hun’ların ve bugünkü Türk’lerin Kafkas tipli insanlar olduğu kaydedilmektedir.13 Moğollar, ilk Türk boylarının, tarih sahnesine çıkmasından sonra Orta Asya’ya gelmişler ve bazı yazarların, Sarı ırkla Beyaz ırk arasında mutavassıt olarak nitelendirdiği Türk tipi, sonradan Moğol karışımı nedeniyle oluşmuştur.

Ubih (Vubıh-Cıget)lar Kasbi’lerin Temsilcisiydiler

Gürcü. Laz ve Çerkes dilleri, “Kafkas dil Ailesi’ni oluştururlar. Encyclopedia Americana’da. dünya dillerinin tasnif edildiği bölümde, bu dil grubunun Elam ve Hatti gibi eski çağlar dil- lerini de içine aldığı ifade edildikten sonra, yalnızca bu dil grubu için “filolojik yönden bululenin öneminin çok büyük olduğu” vurgulanmaktadır.14 Tüm insanlık tarihi bakımından önem taşıyan bu ifade, Türk tarihi bakımından çok daha fazla ilgiyi çeker niteliktedir. Bu grup içinde Çerkeş dilleri, Anadolu ile Orta Asya’nın eski dönemleri arasındaki bağları belgeleme bakımından daha belirgin özelliğe sahiptirler. Ubıhca. Çerkes dillerinden. Adıge ve Abaza dilleri arasında yer alır. Diğer Çerkes grupları gibi, Ubih’lar da eski Orta Asya, Mezopotamya ve Anadolu Kas-Kaspi’lerinin gerek dil, gerekse diğer kültür unsurları bakımından doğrudan temsilcisi idiler. Proto-Hitit ve diğeFeski Anadolu dillerinin Kafkas dil ailesine bağlı olduğu görüşleri yanında, Ubihça’nın, Proto-Hitit dilini doğrudan temsil ettiği tezini savunanlar da vardır.15 Proto-Hitit dili olduğu ileri sürülen Ubih (Vubıh-Ciget) dilinin, Orhun Abideleri’nde adı yazılı bir kavmin de dili olması, Türk âlemini ve Türk tarihini, bağnazlıktan ve saplantılardan kurtularak inceleyecek olanlar bakımından büyük önem taşımaktadır.
Türk’lerin “Ediğe Destanları” ve Güneş Soylu Adığe’ler
Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş adlı eserinde, Türklerin en eski destanlarının “Ediğe Destanları” olduğunu, bu destanları anlatanlara, Doğu Türkistan’dan Romanya’ya kadar rastlandığını yazmakta, bir yerde, “Ediğe Destanlarındaki Kabardın Oğullarından” söz et-mektedir. Kabardin-Kabarday’lar, Uhih’lere akraba Çerkeş dili konuşan Adiğe’lerin. halen Türkiye’de yüzbinlercesi yaşayan bir koludur. Orta Asya’daki eskı Kas-Kasbi varlığı da vurgulandıktan sonra, böylesine Edige- Kabardin beraberliği de tesadüf olama-yacağına göre, Ediğe destanlarına adını verenlerin ve “Türklerin Ediğe Beyleri” olarak adlandırılanların, Çerkes-Adığe’ler olduğunu kabul etmek gerekir. Değerli yazar, bu bağlantıyı hatırlamaz görünürken, eski Türk arihinde, Psake, Yınal-Yanal, Beşgür, Şor gibi çok sayıda Adığe’ce ad ve kelime kullanıyor. Yaşayan Adığe dilinde “dığe” güneş demektir. Âdığe ise, güneşe bağlı, gür neşten gelen. Bir Çerkeş efsanesine göre, Adıge’Ier güneş soyundan gelmedir. Hun efsanelerine göre Mete Han ve Cengizname’ye göre Cengiz Han da güneş soyludurlar.
