BOLU’NUN TARİHİ
BİTHYN’LER N HAKİMİYETİ
Hitit mparatorlugunun tarihe karısmasından sonra Anadolu güç dengeleri degisti. Phyrig ve Bithynler,
Sakarya bölgesinde yerlestiler. Bithynlerden önce de Bebrykler, Mariandynler, Koukones’ler, Thynler ve
Paphlagon’lar Bolu yöresinin ilk ahalisini teskil ettiler. Lydler, Persler de Bolu’da hakim topluluklardı. Hellenler
baska kültür ve görüsü Bolu’ya tasıdılar.
skender, sefer yolu üzerinde olmadıgı için Bithyn ve Paphlagonlara boyun egdiremedi. Fakat, onun
ölümünden sonra, Hellenistik krallıklar döneminde, Bithynler, Bolu’nun Güney Marmara’nın hakim unsuru
oldular. Xnephon, Anabasis denilen onbinlerini Karadeniz sahilinden ülkesine getirirken, Bithyn arazisinden
geçmistir.


Bu sırada Herakleialılar, onlara bazen dostane bazen de düsmanca tavır takındılar. Bolu’nun kuzey
batısındaki Kalpe dolaylarında Bithyn ve Hellen çarpısmaları meydana gelmis ise de taraflara pek zarar
vermemistir. Bithynlerin Bolu hakimiyeti M.Ö 279 – M.Ö 74 tarihleri arasında olmustur. Kurucuları, I.
Nikomedes’dir.
Bu kral, zmit Körfezinin bitim yerinde Astakos’un tam karsısında, kendi ismi ile anılan Nikomedia’yı kurmus ve
baskent yapmıstır. Böylece Bolu da siyasi ve askeri bakımdan Nikomedia’daki yönetime baglı kalmıstır.
Nikomedes’den sonra saltanat süren Bithyn kralları Ziaelas (255-235), I. Prusias (238-183), II. Prusias (183-
149), II. Nikomedes Epiphanes (149-120), III. Nikomedes Eugergetes (120-92), ve IV. Nikomedes Philopator
(92-74)’dir. Zieales Paphlagonia fetihleri sırasında Krateia’yı imar ettirdi.
Bolu ovasında Bithynion önemli bir Bithyn üssü olarak göze çarptı. Prusias isimli krallar da daha çok
Nikomedia-Herakleia çizgisinde, fetihlerde bulundular. Hypios kenarında kurdukları yeni sehre Prusias adını
verdiler ve mimari eserlerle süslediler. Nikomedes ise, Galatların Orta Anadolu’da yerlesmesini sagladı.
Galatlar, çevrelerindeki devletlere sürekli zarar verdiler. Bu arada Bolu arazisini de istila ve yagma ettiler.
Bununla da kalmayarak, Herakleia/Karadeniz Ereglisi’ne de saldırdılar. Alaplı vadisinde, inatla sehri düsürmek
için kamp kurdular. II. Nikomedes zamanında, M.Ö 149’dan sonra, Hellenizmin tesiri arttı. 105 yılında Roma-
Pontus meselesi Bithynleri de etkisi altına aldı. 104 de Paphlagonia, yani Bolu’nun dogusundaki topraklar
Bithyn ve Pontuslular arasında paylasıldı. III. Nikomedes ise, Bithynlerin degisik karakterli kralı olarak tanındı.
Halkın destegini alamadı. ç otoriteyi saglamak için de dıs yardımlara bas vurdu. Pontuslular böylece
Bithynia’da söz sahibi olabildiler. Fakat Nicomedes’in degisen siyaseti üzerine, bu defa Romalılar Pont Kralı
ile karsı karsıya geldiler. III. Nikomedes, Roma’lılara sıgındı. Gnl. M. Uquillius’u kral ile Bithynia’ya gönderen
Roma, kısa zamanda destekçisi oldugu kralın tahta geçmesini temin edebildi.
Bithyn hazinesi, Romanın sürekli istekleri karsısında zayıfladı. Kral, her defasında ahaliyi ezmeye ve onları
fakirlige sürüklemeye basladı. Askerlerini toplayan III. Nikomedes, Paphlagonia’daki liman sehri Amastris’e
hücum etti. Takiben, M.Ö. 98 de Pontus-Roma Harbi patlak verdi. Mithridates, güçlü bir ordu ile Bithynia’yı
istila etti. Krateia, Bithynion ve Prusias pros Hypios, Pontus çizmesi altında kötü günler yasadı.
Bunun üzerine Kral Nikomedes, çaresiz olarak, Romaya sıgındı. M.Ö 87 de, Consül Cornelius Sulla, önce
Atina’ya saldırdı. M.Ö. 86da Pontus ordusu yenilgiye ugratıldı. L. Valerius Flaccus, Byzantion ( stanbul)’dan
Anadolu’ya geçti. Böylece Roma ordusu Bithyn topraklarına ayak basmıs oldu. Sonunda Mithridates kalıcı bir
barısa mecbur kaldı. Dardanelles’de, taraflar arasında barıs imzalandı. Mithridates Sangarius’un dogusunda
istilâ ettigi bütün toprakları iade edecekti.
M.Ö. 85 de III. Nikomedes, Roma’lıların sagladıgı imkân ile tahtına oturdu. M.Ö. 94-M.Ö. 74 de saltanat süren
IV. Nikomedes, Bergama Kralı Attalos’un yaptıgı gibi ölümünden önce vasiyetname ile Bithynia’yı Roma’lılara
bıraktı. Bu durum Roma-Pontus gerginligini artırdı. Mithridates tekrar Bithynia’yı ve çevresini istilaya kalkıstı.
Roma, önemli consüllerini Bithynia’ya savas için gönderdi. M.Ö. 74 de, M. Aurelius Cotta’ya Bithynia Eyaleti
valiligi verildi. Bu general Kadıköy önlerinde donanmasını demirledi.
Bithynia’da görevli Romalılar bunu fırsat bilerek, kendisine katıldı. M.Ö. 72 de, Roma Pontus harbi Ege
Denizine sıçradı. Sonunda, Romalılar, Mithridates’e büyük bir darbe indirdiler. Kral, Bogaz yolu ile
Karadeniz’e açıldı. Fakat, büyük bir fırtınaya tutuldu. Mecburen, Prusias pros Hypios kenarından akarak,
Pontus Euxinos’a dökülen Hypios Nehri agzına sıgındı.
Bir korsan gemisi ile de Herakleia üzerinden ülkesine gitti. M.Ö 71/70 de, Romalılar, Bithynia’nın liman
kenti Herakleia’yı da ele geçirdiler ve Paphlagonia sınırına dayandılar. Tarihçilere göre, Bithynlerin son
kralı M.Ö. 74 de ölen IV. Nikomedes’dir. Vasiyeti ile Bithynia, resmen Roma eyaleti haline getirilmistir.
ROMALILAR
M.Ö. 74 / M.S. 395
Bithynhlerden sonra, yöre halkı bu defa Romalılara boyun egdi. Hellenlesmenin yerini bu defa lâtinlesme aldı.
Nicomedia yanında, doguda Bithynium da merkezi sehir haline geldi. Latinlesmenin ilk etkisi Bithynium
civarındaki sehirlerde de göze çarpmaktadır. Krateia/Crateia, Prusias pros Hypios/Prusias ad Hypium
Herakleia da Heracleia gibi resmi yazısmalarda kullanıldı. M.Ö. 64 de Pompeius, Bithynia-Pontus Eyâletini
düzenledi. Bithynia valisi de eskiden oldugu gibi Bithynium’da oturmaya basladı. Kitabeler ve paralardan
anlasıldıgına göre, Roma döneminde, ulius, Claudius, Dört mparatorlar, Flavius, Traianus, Hadrianus,
Antoninus Severus, Asker mparatorlar, Birlikçiler, Dogu Monarsizmi, Constantinus Magnus ve Valentinianus
gibi sülaleler imparatorlugu yönettiler. Bithynium da bu imparatorların tebaası olarak yasamıslardır.
C. Papirius Carbo, Domitianus, Hadrianus, ulia Domna, Caracalla, Macrinus, Elagabalus, ulia Paula,
Severus Alexandres, Maximinus, Philip, Galianus gibi idarecilerin paralarına çok miktarda rastlanmakta olup,
bunların bir kısmı hususi ellerde ve müzelerde korunmaktadır. Bunlara ait paralar, Bithynium, Prusias ad
Hypium, Heracleia Pontica ve Crateia’da bulunmustur. Roma’lıların, Prusias ad Hypium’da da yerlestikleri
kitabelerden anlasılmaktadır. Zira, biri dısında bir çok kabile Roma kökenlidir. Bithynion hakkında ise
aydınlatıcı bilgiler sınırlı kalmaktadır. Roma’lı memurlar, valiler ve din adamları muhtemelen simdiki Hisar’da
ikamet etmekte ve eyaleti idare etmekteydiler.
Bolu’nun da içinde bulundugu Bithynia hakkında, M.Ö. 64 ile M.S. 21’de yasamıs olan meshur cografyacı
Strabon’un anlatımları, Roma’lıların ilk devresi için son derece önemlidir. Bithynia, Bithyn’ler, Herakleia
Pontika, Mariandynler, Kimmerler, Paplagonia ve Paplagonlar, Prusa/Prusias sehirleri, skit kökenli olması
kuvvetle muhtemel Kaukonlar, Thyn’ler ve Thynia Adası yanında Bolu için de ilgi çekici ifadelere bu yazarda
rastlanmaktadır. Strabon’a göre, Bithynia’nın iç kısımlarında, Tieion’un üst tarafında kurulmus olup, sıgırlar
için en mükemmel otlak olan ve Salanites peynirinin yapıldıgı Salona etrafındaki toprakları da içine alan
Bithynion ve aynı zamanda Bithynia’nın merkezi olan (Bithynion) ve çok genis ve verimli oldugu halde, yazın
saglık için hiç de iyi olmayan bir ova tarafından çevrili bulunan Askania gölünün kenarında kurulmus Nikeia da
yer almaktadır.
Bithynion, M.S I. yy. da, bir Roma sehri olarak karsımıza çıkmaktadır. Batısında Kieros/Prusias ad Hypium,
dogusunda ise Paphlagonia yolu üzerindeki Krateia yer almaktadır. Strabon’un sehir ve çevresi hakkında
verdigi bilgiler içerik bakımından simdi de özelligini korumaktadır. Bithynia’da Sangarios ile Paphlogonia
arasında gösterilen Mariandynler, Kaukon’ların da komsusu idiler. Mariandyn’ler, Bolu’nun Karadeniz
sahilinde, Herakleia Pontika’da göze çarpıyorlardı. Herakleia Pontika’yı ilk kuranlar Mariandynlerdi.
