ARTABEL: Doruktaki Park
Yalçın dorukların çevrelediği yalnız ve sessiz buzul gölleri… Nadide bitkiler, hayvanlar ve jeolojik hazineler… Onların tepesinde uçan ve sanki şöyle diyen kaya kartalları: “Burada her şey yolunda.” Doğu Karadeniz’in Gavur Dağları’ndaki Artabel Gölleri Tabiat Parkı, kendini insandan sakınan yüksek bir coğrafyada bulunuyor.
Kış aylarında yollarını karların örttüğü geçit vermez dağlardı bunlar. Saklı güzelliklerini ancak beyaz örtü eriyip derelere karıştıktan sonra gösteriyorlardı. Gavur Dağları’nın ününü yedi yıl önce ilkbaharda, ona ulaşmanın henüz mümkün olmadığı mevsimde duymuştum. Doğu Karadeniz’in Kaçkar’dan sonraki ikinci en yüksek noktasına, 3 bin 331 metrelik Abdalmusa Tepesi’ne sahipti bu sarp dağlar. Eteklerinde çok sayıda buzul gölünün bulunduğunu öğrenmek beni daha da heyecanlandırıyordu. Ama bu nadide alanla tanışmak için yazın gelmesini, yolların inadının kırılmasını beklemem gerekti.
İşte görür görmez hayran kaldığım Gavur Dağları ve Artabel mevkiiyle bir temmuz günü karşılaşmıştım. Zengin bir bitki ve yaban hayvanı varlığı, 21 buzul gölü, jeolojik ve jeomorfolojik değerler, muhteşem bir peyzaj… Sonra da hemen kâğıda kaleme sarılıp “tabiat parkı teklif raporu”nu hazırlamaya başlamıştım.
Doğu Karadeniz’in Gavur Dağları’ndaki Artabel Gölleri Tabiat Parkı
Yaptığım araştırmalarda Artabel’in üç farklı vadiden oluştuğunu ve bu üç vadi boyunca birbirinden güzel üç rotanın var olduğunu öğrenmiştim. Gavur Dağları’na ilk ziyaretimde Gülaçar Vadisi rotasını tercih ettim. Daha sonra defalarca gittiğim alanın en güzel, en çok doğal değere sahip rotasıydı bu. Artabel, aklımda hep bu güzergâhla kaldı.
Zigana Tüneli’nin hemen çıkışında ihtişamlı yüzünü gösteren Gavur Dağları’nı doya doya izledikten sonra Trabzon’u Gümüşhane’ye bağlayan karayolunun 82. kilometresinden Karanlıkdere Vadisi’ne girmiştik. Bizi çok da düzgün olmayan toprak bir yol karşıladı. Doğrusu yolun bu durumu beni sevindirmişti. Bozuk yol trafiğin azlığının, dolayısıyla yörenin insanlar tarafından az kullanıldığının göstergesiydi. İlk yolculuğumda içimden bir his insanların olumsuz müdahalesinden uzak kalmış, doğal yapısını korumuş bir alana doğru yol aldığımı söylüyordu. İnsan kullanımının olduğu her yerde doğal yapılar değişir ve buna toleransı olmayan türler tehlikeye girer. Koruma altına alınmış ve şimdiye kadar kirlenmeye maruz kalmamış alanlar hızla azaldığından Artabel’in değeri gözümde gittikçe artıyordu.
Karadeniz Bölgesi’ni karakterize eden çoğu özellikten sıyrılmış, farklı bir coğrafyada ilerliyordum. Dere yataklarında görmeye alıştığım kızılağaçların yerini meyve bahçeleri; taştan, ahşaptan yapılmış evlerin yerini toprak evler almıştı. Hava bütün rutubetini Trabzon’da bırakmış olmalıydı ki bize sisten uzak berrak bir gökyüzü eşlik ediyordu. Otuz dört kilometrelik yol boyunca müthiş bir görüntü ziyafeti çektiğimden zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.
Araç yolunun son bulduğu noktada bizi muhteşem bir orman dokusu karşıladı. Artabel Deresi (Büyükdere) adeta ziyaretimizden memnun kalmış coşkulu akışı ile bize “hoş geldin” diyordu. Çantalarımızı sırtlayıp rengârenk bitkilerin arasında, derenin çağıltısı eşliğinde yola koyulduk. Henüz otuz dakikalık bir yol kat etmiştik ki karşısında şaşkınlıktan donakaldığım bir şelale ile karşılaştım. Şelalenin en etkileyici özelliği, yukarıdan dökülen sularının birkaç metre indikten sonra ikiye bölünerek coşkulu akışlarına, birbirine zıt iki yönde devam etmesiydi.
Doğu Karadeniz’in Gavur Dağları’ndaki Artabel Gölleri Tabiat Parkı
Engebeli arazi boyunca ilerliyor, çok değişken topografik özelliklerin tadını çıkarıyordum. Rota boyunca yalçın ve dik dorukların, ana dere ve yan derelerin görüntüsü bana eşlik ediyordu. Yükseklik arttıkça karşıma yer yer yumuşak düzlükler çıkıyordu. İlerledikçe subalpin çayırlıklar yerini alpin çayırlıklara bırakıyor, toprak yapısı, eğim ve rutubete göre farklı bitki türleri kendini gösteriyordu.