Son günlerde adından bahsedilen Ja-pon filmi “Narayama Türküsü”nde ol-duğu gibi, Çerkesler de Nart efsanele-rinde, yaşlıların götürülüp bir vadiye veya dağ başına bırakıldığını anlatırlar. Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan’a göre, bu, eski Orta Asya Kas-Kasbi’lerinin tarihi ve ayırdedici geleneği idi.16 Bilindiği gibi günümüzün yüce Japon İmparatoru da “Güneşin Oğlu”dur. Çerkes’ler Hun sanatının yaşayan en sadık temsilcileridir.17 TRT’nin süper TV dizisi olarak hazırlattığı ‘ ‘Atilla’ ’yı konu alan filmin senaryosunu yazan ünlü İngiliz yazar Anthony Burgess’e göre, Hun ordusunun büyük bölümü Kuzey Kafkas ırklarına (Çerkesler) mensup idi.18 Atilla adını A-ti-tla (hemen hemen aynı) olarak telâffuz ederseniz, Adığece “Yiğidimiz, kahramanımız” anlamı taşıyan bir adı söylemiş olursunuz. Türk tarihinde önemli bir yeri olan “Yabgu” fonetik ve anlam bakımından Adiğe’cedir. Cesur, sert. güçlü anlamı taşır. Oğuz kelimesine çok benzeyen “Duğuj” Adığe’ce kurt demektir. Oğuzlar, bilindiği gibi, kurt soylu olarak kabul edilirler.
Bunları, ancak amatör olarak ilgilen-diğim “Eski Türk Tarihi” uzmanlarının dikkatlerine sunmak için hatırlatıyorum.
Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Vubıh’lar ve Diğerleri Ünlü bir İngiliz “harp tarihi” uzmanına göre, “Asya’nın en eelismis kabile kültürüne sahip halkı olan Cerkes- ler’ ’, Kafkasya’da Ruslarla uzun süreli savaşları boyunca “dünya harp tarihinin en güçlü gerilla liderlerini” yetiştirdiler. Vubıh’lar bu savaşların sürükleyici gruplarından idi.19
Osmanlılar, 18. yüzyıldan itibaren, Çerkeslerin Kafkasya’dan Osmanlı ülkesine toplu göçlerini teşvik edici (bir bakıma zorlayıcı) bir politika yürüttü. Bazı tahlillerde, bu politikanın amacının, nizami-düzenli ordunun saf dışı kaldığı durumlarda devreye girecek gerilla gruplarının kazanılması olduğu sonucuna varılmaktadır.
Sonraki olaylar, Osmanlı politikasının doğruluğunu ortaya koydu. 1877- 78 Türk-Rus harbinde, Plevne’de ve doğu cephesinde, çoğunluğunu Vubıh’ların oluşturduğu bağımsız, gönüllü Çerkeş suvari-gerilla birlikleri, savunma gücünün önemli bir unsuru olarak kullanıldılar
Balkan savaşında İstanbul’un işgali endişesi doğduğunda “Emirbar Çeteleri” adıyla kurulan “fedailer birliği”nin başına getirilen Kuşçubaşı Eşref, kardeşi (Hacı) Selim Sâmi ve İbrahim Cihangiroğlu Vubıh idiler. Büyük çoğunluğu Çerkeslerden oluşan bu gerilla gücü İstanbul’un işgalini önledi, düşman gerilerinde “Batı Trakya Türk Devleti”ni kurdu. Edirne’nin geri almışında en etkili görevi yürüttü.20 Trablusgarp ve Balkan savaşlarının ünlü “Hamidi- ye Kahramanı” Rauf Bey, denizcilik âleminde, modern gemilerle deniz gerillacılığını ilk uygulayan kimse olarak bilinir. Kurtuluş Savaşı döneminin bu başbakanı da, Vubıh’larla yakın dil ko-nuşan Abhazlardandı.