Kolonizasyon devrinde ise Miletoslular, destan kahramanı Herakles’in adına izafeten bu kaleyi-sehri daha da
mükemmellestirmislerdir. Strabon’un da yazdıgı gibi, Miletoslular, Mariandynleri topragı ekip-biçmekle görevli
Heliotes gibi kullanmak istediler.
I. yy. da Bithynium ismi terk edildi. mparator Claudius (41-54) adına yeni bir sehir insa edildi. Burası da
kalıntılardan anlasıldıgına göre, Bithynium harabesi üzerinde yükselmisti. Claudius, Tiberius Claudius Nero
Germanicus adı ile tanınmakta idi. O, Nero ile Antonia’nın ogludur. Aynı zamanda, Tiberius’un yegeni ve
Augustus’un esi Livia Drusilla’nun torunuydu. Claudius, 43 yılında Anadolu’ya geldi. Bazı bölgeleri egemenligi
altına aldı. Roma geleneklerine sıkı sıkıya baglılıgı ile tanındı. Claudiopolis sehri belki de onun emri ile tam bir
Roma kenti özelligine kavusmustur. Almanya’da kurulan ve Bolu ile aynı adı tasıyan sehir, Colonia Claudia
Agrippinensis olup, simdiki Köln ile aynı yerdir. Flaviuslar hanedanı sırasında, Bolu gibi Krateia da askeri
nedenlerle, yenilestirildi. Bu sebeple kale ve sehre Flaviopolis denilmistir. Ancak, sonraki belgelerden de
anlasıldıgına göre Flaviopolis ismi uzun ömürlü olmamıs, ahali tekrar Krateia’yı benimsemistir. 98-117 tarihleri
arasında saltanat süren Traianus, Bithynia’ya özel bir önem verdi. Plinius’u, legatus augusti unvanı ile
Nicomedia’da görevlendirdi.
Bu yazar ile imparator arasında mektuplasmalar olmustur. Sangarius’un batısındaki, Nicomedia/ zmit
tarafındaki Sophon Gölü’nün deniz veya körfez ile birlestirilmesi konusu üzerinde durulmus ama proje hayata
geçirilmemistir. Claudiopolis’in güneyinde Olympus Bithynicus Ala Dag etegindeki sıcak su banyoları da
Plinius ile Traianus arasındaki bir mektuba konu olmustur. Plinus, “Claudiopolis’de bir dagın eteginde bir
hamam yeri kazıyorlar. Bu isler hakkında ne yapayım? Bana önerilerde bulunabilecek bir mimar gönderebilir
misiniz?” diye mektup yazdıgında Traianus da su cevabı göndermisti; “Siz yerinde bulunuyorsunuz. Kendiniz
karar veriniz. Mimarlara gelince; Roma’da olan bizler onları Yunanistan’dan çagırıyoruz. Siz de o civarında
bulunanlarından temin yoluna gidiniz.” Roma mparatoru Hadrianus’un da Bolu’ya özel ilgisi olmustur.
117-138 de saltanat süren Hadrianus, sehirde büyük törenle karsılanmıs, ikametinde ilgi gösterilmis ve sonra
ugurlanmıstır. Simdi bazı Avrupa müzelerinde de degisik heykelleri olan Antinous ile tanısması da Roma
dünyasında akislere sebep olmustur. G. Blum, L. Dietrichson ve A. J. Gayet’nin arastırmalarına konu teskil
eden Antinous, muhtemelen 110 da dünya gelmisti. Anavatanı Bithynion idi. mparator tarafından himaye
edilmis, onunla Mısır ve daha bir çok yer gezilmistir. 130 da Nil nehri kenarındaki Besa’da bogularak hayata
veda etmistir. Öldügü yer yakınında Antinoupolis gibi muhtesem bir sehir insa edilmistir. Hadrianus’un
Bithynia paraları üzerinde yapılan incelemede Antinous Tapınagı’nın sekline rastlanmıstır.
Claudiopolis paralarında da Antinous’un profilden sekillendirilmis portresine tesadüf edilmektedir. Burada
görülen tapınagın cephesi sekiz sütunlu ve korint stilindedir. F.K. Dörner ve S. Eyice’nin de ifade ettigi gibi
Roma devrinden kalma kitabe, bina parçaları ve heykeller sehrin tarihini aydınlatmaya yardımcı olmaktadır
Örneklerini Bolu veya stanbul’daki Arkeoloji Müzesinde görebilmek mümkündür. Fransız arkeologlarından G.
Perrot, Bithynia’yı gezdiginde, Prusias ad Hypium’da ilgi çekici bir kitabeye rastlanmıstır. Augusta, Tebai,
Germanicus Sabien, Dionysios, Tiberius, Prusias, Megare, ulia, Hadrianus ve Antoninus gibi kabileler
kitabede belirtilmektedir.
Buradaki Prusias kabilesi haricindeki diger bütün ahali yukarıda temas edildigi gibi Roma kökenlidir. Degerli
arastırmacı Prof. Dr. S. Eyice de, lkçag Bolu’sunu anlatırken, özetle önemli haberler vermekte ve sunları
yazmaktadır: “Bugün sehrin ortasında yükselen büyük tepe ise herhalde ilk yerlesmenin izlerini tasıyan yer
olmalıdır. Bunun üstü, insan eli ile düzlestirilmis olup, burasının bir höyük olduguna da pek süphe edilmez.”
Mortdman, 1854 de Bolu’ya geldiginde bu tepe etrafında iri taslardan yapılmıs bir duvar ile tepenin üstünde ve
tam ortada büyük ve uzun bir yapının temellerini görmüstür. O sırada bu kalıntı tas ocagı olarak
kullanılmaktadır. Bolu’da her tarafta eski pek çok islenmis mimari parçalar görülür. Nitekim Vilayet Konagı’nın
girisindeki sütunların baslıkları bile eski harabelerden devsirilmis parçalardır…
Bolu’da ilkçag nekropolünden bazı izler bulunmustur. Fakat degerli ve önemli buluntular veren mezar odası
Bolu’nun uzagında Hıdırlar yakınında meydana çıkarılmıstır. stanbul-Ankara yolunun yapımı sırasında Bolu
tepesinin yamacında bazı mimari parçaların Bithynium-Claudiopolis sehrinin tiyatrosunun kalıntıları
olabilecegi ileri sürülmüstür.” Konuralp’in koruyucusu tanrıça Tyche’yi tasvir eden M.S. 2. yy.a ait 2.60 m.
boyundaki heykel olup, 1931’de bulunmustur. Simdi stanbul Arkeoloji Müzesindedir. Eser, güzel bir Roma
devri kopyası olarak kabul edilmektedir… Nitekim Bolu’nun 20 km. güneydogusunda Bünüs köyünde, tam
tepede Roma devrine ait döseme mozaikleri bulunmustur. Roma Devrine ait bir heykel de, Konuralp’de, yakın
zamanda tesadüfen ele geçirilmistir. Agırbaslılıgı ile söhret kazanmıs olan Gallia menseli Antoninus Pius
(138-161)’un mermer büstünün bir örnegi halen British Museum’dadır.
Claudiopolis, Dörtlü dare zamanında da önemi korudu. Nicomedia’nın dogu baskenti olarak seçilmesi de
bunda önemli rol oynamıstır. Diocletianus zamanında hrıstiyanlık Bithynia’da kalıcı bir suretle yayılmaya
baslamıs ve o da bu din taraftarlarına eziyette bulunmustur. Buna ragmen paganizm hrıstiyanlık karsısında
tutunamamıs, kısa zamanda Bithynia’nın bir çok yeri kiliselerle dolup tasmıstır. Claudiopolis, Heracleia ve
Prusias ad Hypium gibi merkezlerde de büyük kiliseler yapılmıs ise de çesitli nedenlerle zamanımıza kadar
gelememistir.
Ancak, III. yy sonrası haçlı mezar tasları da mevcut olup, müzelerde korunmaktadır. Iulianus ve Jovianus
devirleri de ranlılarla harplerle geçti. Nicomedia’ya dönmekte olan imparator Jovianus, 16 Subat 364 de, Bolu
yakınlarında ve güneyindeki Dadastana’da öldü. Bir rivayete göre soba dumanından zehirlendi. I. Theodosius
zamanında Roma mparatorlugu ikiye ayrıldı. Merkezi Roma olan Batı Roma; yine merkezi Bolu’nun
batısındaki Nicomedia olan Dogu Roma mparatorlugu. Böylece, 395 den sonra Bolu için yeni bir dönem
baslamaktadır.
DOGU ROMA ve B ZANSLILAR
Dogu Roma ve ondan sonra uzun zaman imparatorluk hayatını sürdüren Bizanslıların Caudiopolis/
Klaudiopolis hakimiyeti de genelde sükûnet içinde geçmistir. On asırlık sürede Klaudiopolis ve çevresi
Herakleios, Suriye Amorion, Makedonya, Dukas Kommenos Laskaris ve Palaiologos gibi Hanedanlara baglı
kalmıstır.
Iustinianus’un saltanatı esnasında, Adapazarı yakınlarındaki Sangarios Nehri üzerine meshur Pontogephyra
insa edilmis ve yolcuların Bithynianın dogusuna, Paphlagonia’ya, Galatia’ya saglıklı gidip-gelmeleri
saglanmıstır. Honorius Eyaletinin gözde sehirlerinden olan Klaudiopolis’in hrıstiyanlık bakımından da ön plana
çıktıgı gözlenmektedir.
Kalikrates, Gerantius, Kalogeros, gibi metropolitler dini hayatın kopmaz parçaları olarak söhret
kazanmıslardır. Iustinianus’dan sonraki hanedanlar, ülkeyi eskiden oldugu gibi thema denilen askeri valilerle
yönettiler. Opsikion, Optimatum, Bukellarion gibi isimler altında göze çarpan themaların idare yeri Klaudiopolis
idi.
Strabon’un tasvirine uygun olarak, yöre yine tarım memleketi olarak göze çarpmakta, yesil düzlüklerinde bol
miktarda hayvan yetistirilmekte idi. Bunlar ulasım ve yiyecek maddesi olarak büyük boslugu
doldurmaktaydılar. Ayrıca her türlü agaç cinsinin bulunması, Bizans sosyal hayatında da rol oynamıs ki
Osmanlılar zamanında da aynı aktivite devam ettirilmistir.