Sonunda beklenen an gelmişti. İlk şelalenin güneybatısında yer alan Küçük Göl karşımdaydı. Hiç de küçük olmayan bu göle yukarıdaki Büyük Göl’den ayrılması için böyle deniyor olmalıydı, yoksa hiç de “küçük” sayılmazdı. Çeşitli renkte likenlerle kaplı bir tepenin etrafını yarım daire şeklinde çevreleyen göl tam karşısındaki Zigana Dağları’na bakıyordu. Burada buna benzer yirmi tane gölün daha olduğunu düşünmek, insanın başka bir dünyada olduğuna inanması için yeterliydi. Bu küçük coğrafyaya ne kadar da çok değer sığmıştı.
Gülaçar Vadisi’nin giriş noktasından itibaren yer yer dereleri, yer yer yamaçları takip eden yürüyüş güzergâhıma devam ettim. Dağların görkemi ile eteklerindeki göllerin sessiz mütevazılığı tam bir karşıtlık oluşturuyor, alana büyük bir peyzaj değeri katıyordu. Ana dere ve çok sayıdaki yan derenin oluşturduğu hareketli doğal hatlar, yükseklikle farklı açılar kazanan dağ manzaraları Artabel’i eşi zor bulunur bir yer yapıyordu.
İrili ufaklı altı gölü ziyaret ettikten sonra, öğle yemeğimi Karanlıkgöl’ün kenarında manzaraya karşı yedim. Göldeki küçük adacık onu diğerlerinden ayırıyordu. Gözlerimi gökyüzüne çevirmiş Artabelinbaşı Tepe’nin heybetli duruşunu izliyordum ki zirveden bir kaya kartalının süzüldüğünü gördüm. Tam olması gereken yerdeydi ve bize adeta burada her şeyin yolunda olduğunu söylüyordu.
Daha sonra kuzeydoğuda yer alan sırtın arkayüzünü de keşfe çıktım. Bu zorlu parkuru kat etmek bir saat kadar sürdü. Bittiğinde öyle bir noktadaydım ki hemen sağ tarafta Beşgöller, biraz ileride sol tarafta Karagöller görünüyordu. Güneyde Artabelinbaşı Tepe, kuzeybatıda Abdalmusa Tepesi ve arkasında Kopuz Vadisi… Boncuk Gölü’nün kıyıları ise bu mevsimde bile karlıydı.
Trabzon’a döndüğümde hemen hazırlıklara başladım. Böylesi bir alan mutlaka tabiat parkı olarak kayıt altına alınmalıydı. Bu sayede kaynak değerleri bütün tehlikelerden korunmalı, koruma-kullanma dengesi içinde ilgi gruplarının ziyaretine sunulmalıydı.
Doğu Karadeniz’in Gavur Dağları’ndaki Artabel Gölleri Tabiat Parkı
Çalışmalarım 1998 Aralık’ında sonuç verdi; 5 bin 859 hektar büyüklüğündeki alan jeolojik ve jeomorfolojik kaynak değerleri, flora, fauna zenginliği ve peyzaj değerleri açısından önem taşıması nedeniyle “tabiat parkı” ilan edildi. Bu, bir milli parkçı olarak benim için çok büyük mutluluktu. Ancak her şey yeni başlıyordu. Yılar süren çalışmalar sonucu 141 bitki, 30 memeli hayvan ve 88 kuş türü ile algılama üstünlüğü oluşturan 13 peyzaj değeri Artabel Gölleri Tabiat Parkı’nda yer alan kaynak değerleri olarak ortaya konuldu.
Bu coğrafyayı ilginç kılan bir diğer özellik de Gavur Dağları’nın üzerinde taban yüksekliği 2 bin 720-2 bin 970 metre arasında değişen 12 sirk grubunun tespit edilmesi. Ayrıca bu sirk göllerinin yanı sıra buzul aşındırmasının delili olan sürgüler, hörgüç kayalar, tekne vadiler ve moren depoları da bulunuyor. Doğu Karadeniz göl varlığı bakımından oldukça fakir. Artabel, sahip olduğu 21 buzul gölüyle bu konuda öne çıkıyor. Üstelik bunlar hiç kirlenmemiş, doğallığı bozulmamış göller. Artabel’e her gidişinde onun farklı bir yönünü keşfediyor insan. Kayalıklarda otlayan bir yabankeçisi, gezinen bir ayı, yakaladığı çekirgeyi yiyen bir yılan… Kayalıklar, orman, dereler, büyüklü küçüklü şelaleler, göller, yalçın tepeler, zirveleri karlı dağlar, mevsimlere göre farklı renkler sunan bitkiler ve gökkuşakları… Artabel Gölleri Tabiat Parkı, yükseklerde uzak yalnızlığını ve güzelliğini yaşamaya devam ediyor
(*) NAZAN ARAZ, ORMAN YÜKSEK MÜHENDİSİ
Atlas, Sayı 151 / Ekim 2005