Kurtuluş Savaşı, kritik yerlerde ön-ceden yığınakları yapılan bir gerilla savaşı olarak başladı. Nizamî ordu silah-sızlandırılmış ve saf dışı kalmıştı. Büyük olasılıkla, liderliği ve yönü önceden saptanmış olan Mustafa Kemal Paşa’- yı Samsun’a uğurlayan.Rauf Bey, arkadan Bandırma’ya gitti. Balkan savaşının “fedailer birli£i”nde göTev~âImTş~ gerillacı Ethem Bey’i yanına alarak, Yunan işgaline karşı gerilla yığınağının merkezi olan, Kuşçubaşı Eşref Beyin Salihli’deki çiftliğine götürdü. Balkan ■harbinin “gerilla ekibi” ile ilk direnme

örgütü kurulduktan sonra, Eşref Bey’- in kasasından alman 30.000 altınla, Ankara yoluyla Havza’ya (Çeltek boğazındaki Çonoğlu ailesinin un fabrikasına) geldi. Mustafa Kemal Paşa ile buluşarak, Amasyaf Erzurum, Sivas, Ankara yoluna çıkıldı.
Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti -Mi- sakı Milli- hudutlarını tesbit eden Amasya protokollerinin altındaki dört imzadan üçünün (Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey, Bekir Sami Bey ve İstanbul hükümetini temsil eden Karzek Salih Paşa) Kuzey Kafkasya kökenlilere ait olmasının ve Kuva-yı Milliye’nin üniforması olarak Kafkas kalpağı kullanılmasının, başlangıçtaki gerilla hareketi özelliğiyle ilgilendirilmesi olanağı vardır.
Kurtuluş savasının “gerillacı kana-dının” bir bölümünün, sonradan, dış politika ve Rusva politikası nedeniyle Ankara hükümetiyle arası açıldı. Ankara hükümetinin gerçekçi ve aklicı po-litikasına karşın, bir bölüm gerillacı, Rusya içinde süren kargaşadan yarar-lanarak, Türkiye ile birlikte, Batılı ül-kelerle ittifak ederek, Kafkasya ve Orta Asya’daki Müslüman-Türk ülkelerinin bağımsızlığım gerçekleştirme hayaline kapıldı.21 İç politikaya da yansıyan ve Bekir Sami Beyin (Kunduk) Dışişleri Bakanlığından ayrılmasıyla noktalanan görüş ayrılığı sonunda, Balkan savaşının gerilla liderlerinden Vubıh (Hacı) Kuşçubaşı Selim Sami, Enver Paşa ile birlikte, Orta Asya’ya, Türkistan’a gittiler. Enver Paşa’nın şehit
olmasından sonra, 1923-1925 yılları arasında Hacı Sami, Türkistan bağım-sızlık hareketinin yönetimini üstlendi. Sonunda yanlış hayal ve hayal kırıklı-ğının kurbanı oldu.22
Tarihin öğrettiği gerçeklerden birisi, savaşçı toplumların varlıklarını uzun süre sürdüremedikleri, buna karşılık barışçı ulusların çok uzun süre tarih sahnesinde kalabildikleridir.
Vubıh’lar, kuşkusuz yaradılış itibariyle savaşçı toplum değillerdi. Savaşçı toplum olsalardı, insanlık tarihinin en eski dönemlerinden bugüne izlerini sür-dürebilmesi olanak dışıydı. Ancak, Kafkasya’yı Ruslara karşı savunma düşüncesi, onları usta, aranılan gerillacılar haline getirmişti. Kazandıkları savaşçı ve gerillacı yetenek, Kafkasya’da ve sonradan Osmanlı toplumu içinde, Plevne’den Kurtuluş savaşına, en çok telefat veren topluluk olmalarına yol açtı. Sayıca azaldılar, dillerini yitirdiler.
Sonuç
Son sesini ve son nefesini Marmara Bölgemizdeki Hacıosman köyünde (ve Anadolu’nun değişik yörelerindeki yüz-lerce Vubıh köyünde) veren Ubih (Vubıh) dili, insanlık tarihinde var olup ömrünü yitiren herhangi bir dil değildi. Belki insanlık tarihinin ve özellikle eski Türk tarihinin önemli sırları ile birlikte yok oldu. Başta Profesör Dumézil ve onu izleyen birkaç batılı bilim adamı ilgilenmeseydi, belki bugün böyle bir dilin varlığından söz etmemiz de olanak dışıydı.