Makedonia sülalesi devrinde, bazı ekonomik ve askeri krizler, Bithynia’yı, dolayısıyla Kaudiopolis’i de etkiledi.
mparatorluk, Balkanlardan ve Dogu Anadolu’dan Türklerin baskısına maruz kaldı. I071 Malagirt Meydan
Savası sonunda, Anadolu Türklerin eline geçti. znik merkez olmak üzere Selçuklu Devleti kuruldu.
Bunu Haçlıların fırtınası takip etti. 1177’de, Bolu Selçuklularca kusatıldı. Myriokephalon’da bir yıl önce büyük
bir bozguna ugramıs olan Manuel Komnenos, eger Bolu’daki kusatmayı kaldırabilirse, yitirilen itibarını yeniden
kazanmıs olabilecekti.
Bizans tarihçisi Niketas Khoniates, Türklerin Bithynia’daki ilk ciddi baskısını anlatırken sunları yazmaktadır:
“Çok geçmeden Türkler, Roma mparatoru Claudius’a nisbetle adlandırılmıs Klaudiopolis sehri çevresinde
ordugâh kurdular. Önce Bizans garnizonunun sehir dısına bir adım bile atmasını önlediler. Sonra da tam
anlamı ile bir kusatmaya geçtiler.
Bu sebeple sehirleri içinde kusatılmıs olanlar imparatoru, bu kusatmayı kaldırtacak bir kuvvet gelmedigi
takdirde sehri Türklere teslim etmekle tehdit ettiler. Çünkü, ne devamlı bir açlıga tahammülleri vardı, ne de,
düsmanları kovalayacak güce sahiptiler. Su hâlde Manuel Komnenos, is isten geçinceye kadar beklemedi.
Haberi aldıgı günün ertesinde hareket ederek elinden gelen sür’atle Nikomedia üzerinden Klaudiopolis’e
yürüdü. Yanına ne çadır, ne yatak, ne silte ve ne de herhangi bir imparatorun yanında bulunması ve onun
dinlenmesini mümkün kılmak için gerekli bir sey almıstı. Yanında sadece atının eyer takımı ve zırhı vardı.
Hergün büyük mesafe alıyordu.
Çünkü kusatıcılardan daha önce davranmak ve kusatılanların basına her hangi birsey gelmeden oraya
ulasmak hususunda öyle büyük bir arzu ve ihtiras vardı ki sözcükle tarif olunamaz. Geceleri uyumuyor, çıra
ısıkları altında Bithynia’yı asıyordu. Bu yöre, her tarafta uçurumlarla doludur. Sık ormanları yüzünden bir çok
yerinde geçise izin vermez.
Eger Manuel Komnenos bir az dinlenmek zorunda kalırsa toprak onun iskemlesiydi. Kuru otlar ona halı görevi
yapmak zorunda idi. Arada yagmur yagdıgında ve dinlenme yeri bataklık bir vadide ise, o zaman imparator,
yukarıdan yagmur, asagıdan rutubet sebebi ile uykusundan oluyordu.
Ama, iste asıl bu anlarda, Manuel Komnenos, taç ve purpur içinde altın islemeli egeri ile atına bindigi
zamandan çok daha fazla seviliyor ve kendisine karsı çok büyük bir hayranlık duyuluyordu. mparator,
hedefine yaklastıgında, Klaudiopolis etrafında bulunan Selçuklular bundan haberdar olup, derhal kaçmaya
basladılar. Birliklerin alâmetlerini tanımıslar ve silahların parıltısını görmüslerdi. mparator onları, elinden
geldigi kadar uzaklara kovaladı.
Türklerin büyüklügü karsısında bezginlik içine düsmüs olan Klaudiopolis, Bizanslılar için imparatorun gelisi
zorunlu kürek çekmekten harap olmus gemiciler için uygun bir rüzgarın esmeye baslaması, kısın verdigi
zahmet ve hüzünden sonra gelen ilkbahar ve güç ve elemli bir baslangıçtan sonra islerin düzelmesi gibi büyük
sevinçle karsılanan bir olaydı “. Niketas Khoniates’in bu kaydı dısında, Selçuklular devri için Bolu’ya dair
herhangi bir haber göze çarpmamaktadır.
Ama Selçuklular, Paphlagonia’nın batısında, kuzeybatısında, sürekli hareket halinde idiler. Bizans daha sonra
Paphlagonia’yı, Amastris ve Herakleia hariç olmak üzere, ebediyen kaybetti. Kastamonu, Çankırı ve
Ankara’da Konya Selçukluları egemen hale geçtiler. Kılıç Arslan ölmeden önce, töre geregi devleti ogulları
arasında paylastırırken, Ankara’yı oglu Muhyiddin Mesud’a bıraktı. Bundan sonra, Kuzeybatı Anadolu’daki
fetihleri bu Selçuklu sehzadesi devam ettirecektir. Dadybra sınır kalesinin düsürülmesinden sonra Bolu ve
Herakleia yolu da açılmıs ve bu yerler Bizans’ın dogu sınırı haline gelmistir.
1204’de, stanbul Latinlerin eline geçti. Bazı ileri gelenler Nikeia’ya sıgındılar. Laskarisler böylece Bizans
mparatorlugunu burada devam ettirdiler. Ayrıca merkezi Trabzon olan Komnenoslar ile Laskarisler arasında
nüfuz mücadelesi de basladı. Sakarya nehrinin dogusundaki askeri harekat, Prusias yolu ile deniz
kenarındaki Herakleia’ya kadar uzadı. Palailogoslar zamanı da Klaudiopolis için Türk baskılarının hızlandıgı
devre oldu.
Herakleialı tarihçi ve yazar Nikephoros Gregoras ve Pachimeres, Mogolların etkili oldugu yıllarda, Türklerin de
tehlikeye düstügüne dikkati çekmektedirler. Nitekim, Paphlagonia’dan akıp gelen Türkmenler, Bizans
sınırlarını hemen her noktada delmisler yeni hayat sahalarını meydana getirmislerdir. Tekfur adı verilen kale
yöneticilerinin de durumu bu sekilde güçlesmistir. Askeri ve kendi mali ihtiyaçlarını temin için agır vergiler
koymuslar bu hareketler de ahaliyi oldukça güç duruma sokmustur.
XIV.yy baslarından XV.yy.a kadar Bolu bölgesinde Türklesme hareketleri basladı. Bizans ilk önce Sakarya
Nehri kenarındaki Geyve’yi kaybetti. Bu fetihler zinciri, Türk hanedanlarınca devam ettirildi ve görülecegi gibi
Amasra’nın fethi ile noktalanmıstır.
KLAUDIOPOLIS – BOLU ÇEVRES NDE TÜRKLER
XIV.yy baslarında, Bolu’yu da içine alan kuzeybatı Anadolu’nun görünüsü söyledir. Merkezi Kastamonu olan
Candarogulları, Ankara’da Ahiler, Sögüt ve civârında Kayılar, Sakarya’nın dogusu ve batısında, sahillerde
Bizanslılar veya Palaiologoslar. Ancak, Göynük, Gerede ve Bolu’da da tampon küçük beylikler de mevcuttur.
Ertugrul Gazi ile birlikte Sögüt taraflarına göç eden Samsa Çavus Kabilesi de sonunda Sakarya nehrinin
kuzey tarafına geçerek, ormanlık, çam agaçları ile süslü yaylalara yerlesmis haldedir.
Kayılar, Oguz Kabilelerinden olup, Cengiz istilası ile Anadolu’ya göç etmis, Sürmeli, Pasin, Erzurum ve
Erzincan taraflarında dolasmıslardı. Ertugrul Gâzi, tarihi bir karar vererek, Anadolu’ya gitti. Selçuklu Sultanının
izni ile gaza ucu olan Bithynia sınırlarına yerlesti. Bizans tarihçileri Sakarya ile Paphlagonia arasında Amurios
Ogullarından bahsetmektedirler. Ancak bunların kimlikleri kesin olarak aydınlatılmıs degildir. Mudurnu
Daglarında isaret edildigi gibi Samsa Çavus ve kardesi Sülemis vardı.
Asıkpasazade ve Mehmed Nesri Efendi, ondan kısaca bahsederler ve Osman Gazi’nin çagdası oldugunu
vurgulamaktadırlar. Samsa veya Samsama Türk- slâm dünyasında kullanılan önemli isimlerden,
unvanlardandır. Sülemis isimli kardesi de kendisine yardımcı olmus, Osmanlı Beyligi ile ilk temaslarda rol
oynamıstır. Bunların lhanlılarla teması oldugu da ileri sürülmektedir. El-Ömeri ve bn Battuta’nın kaydettigi
Göynük, Gerede ve Bolu Ahileri hakkında bilgiler de azdır.
Sihâp ed-Din el-Ömerî, Anadolu Beylikleri hakkında bn Battûta gibi, önemli bilgiler vermektedir. Mesâlik el-
Ebsar fî Memâlik el-Emsâr’ında, Göynük, Gerede ve Bolu hakkında yazdıkları da Anadolu’lu Sabar Hasr (?)
kasabası ahalisinden Seyh Haydar Uryan’ın fadelerine dayanmaktadır: “Haydar el-uryan’ın haber verdigine
göre; Anadolu’da Cengiz Han’a ait olan ülkelerden baska sadece Türk elleri altında mevcut ülke ve memleket
sayısı onbirdir.
Bu sıralamada 8. olan Gerede memleketidir ki, Sâhin lidir. Askeri besbin atlı kadardır. Göynük Hisar
memleketidir ki, Emir Umur lidir. Askeri üçbin kadardır… Gelelim Cengiz Han ailesine ait yerlere; …. Bolu
Sultanının ilidir. Burada uygur sehirler yoktur. Köylerden meydana gelen, çayır ve otlaklarla uzayıp giden bir
çayırlıktan ibârettir. Burası Germiyan ülkesi ile Süleyman Pasa li’nin arasında, yani Germiyan’ın dogusunda
Süleyman Pasa’nın batısındadır.
XIV. yy.ın ilk yarısında, 1333 yılında Tancalı Arap Gezgini bn Battuta, Orhan Gazi ve Candaroglu I.
Süleyman Pasa zamanında Göynük, Mudurnu, Bolu, Gerede’den geçti. Bu kasabalar hakkında önemli bilgiler
veren bn Battûta, Göynük’ün Orhan Gaziye baglı oldugunu, safran üretiminin yapıldıgını yazmaktadır. Kıs
aylarında karlı bir zamanda Mudurnu’ya seyahat etmis, Cuma namazı sırasında kasabaya varabilmistir.
Mudurnu, Bolu’ya baglı ve o günün sartlarına göre de Kastamonu’ya on günlük uzaklıktadır. Bolu’ya yolculuk
ederken, Büyük Su’dan geçmistir.
Gezgin’in Bolu’ya ait yazdıkları söyledir: “Bolu sehrinde, Ahîlerden birinin tekkesine indik. Buradaki adetlere
göre, tekkenin bir bölümündeki ocaklar, kıs müddetince aralıksız yakılmaktadır. Dergâhın her bölümünde ayrı
ayrı ocaklar da vardır. Ocagın bacası mevcut olup, duman oradan çıkmaktadır. Odaları gayet güzel sekilde
ısıtır. Buna çogul sekli ile Bahari derler. Tekili Buhayrî’dir. Burada, bn Cuzey Buhayrî’yi hatırladım. Ona ait bir
de beyit aklımdan geçti. “Buhayri’den ayrıldıgımızdan beri dagın üzerini toz kapladı. Onun geceleri alev
saçmasını dilersen, katırların, yük yük odunlarla gelmesi gerekir. Tekkeye girdigimizde, bütün ocakları yanar
hâlde bulduk. Üstümüzdekileri çıkarttık. Sadece tek kat giyimle kaldık.
Öylece atesin karsısına geçerek ısındık. Ahi, hemen çesitli yemek ve meyveler getirdi. Allah, kerem sahibi ve
cömert olan, yabancılara gariplere büyük sefkat ve sevgi gösteren, gelene geçene yardımlarını esirgemeyen
bunları en güzel sekilde, sonsuz bir sevgi ile karsılayan bu dervisleri hayırlarla mükâfatlandırsın… O geceyi
çok güzel bir sekilde, müsterih olarak geçirdik.” bn Battûta, Bolu’da fazla kalmadı. Ertesi günü, yine soguk bir
havada yola koyuldu. Gerede-i Bolu yâni Bolu’daki Gerede’ye hareket etti. Bu söylenis devrin dogulu
kaynaklarına uygunluk arzetmektedir. lhanlıların mali defterlerinde Gerede’den Gerede-Bolu diye
bahsedilmektedir.
bn Battûta, Gerede için sunları yazmaktadır: “Gerede-Bolu’ya vardık. Burası bir ovada kurulmus, güzel ve
büyük bir kasabadır. Çarsısı ve caddeleri genistir. Dünya’nın soguk yerlerindendir. Ayrı mahallelere bölünmüs
olup, her mahalle kendi aralarında yasamaktadır. Kasabanın hakimi Sah Bey’dir Orta derece sultanlar
arasındadır. Bedeni, boyu, bosu, huyu itibari ile yakısıklı, güzel bir adamsa da yeteri kadar eli açık degildir.
Namazı burada kıldık. Sonra, zâviyeye misafir edildik. Orada, Hatib el-Fatih Sems ed-Din es-Sami ile tanıstık.
Adı geçen; yıllardan beri burada yasıyormus. Çoluk-çocuga karısmıs ve kasabanın hâkimi olan Sah bey’in
hem kâtibi ve hem de hocası olarak sözünü geçirecek kadar nüfuz saglamıstı.
Bir gün, yanımıza geldi. Gerede Hakiminin bizi ziyaret edecegini haber verdi. Kendisine bu bulusmayı temin
ettigi için tesekkür ettim. Sâh Bey, bizim yanımıza geldi. Kapıda karsılayarak, selâmladım. Bizimle birlikte
oturdu ve bana saglıgımı, gezinin nedenini, simdiye kadar hangi hakimlerle görüsebildigimi ögrenmek istedi.
Ben de basımdan geçenleri bir bir anlattım. Bir saat kadar süren görüsmeden sonra yanımızdan ayrıldı. Bizim
için tam hazırlanmıs bir binek atı ile bir kat elbise gönderdi.” bn Battûta, Gerede’den sonra Kastamonu yolu
üzerindeki Safranbolu’ya hareket etti.
Burası Candaroglu sultan el-Mükerrem Süleyman Pasa oglu Ali Bey’in yönetiminde idi. Son devir Bizans
tarihçileri, slam kaynaklarından aynı sekilde, Kuxim Paxis’den de bahsetmektedirler. Bu sahıs,
Nogaylardandı. Baglı oldugu Han’ın ölümü üzerine Dobruca’dan ayrılmıs, çoluk-çocuk ve adamları ile yelkenli
ile Trabzon’a hareket etmisti. Niyeti Tebriz’deki lhan’a sıgınmak ve maiyetinde yer almaktı. Ancak,
Karadeniz’in meshur fırtınalarından birine tutularak, Herakleia iskelesine sıgındı. Buranın tekfuru, durumu
stanbul’a, mparatora bildirdi. Kuxim Paxis, hrıstiyan olmak ve Bizans ordusunda çalısmak kaydı ile ülke
topraklarına kabul edildi. Bir müddet sonra da stanbul’a gitti.
Saray ile tanıstı. Kızı kendisi gibi aynı milletten olan Solyman Paxis ile evlendirildi. Damad, Bithynia’nın
merkezi Nikomedia’da ( zmit) oturdu. Sangarios boylarından gelecek tehlikelere karsı tedbirler aldı.
Paphlagonia’nın hakimi ise Candarogulları idi. Onlardan önce de yöreye Çobanogulları hakimdi. Hüsâm eddin
Çoban, Alp Yürek Muzaffer ed-Dîn Yavlak (Yölük) Arslan devirleri kaynakların yetersizligi nedeni ile
karanlık kalmaktadır. Pachymeres’in bahsettigi Nâsır ed-Dîn’in Mahmut oldugu bilinmektedir. Bu sahıs son
Çobanlı beyidir. Candarogulları ise XIII. yy sonlarında tarih sahnesine çıkmaktadır.
Kurucuları Sems ed-Dîn Yaman Candar’dır. Y. Yücel, bu sebeple ondan bahsederken, “…Bu emir hakkında
P. Wittek, Pachymeres’de beyliklerin sayılması sırasında geçen Amiramini, Emîr Yaman’la izâh edilebilir ki, bu
da Candarogulları Beyliginin kurucusu Semseddin Yaman Candar’dır” demektedir. Candarogullarının, bu
tarihdeki batı sınırı Safranbolu/Taraklıborlu’da idi. XIV. yy baslarındaki duruma göre Bolu, üç taraftan Türk
Beylikleri ile çevrili idi. Denizde ise Ceneviz hakimiyeti sürüyordu. Daphnusia, Diospolis, Herakleia Pontika ve
Amastris ise sözde Bizans ama ticari alanda ise Cenova sehir ve kaleleri idiler.
TÜRK YÖNET M N N ÖNCÜLER
Ertugrul, Osman, Orhan, Yıldırım, Çelebi Mehmed, II. Mehmed ve Fatih Sultan Mehmed. Bunlar Kayıların ve
bu kabileden kaynaklanan Osmanlıların liderleridir. Bolu fetihleri onların zamanında baslamıs ve XV. yy. da
sona ermistir. Ertugrul, Sakarya’nın sol tarafında yurd tutmus, Bizans gâzâlarını devam ettirmistir. Oglu
Osman, 1299’da kendi adı ile bilinen hanedanın kurucusudur. O ve halefleri zamanında Osmanlı Beyligi,
Sultanlıgı ve Devleti siyasi ve askeri hadiselerin neticesi olarak, büyümüstür.
Cihan devleti olmaya hazırlanmaktadır. Osman Gazi, Sakarya boyundaki Geyve, Taraklı ve Göynük akınlarını
gerçeklestirdi. Kendisine ahîler, seyhler ve dost ileri gelenler yardımcı oldular. Orhan Gazi, beyligi en genis
sınırlarına kavusturmak için askeri faaliyetlerini devam ettirdi. Geyve, Alp Suyu. Karaçebis, Regio Tarsia,
Kocaeli Yarım adası, Nikomedia, Karadeniz kıyıları, Bolu, Gerede tarafları, Eregli dısında sahil bu akınlarda
ele geçirilmistir. Oglu Süleyman pasa Göynük ve Mudurnu’da adaletle, insan sevgisi ile fetihler yaptı. Rum
ahali onun yönetiminden son derece memnundu.
Bolu da dahil olmak üzere, Göynük, Mudurnu, Üskübü ve Akyazı’da bir çok hayır eseri bıraktı. Bunlara vakıf
araziler ve gelirler tahsis etti. I. Murad devrinde, Ankara’daki ahîler himaye altına alındı. Bolu’daki faaliyetleri
karanlıktır. Yıldırım Bayezid, Mudurnu, Bolu ve Çaga’da, Gerede’de aynı yolu takip etti. Bir çok mimari eserin
sahibidir. Bundan baska, Candarogulları ile nüfuz mücadelesine giristi. Bizans kaynaklarına göre, kesif bulut
arkasından ısıklarını yayabilen yıldızlar arasında, Karadeniz kıyısındaki Herakleia da bulunuyordu. 1402,
Ankara Meydan Savasından sonra da Bolu’da siyasi dengeler bozuldu.
Fetret Devri mücâdeleleri sırasında Bolu ve Gerede’de heyecanlı günler yasandı. Sahipkıran, Cihângir Timur
Beg’in askerleri Göynük, znik ve Bursa’yı harap ettiler. Süleyman Bey, Göynük’de gelisen hadiseleri Bey
Kavagı’ndan izledi. Çelebi Mehmed, “kazaklık” günlerinin ilk anlarını yasıyordu. Gerede ve Mudurnu
yörelerinde, Timur’un hareketine göre siyaset takip etti. II. Murat, Candarogullarına karsı etkili seferlerde
bulundu. 1425’deki Taraklı Borlu Savası, Bolu ve Gerede’nin ehemmiyetini bir kere daha artırmıstır.
Fatih Sultan Mehmed, stanbul’u ele geçirdi. Sonra, Candarlıların halefi sfendiyar meselesi ile mesgul oldu.
Bölgede son olarak Amastris’i Osmanlı devletinin sınırlarına kattı. Böylece; Beg, Han, Sultan gibi unvanlar
altındaki Bolu fetihleri bu düzeyde bitmis oluyordu. Samsa Çavus ve kardesi Sülemis, Konur Alp, Akça Koca,
Sungur Bey, Hızır Bey, Eflagan Bey … Bunlarda Bolu’yu Türklüge kazandıran fatihleridir. Konur Alp’in kimligi
de karanlıktır. Ailesi hakkında bilgi hemen hemen yok gibidir. Osman Gazi Alplerinden olup, Abdurrahman
Gazi ve Akça Koca ile birlikte akınlarda bulunmustur. Sehzade Orhan ile önce Geyve’yi ele geçirmis, sonra
Alp Suyu ve Karaçebis hisarlarını Osmanlılara kazandırmıstır.