Ubihçeyle akraba olan ve aynı tarih serüvenini belgeleyen Adığece, Abazaca, Avarca, Çeçence, Lezgice, Asetince gibi başka diller halen Anadolu’da yaşıyor. Ancak bu diller de gidişe göre, 15-20 yıl sonra, son seslerini, son ne-feslerini verecekler. Başka Dumezil’ler beklemeyelim, son anda bu dillerden birkaç kalıntıyı derleyecek. Bu dilleri, Türk milletinin tarihî değerleri olarak ele alalım, biz inceleyelim.
Bunu yaptığımızda, sanırım varacağımız sonuç şu olacaktır:
Anadolu’da Akdeniz kıyılarından Kafkasya ve Orta Asya’nın doğusuna uzanan şeritte, binlerce yıllık tarih birlik, bütünlük içinde yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, binlerce yıllık birlik ve bütünlük geleneği temeli üzerine oturmuştur. Bu yüzden güçlü- dür. Tarihi, belirli bir siyasal amacın aracı olmaktan çıkarıp, gerçek, inandırıcı, bilimsel temeller üzerine oturttuğumuz oranda, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve tüm Türk âleminin gücü artacak, geleceği aydınlanacaktır.

Kaynakça
1 Meydan Larousse c.3, s. 199
2 Tarihle Kafkasya, General İsmail Berkuk, s.164-165
3 Orhun Abideleri, Muharrem Ergin, s.28
4 Dede Korkul Oğuznameleri Coğrafyası, Fahrettin Kırzıoğlu, Birinci Milli Türkoloji Kongresi, İstanbul, 1980
5 Meydan Larousse, c.3, s.229
6 Meydan Larousse, c.7, s.245
7 a) Prof. Dr. Sencer Divitçioğlu, Kök Türkler, s.91 (Ligeti’ye atfen, Kırgızların Ttlrk Kökenli olmadığı yolundaki görüş-dipnot); b) Tarihle Kafkasya, General İsmail Berkuk, s.57
8 Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Toğan, Umumi Türk Tarihine Giriş, s.23-24 ve devamı
9 Tiirkler ve Türk Devletleri Tarihi, Kamuran Gürün, s.31
10 a) Encyclopedia Americana, c.16, s.726; b) Tarihte Kafkasya, General İsmail Berkuk, s.89 ve devamı; c) Sair ansiklopedik kaynaklar
11 Ord.Prof.Dr. Zeki Velidi Togan, Umumi Tiirk Tarihine Giriş, s.24 ve devamı.
12 W.E.D. Ailen, Türk-Kafkas sınırındaki harplerin tarihi, s. 12 (dipnot)
13 Meydan Larousse, c.l, s.765
14 Encyclopedia Americana, c.16, s.726
,s Gen. İsmail Berkuk (Macar Dilbilimcisi Prof. Mesharosh’a atfen), a.g.e.
16 Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, s.47
17 a) Hım Sanalı, Nejat Diyarbekirli, M.E.B. Kültür Yayınları, 1972; b) Çerkeş Motifleri, Kuzey Kafkas Derneği yayını, 1977
18 Cumhuriyet Gazetesi, 8 Ocak 1988 “TRT’nin Attila’sı Kim Olacak” başlıklı yazı
19 W.E.D. Ailen, Türk-Kafkas Sınırındaki Harplerin Tarihi, s.58-103
20 İsmet Bozdağ, Tercüman Gazetesi, 14 Ocak-22 Ocak 1987 tarihleri arasında yayınlanan “Batı Trakya Devleti” başlıklı yazı dizisi (15 Ocak 1987)
21 Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Dr. Salahı R. Sonyel, c.1-2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1973-1986
22 Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Bugünkü Türkili, Türkistan ve Yakın Tarihi, s.465 ve devamı, s.435 ve devamı.

error

Enjoy this blog? Please spread the word :)