Akyazı Kalesi de bundan sonra ele geçirilmis, gece gündüz at sırtından inmeyerek, Düzce Ovasını kâfirden
temizlemistir. Osmanlı kaynakları, Konur Alp’i, Konur Alp li fatihi olarak göstermekte, bu akınların takip eden
yıllarda veya zamanda, Mudurnu, Bolu, Gerede, Kocaeli Yarımadasında da sürdürüldügünü yazmaktadırlar.
Samandıra ve Aydos kalelerinin kusatılması ve Tekfurun bertaraf edilmesi hikayesi de ilgi çekicidir. Konur Alp,
kendi adını tasıyan ocaklıkta Konur Apa’da vefat etmis ve burada topraga verilmistir. Akça Koca da,
Abdurrahman Gazi de, Konur Alp’in gaza arkadasları idi.
Akçakoca soyu devam etmis, II. Murad zamanında Bizans’a gönderilen Kadı Fazlullah da Gebze’de
yasamıstır. Akça Koca da Konur Alp ile aynı tarihlerde ölmüs, zmit-Kandıra yolu üzerinde, Karadeniz’e hakim
tepe üzerinde topraga verilmistir. O’nun adı da unutulmazlıktan kurtarılmıs, merkezi zmit olan Koca li bu ilk
devir Osmanlı kahramanını zamanımıza kadar yasatmıstır. Nesrî ve Asıkpasazâde’nin bahsetmemesine
ragmen, Bolu yöresinin diger üç fatihi de Sungur Bey, Hızır Bey ve Eflagan Bey’dir. Sungur’un, Evliyâ
Çelebi’nin de yazdıgı gibi Candarogullarından olması muhtemeldir.
Bolulular XVII. yy ortalarına kadar bu hatırayı canlı tutmuslar ve Evliyâ Çelebi’yi bilgilendirmislerdir. Gerede,
Mengen, Devrek ve civarında Osmanlının sesini duyuran Hızır ve Eflagan Beyler olmustur. bn Kemal,
Tevârih-i Âl-i Osman’ında, her iki beyi zikretmektedir. Ki bu husûs resmi osmanlı belgelerine de aksetmistir.
lhanlı belgelerinde, El-Ömerî’de ve bn Battûta’da bahsedilen Emir Umur, Sah(in) Bey de Türklesme ve
islamlasmada rol oynamıs sahsiyetlerdir. Çobanogullarının da Bolu’nun ormanlık kuzey-dogu mıntıkalarında
Bizans aleyhinde faaliyette bulunması düsünülebilir.
Ancak, bu yöre fatihleri hep karanlık kalmıstır. Bu beyligin halefi olan Candarogullarının, Sems ed-Dîn Yaman
Candar gibi büyük beyleri oldugu biliniyor. I. Süleyman muhtemelen 1309-1340 yılları arasında saltanat
sürmüstür. O, tımarlı 366 sipahiden biri idi. O, Eflagan ucunda Türkleri asker yazarak, güçlendi. Bir gece
Kastamonu’da, Mahmud Bey’in sarayını muhasara ile geçirdi. Kastamonu’dan sonra Zâlifre denilen Borlu
Kalesi üzerine yürüdü. Burası simdiki Safranbolu kasabasıdır. Bir müddet sonra oglu Ali Bey’i oraya tayin etti.
Bir müddet sonra da Osmanlılarla hudûd olmustur. Böylece Gerede ve Safranbolu, Bolu ve Kastamonunun
sınır kaleleri haline gelecektir.
BOLU ÇEVRES NDE SAVASLAR
(1323-1461)
Konur Alp, Prusias’ın ele geçirilmesi ile görevlendirildi. 1323’de, Akyazı’yı üs yaparak, kılıcını Bolu’ya dogru
saldı. lk ele geçirilen kale, Hypios/Melen Çayı kenarındaki Prusias idi. Burası ve Düzce Ovasının beylik
sınırları içine katılmasından sonra Bizanslılarla, Uzunca-Bel çarpısması yapıldı. ki gün ve gece karsılıklı
birbirini gözetleyen kuvvetler, ertesi gün Konur Alp’in önünden çekildi. Bu zafer üzerine Konur Alp, tekrar Düz
Pazar’a geldi. Düzce’den sonra Mudurnu akını yapıldı.
Konur Alp, daha sonra Bolu’yu da geçmis ve Eflagan ile Hızır Bey’in yardımı ile beylik sınırlarını daha doguya
genisletmisti. Orhan Gazi’nin oglu zmit fethinden sonra Göynük ve Mudurnu’yu tamamen kendine bagladı.
Yöredeki hrıstiyanlar, Osmanlı hakimiyetini özellikle Süleyman Pasa’nın adaletini canı gönülden karsıladılar.
Bolu gün geçtikçe tam bir Osmanlı sehri halini aldı. Görünüsü ile Bursa’yı, Yenisehir’i, znik’i andırıyordu.
Yıldırım Bayezid, Mudurnu, Bolu, Gerede ve Çaga’da cami, hamam insa ettirdi.
1393’de, Mudurnu, Bolu ve Çaga yolu ile Safranbolu önlerine kadar ilerledi ve Candarlıları maglup etti.
stanbul da kusatılmak istendi. Bunun için Karadeniz ve bogazdaki yerler ele geçirildi. Nigbolu tehlikesi
üzerine barıs yapılarak kusatma kaldırıldı. mparator ile yapılan sözlesmede, Taraklı ve Göynüklüler,
Bizans’ın baskentine götürüldü ve cami etrafında iskan edildiler. Ancak, Timur istilası sebebi ile bu Bolulu
Türkler, sur haricine çıkarıldı ve Tekirdag taraflarında iskan edildiler. 1402’de Ankara Meydan Savası,
Timur’un galibiyeti ile sonuçlandı. Yıldırım Bayezid esir düstü ve bir müddet sonra da öldü. Taht kavgaları
yüzünden Fetret Devri yasandı.
Candarlıların bu esnadaki temsilcisi sfendiyarlılar ile siyasi iliskiler de kopma noktasına geldi. Göynük, Taraklı
ve znik, Bursa Timurlu kuvvetleri tarafından istila edildi. Çelebi Mehmed, Gerede ve Mudurnu taraflarında
dolastı. Kardeslerden Süleyman Çelebi de Göynük’de Bey Kavagı’nda, gelisen olayları takip etti. Sonunda
Çelebi Mehmed, Osmanlı Beyliginin basına geçti. Kara Devlet Sahın öldürülmesi üzerine sfendiyar Bey, Bolu
tarafına kadar ilerledi. Osmanlı ve sfendiyarlı kuvvetleri, Gerede ile Çaga arasında savastı. Çelebi Mehmed,
ezici bir galibiyet kazandı. Sükrullah’a göre, “Akçadan, maldan, attan, katırdan ve özge nesnelerden ele
geçirmisti.” II. Murad da, sfendiyarlılarla mücadeleyi sürdürdü.
Safranbolu’nun kusatılması üzerine Osmanlı Ordusu, kalenin imdadına kostu. sfendiyar Bey bir kere daha
maglup edildi (1421). II. Murad’ın Bolu Sancak Beyi; Halil Pasa’nın kardesi Mahmud Çelebi idi. Sultanın emri
ile Rumeli’deki sefere katılmıs (1443) ve zladı’da tuzaga düsürülerek esir edilmisti. Kara elbiseler giyinen
hanımı, II. Murad’ın huzuruna çıkmıs ve kurtarılmasını rica etmisti. Fatih Sultan Mehmed, 1453’de stanbul’u
feth etti. Böylece bir çag kapanmıs ve bir çag açılmıstır. Bolu bundan sonra baskent olarak Edirne’yi degil
stanbul’u görecektir.
Fatih Sultan Mehmed zamanında, sfendiyarlıların siyaseti yakından takip edildi. 1459/1460’da Amasra
seferine karar verildi ve Bolu yolu kullanıldı. Bolu Sancagında, XX. yy mülki teskilatı göz önüne alınırsa, en
son ele geçirilen yer Karadeniz kıyısındaki Amasra’dır. Fatih Sultan Mehmed’in bu tarihi seferi, bn Kemal
tarafından asagıdaki gibi anlasılması zor gayet agır cümlelerle anlatılmaktadır: Sâyık-ı takdir-i ilâhiyle sefer-i
sabıkda sipâhi yorgun ve zebûn olmamagın “uluvv-i himmet-i padisahinün tahrîki, sultân-ı kisver-sitânun ol yıl
da bir diyâr fethine dahi ikdâmına bâ’is oldı. Anadolu geçesinde Karadeniz yalısında Amasra nam bir hisarı ki
içinde müstakil valisi vardı, ol havalide gemiyle haramîsi gezüb kimi bulursa alurdı, almaga ihtimam hâdîs
oldı.
Beyt-i Türki Li-Müellifihi
Cihancûluk isi sevmez sükûnı sin sevse kisi sevmez sükûnı Mezkûr ma’murede sakin olan küffârun gerçi bir
mikdâr cizye-i maktu’ası vardı, hazine-i ‘amireye Sal-be-Sal bi-imhal u ihmal vasıl olurdı; ammâ Tekvurı îllik
sûretinde yâgîlik maddesi üzerine ısrar etmisdi, hâramiliginden ve taracından yıllık haracı bir günde hasıl
olurdı.
Bir nice def’a nakz-ı ‘ahd u peymani cinayetleri sadır ve rafzı akd-u amanı müshir hıyânetleri zâhir olub
dergâh-ı asumân-istibaha ‘arz olmusdı; ol sebebden mezkûr-bed-girdârı ortadan ref ‘idüb etbâ ‘u esyâ’ınun
serr u sûrın ol kenârdan def’itmek padisah-ı saltanat-penahun zimmet-i himmetinde farz olmusdı. Ammâ
meskeni hısn-ı hasin ve pirameni sûr-ı üstüvâr olmagın, içeri îline günine girecek rehgüzârları düsvâr olmagın
bir mikdâr çeri göndermekle dâmen-i fethi ele girmezdi; hazret-i sahipkıran lesker-i giran-ı bi-keranla kendü
bi’z-zat akdam-ı ikdam üzerine turub varmaga gayri kisverlerdeki mühimmat ‘ayık olub rûzgâr hempâlık itmez
ve zaman el virmezdi.
Nazm-ı Türki Li-Müellifihi
Anun fethine sah etdikçe hemm Çıkardı bir is dahi andan ehemm Ehemm olana sarf olub ihtimam Kalurdı
mühim iken ol nâ-tâmâm. Bu kerre ki eyyâm-ı ferruh-encâm müsa’id olub mezkûr Sal-i ferhunde-falün
hengam-ı seferinde vüs’at bulundı, ates gibi yürüdügi yeri kurudan lesker-i ab-sitab ve bad-heybet yasdan ve
kurudan harekete gelsün deyü emr olundı. Bir mikdar lesker-i cerrarla Mahmud Pasa gemileri tonadub
deryadan getdi; sayir ümerây-i rezm-arayla sehriyar-i kisver-küsay karadan ‘azm etdi.
Mübaret demde Üsküdar’a geçüb devlet-i rûz-efzunla birkaç gün göçüp vardı, Akyazı’ya kondı; sevad-ı
mevkib-i meymûnla ol hamûn-ı hümayûn, yüzi yaziyle karalanmıs sahifeye döndi. Hızırbeg-ili dimekle ma’ruf
gayet su’ubetle mevsûf nahiyetün taglarına ki kenârında tavar ayagı dirmezdi, ol serhaddi görenün sedd-i
skender gözüne girmezdi, lesker-i ye’cüc-hurûc ‘urûc etdiler; Mengen didikleri mekandan ki derbendleri gula
yol virmezdi, çengelistanına ok ursan girmezdi, içi ab-ı hayata menba ‘olan zulamata mecma’dı, skender-i
Hızır-kadrün ikdâmiyle geçdiler getdiler. Çün lesker-i zafer-rehberün yolı vardı. Bolı serhaddine irdi ve
muhayyem-i mükerrem ol tarafdagı diyâra seref ve i’tibar virdi, sfendiyar oglı sma’il beg, ol sir-i nahcirgir
kendüyi sikar etmege kasd etdi sanub Kastamoni’den çıktı, Sinab’a girdi.
Sir-i nahcircûy u pür-kînin Alsa bûyını âhûy-i miskîn Meskenin terk ider kararı gider Külhan olur gözine
gülsen-i Çin. Sonra ‘azm-i sâhibkırâni Amasra cânibine idügine cezm idicek sürûr etdi, vafir piskesler hazır
idüp asıtan asuman-nisana gönderdi ve yerinde huzur etdi. Amasra Tekvurı çün sehriyar-ı düsmen-sikârun
kendü diyârına varacagın ve hisarınun üzerine düsecegin isitdi; Mahmud Pasa dahi cüyus-ı ab-çus ve ateshurus
ile deryadan vardı, mezkûr kal’ayı dayire-i teshire çeküp muhasara tedbirin itdi, bildi ki hisarı ihtiyariyle
virmezse zarb-ı destle burc-u barusın yıkup serkes bedenlerini pest iderler; dâmân-ı âmâna yapısmazsa
girîbânı çengâl-ı cidale düser ve seng-i ceng ü harble câm-ı nâm ü nengin sikest iderler; naçar re’y-i serkesligi
elden koyub pisvay-i ‘akl-ı rehnümaya uyub tali’a-i fethün yanınca sehriyâr-ı nusret-si’ar ve zafer-rehbere vafir
piskesler ve agır beleklerle karsı gelip istikbal etdi; ikliminün kilidi olan kal’anun miftahın ‘abid-i sultan-ı cihana
teslim idüb kendü ümmid ü bîmle du-nim olub geldi getdi. Merasim-i ta’zimi takdîm etdigiçün ol gumrahun
günahı afv olub hüsam-ı intikamdan halâs buldı; mezkûr hisârun iskelesinün mahsûl-ı mevfûrı hass olub
nevâhisindeki diyâr Bolı Sancagı’na zam oldı. Sehriyâr-ı kâmkâr ol ruba’ı ve buka’ı dahi erba’a yılında feth
etdi, ol sefer-i zafer eserden dahi mansur ve mesrûr geldi, dârü’l-mülkine getdi.
BOLU SANCAGI
Köroglu hadisesi dolayısıyla merkezden gönderilen emirnamelerde “Bolu Sancagı” tabiri sık sık geçmektedir.
Simdi XVII. yy.a kadar, bu sancagın geçmisinden kısaca bahsetmek istiyorum; Bolu’nun üzerinde bulundugu
arazi, eskiden yani Bizanslılar zamanında Bithynia olarak isimlendirilmektedir. Orhan Gazi’ye yardımcı olan ve
babasının silah arkadaslarından Konur Alp ile Akça Koca Sakarya’nın her iki tarafındaki yerleri fethetmislerdi.
Bu yüzden, yeni açılan uçların ilk idarecileri bunlar olmuslardır. Akyazı, Eski Bag ve Düzce Ovasının yer aldıgı
Konrapa, fatihinin adını Konuralp ismini almıs, kaydıhayat sartı ile Konur Alp’e bırakılmıstır.
Bu bölge, Osmanlı vesikalarında Konrapa (Konur Apa) diye anılmıstır. Karadeniz kıyısındaki ve Osmanlıların
denize ilk açıldıgı yerlerden olan Akçasehir, Konrapa’ya baglı olmakla beraber Akçakoca tarafından
zaptedildigi için onun adını almıstır. Bolu’nun batısındaki ve eski ipek yolu üzerinde bulunan Mudurnu ve
Göynük, Taraklı Yenicesi de bir müddet Süleyman pasa tarafından idare edilmistir. Bolu, Beylerbeylik merkezi
Ankara ve 1451’den sonra da Kütahya’ya baglı kalmıstır. Yani idari bakımdan bu sehirlerde oturan
beylerbeyine tabi olmustur. Evliya Çelebi’nin sonradan tertip edilen defterlerdeki kayıtları esas tutarak verdigi
bilgiye göre, Bolu’nun ilk tahriri Fatih Sultan Mehmed zamanında yapılmıstır. Seyyah, “burası Anadolu
topragında ayrı bir sancak beyi tahtıdır.
Padisah tarafından beginin hası 300.122 akçedir” diye yazmaktadır. Ancak, bu miktar azdır ve o devre ait
defterlerde 400.000-500.000 akçe arasında degisen rakamlar verilmektedir. Bolu Sancagı dahilinde ve
sancak beyine baglı olarak gözüken 36 kadar kaza vardı. Bunlar; Merkez kaza Bolu, Taraklı – Borlu
(Safranbolu), Kızıl Bel, Gerede, Viransehir, Sihabeddin, Aktas, Ulak Deresi, Dörtdivan, Çaga, Bartın, Amasra,
Kıbrıs (merkez: Karadogan), Yörükan, Eflâni, Yedi Divân, Bender Eregli (Karadeniz Ereglisi), Devrek, Ulus,
Yılanluca (Melenderesi/Yıglıca), Taraklı Yenicesi, Mudurnu, Üsküp (Konrapa li’nin merkezi Eski Bag),
Dirgene, Samako (Alaplı), Gocinos, Akçasehir, Ovayüzü, Eflâni Yenicesi, Tefen, Çarsanba (Hızır Bey li),
Zerzene, Gölpazarı, Hisarönü, Pavli ve Doturga’dır.
Yukarıda adı geçen kazalardan Bolu’nun dogusunda kalanlar, sfendiyar Ogullarından, batıda kalanları ise
Bizans Tekfurları elinden alınan sehir ve kalelerdir. Bugün Gerede’ye baglı kalan Dörtdivan, o zaman kaza
merkezi durumunda olup, Köroglu’nun dogdugu köy Sayalık, buraya baglı idi. Uzunçarsılı’dan itibaren bu
köyün adı hep Hayalık olarak hatalı bir sekilde okunmus iken, Prof. F. Sümer’in tesbiti ile Sayalık seklinde
düzeltilmistir.
BOLU SANCAK BEYLER
Bolu 1324 yılından itibaren 1692 senesine kadar Sancak Beyleri tarafından idare edilmistir. Sehzadeler,
hanedana akraba olanlarla, Candarogullarına mensup beyler Bolu’yu sancak beyi olarak yönetmislerdir.
Konur Alp, Sunkur Bay Semsî, Sehzade Murad, Gündüz Alp, Süleyman Pasa, Çandarlızade Mahmud Çelebi
Bolu’yu idare etmis ilk beyler arasındadır. Sonuncu bey Çelebi Mehmed’in kızı ile evli olup, zladı Savasında
tuzaga düsürülerek esir edilmis, külliyetli miktarda para ödenerek kurtarılmıstır. Bazı rivayetlere göre bu bey
stanbul muhasarasında da bulunmus ve sehid düsmüstür.
II. Murad, II. Mehmed ve II. Bayezid devirlerinde de Bolu’nun idaresinde bazen dost ve bazen düsman
oldukları sfendiyarlılardan valiler görülmektedir. II. Bayezid zamanında, Sehzade Ahmed’in oglu Murad Bey
Bolu Sancak beyligi yapmıs, fakat babasının karıstıgı hadiseler dolayısıyle kızılbaslara sıgınmıstır. Sehzade
Murad Bey’den az önce de, amcası Selim’in oglu sehzade Süleyman Bolu Sancak Beyligine getirilmisti
(1509). Bu sehzade, önce Karahisar’a tayin edilmis ise de, amcasının itirazına sebep olmustu. Padisah, bu
defa oglunun istegi üzerine Süleyman’ı Bolu’ya nakletmis, Kefe’ye yollanmasına kadar sancak beyi olarak
burada kalmasına izin vermistir.
Bu beyler dısında, Voyvodalık devresine kadar (1692) Bolu’yu yöneten sancak beyleri, tesbit edebildigimiz
kadarı ile sunlardır; Sinan Bey, Semsî Ahmed Pasa, Hacıpasaoglu Mehmed Bey, Köroglu hadiselerinin zuhur
ettigi sırada Behram bey, Rum beyzade Osman Bey, Sarhos Abaza Osman, Abdi Pasa, Koca Yusuf Pasa,
Bosnalı Vardar Ali Pasa, Emir Mustafa Serif Pasa, Benli Hasan Pasa Semsipasadâde Mahmud, Kürt Mehmed
Pasa, Kemenkes Seyyid Ahmed Pasa, Fındık Mustafa’dır. 1692’den az önce Bolu’nun son sancak beyi, Zor
Mustafa Pasa’dır. Bu bey Köroglu zamanındaki beylerden daha zalim davranıslı oldugundan, halka olmadık
zulümler yaptıgından, suçu sabit görülerek, idam cezasına çarptırılmıstır. XVI. yy basları ve XVII. yy.ın ilk
yarısında Bolu 14 zeamet, 55 tımar’a bölünmüstü. Cebeliler de dahil olmak üzere 2800 kılıç askeri vardı.
Çeribasısı ile beyinin askeri 800 kadardı. Beyinin senelik hasılatı 10.000 kurus, kadısının ise 5000 kurustu.
Beyi’nin hası ise, yukarıda isaret edildigi sekilde, 300.122 akçe idi.
BOLU SANCAK MERKEZ
Köroglu’nun yasadıgı XVI. yy. da, Bolu Osmanlı mparatorlugunun gözde sehirlerinden biri idi. Doguya giden
bir çok ana yol bu havaliden geçmekte idi. Kanuni zamanında yeni açılan ve halkın günümüzde Bagdat
Caddesi diye isimlendirdigi yol üzerinde birçok kervansaraylar insa ettirilmistir. Bu stratejik mevki dolayısıyla
Bolu günden güne gelisme göstermis ve kale çevresinde yayılarak daha da büyümüstür. En eski tasvirlere
göre, Bolu birbirini takip eden otlakların bulundugu, ahalisinin daha ziyade köylerde yasadıgı bir yerdi. XVI. yy.
da, ovadan bakıldıgında hemen göze çarpan meshur kalesi, artık harabe olmaya yüz tutmustu.
Zira Selçuklular zamanında uç kalesi oldugundan her zaman tahkimli olmasına dikkat edilmis iken, simdi iç el
sayılması sebebi ile artık tamirata gerek duyulmamıstır. bn Battuta, 1333 senesinde Bolu’da misafir kaldıgı
halde, sehri pek tasvir etmeyip, sadece Ahîleri kısaca misafirseverliklerinden dolayı methetmistir. Sehir,
simdiki gibi, yine ova ortasında, batıdan doguya yükselen toprak bir tepe üzerine bulunuyordu. Çevresinden
çok sayıda küçük derecikler aktıgı için, zamanla mahalleler surlar dısında ve ovaya dogru meyil üzerinde
meydana gelmistir. 1528 senesine ait oldugu tahmin edilen 438 numaralı tapu-tahrir defterinde, XIV. yy. da
kurulmaya baslanan ve XVI. yy. da gelismesini tamamlayan mahalleler sunlardı;
Aslı Han veya Aslı Hatun, Gölyüzü, Cami, Tursucuoglu, Hoca Bey, Hatip, Karaçayır, Hacı lyas Oglu, Ak
Mescid, Dabbagan (: Tabaklar), ve Ugurlu Naib (sonra : Karamanlar). Bu mahalleler de, diger yerlerde oldugu
gibi bir mescid veya cami etrafında tesekkül etmis olup, nüfusu ortalama hesaplamalara göre 2000’e
yaklasmakta idi. Evliya Çelebi’nin 1645 senesindeki seyâhatinde ise, Bolu eskiye nazaran oldukça büyümüs
ve bir çok güzel binalarla süslenmisti. Köroglu’nun destanî bir havaya büründügü bu zamanda, Evliya Çelebi
Bolu’yu söyle tanıtmaktadır, ” … Gerçekten ma’mur büyük bir sehirdir ki, topraklı bir dag arasında kurulmustur.
Otuzdört mahallesi ve 34 camii vardır. Üçbin kadar tahta örtülü güzel evleri vardır.
Bazı zenginlerin evleri ve hanları kiremitle örtülüdür. Dörtyüz kadar ma’mur süslü dükkânı vardır. Her ne
kadar Türklük ise de ileri gelenleri, esrafı ve tüccarı çoktur… Oguz adamları vardır… Suyunun ve havasının
nefasetinden dolayı güzelleri çoktur…” Bolu’nun en güzel cami, saray ve binaları Osmanlı Padisahları,
sehzadeler, sfendiyarogulları ve beyler tarafından yaptırılmıstır. Bolu, bundan baska, medrese, kervansaray,
bedesten ve bazı sanayi tesislerine de sahipti. Bolu daglarının meshur köknar ve çam tahtaları, günümüzdeki
gibi Bolulu isadamlarınca, stanbul pazarına zmit yahut daha elverisli olan Akçasehir iskeleleri yolu
vasıtasıyla gönderilmekte ve orada belli yerlerde satılmakta idi. Hatta bazı düzenlemelerle Bolu tahtasının ve
odununun stanbul’da daha ucuz satılabilecegi hususunda Evliya Çelebi’nin oldukça enteresan görüsleri
vardır.
SEMS PASALILAR
Bolu’yu idare edenler arasında Semsi Pasa ailesinin özel bir mevkii vardır. Bazı sancak beyleri, zaman zaman
bu aileden tayin edilmistir. Evliya Çelebi, 1645’deki Bolu ziyaretinde, Semsi Pasa ailesinden bahsederek
“Sungurbay Semsi adlı kahramanı eliyle fethedilmis, kendisine evlattan evlâda hayat sartı ile ocaklık ihsan
edilmistir. Hâlâ nesli tükenmis degildir. Semsi Pasa evlâdları derler” malûmatını vermektedir. Yine bu
seyyahın yazdıgına göre Sungur Bay Semsi, Osman Gazi ile aynı zamanda yasamıs bir kahramandır. Bu
ismin sonundaki Semsi sıfatı ise, Semsi Pasa ailesinin bu sahsa baglı oldugunu göstermek için kullanılmıstır.
Naima ve Kâtip Çelebi de, tarihlerinde Semsipasazâdeliler tabirini sık sık kullanmıslardır. Sungur Bey veya
Sungur Bayın tarihi kisiligi ne yazık ki, kaynakların Bolu fethini bir iki satırla geçistirmeleri yüzünden, son
arastırmalarda dahi aydınlıga çıkarılamamıstır. Candaroglu Beyligine ait soy kütüklerinde ise böyle bir isme
tesadüf edilmemektedir. Belki, ileride tapu veya vakıf kayıtlarından onun tarihi sahsiyeti hakkında ip uçları
elde edilebilir. Semsi Pasa zamanında, bu ailenin Halid bin Velid’ten indigine dair bazı kayıtlar mevcut ise de,
dogru degildir. Tarih kaynakları incelendiginde varılan neticeye göre, Candaroglu, sfendiyaroglu ve Kızıl
Ahmedli gibi kollar, Semsi Pasa ailesinin dayandıgı hanedanlar oluyor.
Her üç grup, Osmanlılar ile yakın temasta bulunmuslar evlilik yolu ile akrabalık tesis etmislerdir. sfendiyaroglu
Beyligine Fatih Sultan Mehmed son vermis az sonra da Kızıl Ahmed Bey ailesi ile Uzun Hasan’a sıgınmıstır.
II. Bayezid zamanında tekrar Osmanlı ülkesine dönen Kızıl Ahmedli ailesi, Bolu’daki eski mülklerine sahip
olmuslardır. Mirza Mehmed Bey, Bolu sancak beyi olmus, daha sonra da Bayburd ve Erzincan’ın idaresine
tayin edilmisti. II. Bayezid ile dostane münasebetlerde bulunan Mehmed Bey, onun oglu sehzade Murad’ın
(Ö. 15 ekim 1485) kızı Sahnisa Hatun ile evlenerek damad yapılmıstı.
Ne yazık ki Mehmed Bey, kendisinden büyük hizmetler görülecegi sırada, Erzincan Bey’i iken hayata gözlerini
yummustur. Mirza Mehmed Bey’in Musa, Mustafa ve Semsi Pasa isimlerinde üç erkek evladı dünyaya gelmis,
hepsi devlet hizmetinde bulunmuslardır. Musa Pasa, ava merakı ile söhret bulmus, Yavuz ve Kanuni
zamanlarında Osmanlıların hizmetinde yararlılıklar göstermistir. Erzurum Beylerbeyi iken, Gürcülerin tuzagına
düserek hayatını kaybetmistir. Mustafa Pasa da, Musa Pasa gibi söhretli bir sahsiyet olup, besinci vezirlige
kadar yükselmisti (1561). Meshur Malta Seferi esnasında ordunun baskumandanı olup, Piyale Pasa ve Turgut
Reis ile bu kaleyi muhasara etmislerdi. 1566 yazında, kardesi Semsi Ahmet Pasa ile Zigetvar Seferine
katılmıs, padisahın zamansız ölümüne sahit olmustu. ki yıl sonra hacca gitmis ve Arafat dagında iken vefat
etmis ve Mekke’de topraga verilmistir.
Evliya Çelebi’nin babası Dervis Mehmed Zılli Efendi bu cenaze merasiminde bulunmus, vezirin gömülmesinde
yardımcı olmustur. Mirza Mehmed Bey’in üçüncü oglu ve Semsi ailesinin kurucusu Ahmed Pasa’dır. Uzun ve
rahat bir hayat süren Semsi Ahmed Pasa, saraya intisab etmis, sırası ile avcıbası, bölükagası, müteferrika ve
sipahi agalıgı ünvanlarına sahip olmustur. 1553 ran seferine istirak etmis ve yararlı hizmetleri ile sultanın
gözüne girmistir. 1554’de Anadolu Beylerbeyligine tayin edilmis, az sonra da Rumeli’ye nakledilmistir. Bu
sıfatla Zigetvar Seferine, agabeyi ile birlikte kendi kuvvetlerinin basında, katılmıstır. Kanunî Sultan
Süleyman’ın bu sefer sırasında vefat etmesi ile eski vazifesinden ayrılmıs ve inzivaya çekilmistir. Sultan II.
Selim (1566 – 1574) zamanında yeniden hizmete alınmıstır.
Sokullu Mehmed Pasa’ya karsı hasmane tutumu ile ikinci grubu meydana getirmis, bu düsmanlık sadrazamın
öldürülmesine kadar devam etmistir. III. Murad’ın tahta çıkmasından sonra Semsi Ahmed Pasa’nın yıldızı yine
parlamıs ve padisahın musahibi olmustur. Devsirme usulünün bozulması ve bu arada saraya rüsvet kabul
ettirme gibi seylerden sorumlu tutularak, tarihçilerin tenkidine maruz kaldıgı da görülmektedir. Semsi Ahmed
Pasa, 18 Muharrem 988/6 Mart 1580’de stanbul’da öldü. Dillere destan sarayına yakın kendi adı ile tanınan
Cami yanındaki türbede topraga verilmistir.
Oldukça renkli bir sahsiyete sahip olan Semsi Ahmed pasa, aynı zamanda ilim çevrelerince de takdir edilen,
yazdıgı siirlerle de sairler arasına katılan kimse idi. Belli baslı eserleri; Sehnâme-i Sultan Murad Dîvân, Vikâye
Serhi, ‘tikadnâme ve tercüme-i Surut-i Salât’dır. Semsi Pasa’nın ogulları da babaları gibi bir çok devlet
hizmetinde vazife almıslardır. Mahmud Pasa, Semsi Pasa ailesinin en söhretli sahsiyetlerinden olup,
babasının delaleti ile mirliva olmus, 1579 senesinde Sehr-i Zor, sonra da Kıbrıs Beylerbeyligine vali tayin
edilmistir. 1591-2’de Bolu’ya gelmis, atalarının bir çok mülkünün bulundugu bu yeri idare etmistir. Kastamonu
valiliginden sonra, Almanya’da Usturgon’a yollanmıs, burada kendinden üstün kuvvetlere karsı kahramanca
mücadele etmistir.
III. Mehmed, 1602-3’de , onu Nahcivan sınırlarına yollamıs, beylerbeyi iken burada sehit düsmüstür. Dogu
Anadolu’da ölen ikinci Semsipasalıdır. Evliya Çelebi, 1645 senesinde hem stanbul’da ve hem de Bolu’da
Semsi Pasa ailesine mensup kimselerin yasadıgını yazmaktadır. XVII. yy. da Semsi Pasa kölelerinden
Süleyman isimli birinden haberdarız ki bu, meshur Köle Oglu’nu yakalayarak, idam edilmesini saglamıstır. Bu
konuya biraz asagıda tekrar temas edilecektir. Semsi Pasa ailesinin Bolu ve kazalarında bir çok hayır eserleri
yaptırdıgı bilinmektedir. Bu tarihi yapılar günümüze kadar tabii afetlere maruz kalmalarına ragmen
gelebilmistir.
Bolu’ya tabi Yenice köyünde Mirza Mehmed Pasa ve esine ait tımarın oldugu Tahrir Defterlerindeki
kayıtlardan anlasılmaktadır. Semsi Pasa ailesinden olup, Yavuz Sultan Selim zamanında yasamıs olan bir
kadın da Karaköy’de cami yaptırmıstır. ki kitabesi mevcut olan bu cami, Musa Pasa’nın annesi Alâ Hatun
tarafından insa ettirilmistir. Bu kadın ise meshur alimlerden Cemaleddin el-Aksarayî ve vezir Piri Pasa’nın
ailesindendir. Musa Pasa’nın kendi adına yaptırdıgı ve 1510 senesinde hizmete açılan cami, simdi Ilıca Cami
diye bilinmektedir. 1571’de yapılan Karaçayır Camisi de Musa Pasa’dan kalmadır.
Sarayda besinci vezirlige sahip olan Mustafa Pasa, 1526 senesine ait kayıtlara göre, yıllık hasılat olarak
405.000 akçelik gelire hak kazanmıstı. Bu meblag Bolu’dan temin edilmekteydi. XVI. yy. da ehemmiyet
kazanan Bagdat Caddesinin Hendek ve Darıyeri gibi merkezlerinde Mustafa Pasa kervansaray ile cami
yaptırmıs, yolcuların ve halkın hizmetine açmıstı. Onun gibi Semsi Ahmed Pasa’nın da Bolu ve Düzce
taraflarında çiftlikleri vardı. Süleymaniye Kütüphanesinde, Lala smail Efendi kitapları arasında bulunan
vakfiyesinde, vakıflarının listesi verilmistir. Vakfiyeden anlasıldıgına göre, Bolu’da bir cami, Dar el-Hadis,
dershane, çesme ve köprü yaptırılmıstır.
Bu yerlerde hizmet göreceklere verilecek gündelikler hakkında da açıklamalar mevcuttur. Bolu Salnâmesi ile
Evliya Çelebi’nin yazdıgına göre Semsi Pasa’nın sehirde bir hamamı, kapalı çarsısı, çesmesi ve camisi vardı.
maret Camisi’nin ismine temas etmeyen Kâtip Çelebi ise, Semsi Pasa Camisini bahis konusu etmektedir.
Semsi Pasa, Bolu’nun kuzeyindeki daglar içerisinde bulunan yaylaları da köylülere vakfetmistir. Simdi Pasa
Köyü Yaylası ve At Yaylası isimlerini tasıyan bu yerlerde, Pasa’nın adı hürmetle anılmaktadır. Bolu’nun
batısında ve zmit yolu üzerindeki Düzce Bazar veya Konrapa’da da Semsi Pasa vakıfları mevcuttu. Yeni
gelismekte ve büyümekte olan, Asar Suyunun kenarındaki Düzce’de Semsi Pasa bir han ve cami yaptırarak,
vakfetmistir. Ancak günümüze kadar, bu binalardan hiç biri ayakta kalamamıstır.
BOLU BEY
Köroglu hikayelerinde, destan kahramanının ortaya çıkmasına sebep bilindigi gibi, babasının gözlerinin kör
edilmesi ve bunun için Rusen Ali’nin intikam almak üzere Bolu Beyine karsı harekete geçmesidir. Hikayelerin
çesitli rivayetlerinde Bolu Beyi, Bolu Pasa, Bolu Bey, Bolu ve Bul Beg adları ile anılmaktadır. Bu degisik
sekiller, Bolu kelimesinin zamanla bir yer adı oldugu fark edilmeyerek, dogrudan dogruya kisi adı kabul
edildigini gösterir. Köroglu, babasının intikamını almak üzere ortaya çıktıgında Gerede ve Çaga idarecileri
tarafından takibata ugramamıstır. Ancak onun söhreti Sayalık köyünün sınırlarını az sonra asacak ve
sonraları kendi adı ile anılacak olan Dörtdivan, Deveren ve Karadogan yaylalarının bulundugu Köroglu
Daglarında yankılanacaktır.
Hakkında sikayetler, Bolu Beyi’ni de asacak ve Anadolu Beylerbeyine, stanbul’a Asitaneye ulasacaktır. Prof.
Dr. Faruk SÜMER’in belirttigine göre, destanda çok geçen Bolu Beyi mahalli bir bey olmayıp, bu günkü
idareciler gibi, stanbul’dan gönderilen devlet memurudur. Bolu Beyi ile kaza kadıları ve Köroglu’yu ilgilendiren
belgelere ilk olarak Prof. Dr. smail Hakkı Uzunçarsılı ve Prof. Mustafa Akdag rastlamıstı. Böylece destan
kahramanının tarihi olarak yasamıs oldugu ortaya çıkmıstır. Daha sonra ,F.Sümer, arsivde baska dört belgeye
rastlayarak, 1580 – 1585 (H. 988 – 993 ) tarihleri arasında yazılmıs belgelerin sekiz tane oldugunu ortaya
koymustur.
Süphesiz baska belgeler de mevcuttur. Bu yüzden, destan dısında, Köroglu’nun bes yıllık hayatını ögrenmis
oluyoruz. Köroglu’nun ortaya çıktıgı devrede Osmanlı padisahı III. Murad, sadrazamlar ise Damad Ahmed,
Kıbrıs Fatihi Lala Kara Mustafa Pasa, ve Ferhat Pasalardır. Bolu Beyi ise önce Mehmed Bey, sonra ise
Çorum’dan nakledilen Behram Bey’dir. lk belgenin 1580 tarihli olduguna yukarıda temas edilmisti. Bu tarihte,
Bolu’yu ilgilendiren hadiseler arasında, burada ve kazalarında bir çok hayır eserleri bırakmıs olan, Osmanlı
vezirlerinden Semsi Ahmed Pasa’nın ölümüdür. Onun vefatı ile Bolu’daki Semsi Pasalılar nüfuzu pek
sarsılmamıstır. Akrabası ve çocukları, bu ailenin eski ihtisamını, bazen zor kullanarak da olsa devam
ettirmislerdir.
Bolu Beyi, Köroglu meselesinin iyice belirmesi üzerine merkezden ve Kütahya’dan yazılan buyrultularla,
harekete geçmis sancak dahilinde onu takip etmeye mecbur kalmıstır. Köroglu ise Karadogan köyündeki
Türkmenlerden bölükler meydana getirerek kendisine katılan Çakal Oglunun yardımı ile ona meydan
okumaya cesaret göstermistir. Bolu Bey’i ülke çapında yayılma gösteren atesli silahlarla Köroglu’nun pesine
düsmüstür. Nitekim, destan kahramanı kılıç yerine tüfengin alısına hiç memnun kalmamıstır. Köroglu,
kahramanlık ve cesaret örnegi olarak kılıç, ok ve kalkan gibi savas aletlerini kabul etmektedir.
Atesli silahların en etkilisi olan tüfegin Bolu’da kullanılısı, yasak olmasına ragmen XVI. yy. dadır. Askerin
elinde Yavuz Sultan Selim devrinden beri bu tüfekler bulunuyordu. Sonra reaya da temin yoluna gitmistir.
Nitekim 1560 senesine ait olup, Bolu Beyine yazılan emr-i âlide, “levend taifesinden ve reayadan ve gayrıden
tüfenk kullanıp, daglarda sikâr etmemeleri” isteniyordu. ki ay sonrasına ait bir fermanda da, öncekine
nazaran daha da sertlestirilmis ifade kullanılarak, reayaya tüfenk tasıma izni verilmemesi isteniyordu. XVI. yy.
da Bolu’da yayılmaya baslayan tüfenk, Deli brahim devrinde alınan idari tedbirlerle, halkın elinden toplanmıs
ve bazı cezai müeyyideler uygulanmıstır.
KÖROGLU’NDAN ÖNCEK VE SONRAK HAD SELER
Bolu’da devlet idaresine karsı cephe alıs, 1559’larda canlanmaya basladı. Levend ve bazı suhte hareketleri
meydana gelmis, bundan bir çok aile zarar görmüstü. brahim ve Madin (?) adındaki sakiler, köyleri basarak,
yolcuları soyarak, suç islemislerdi. 1560’da, Köroglu’ndan az önce Bolu’da Saltık Boyacıoglu meselesi
meydana geldi. Bolu Beyi tarafından tevkif edilen bu saki de, stanbul’dan gönderilen bir memura teslim
edilerek, muhakeme için Bolu’dan çıkarılmıstır. Kendi menfaatlerini önde tutan ehl-i fesad sahibi sipahiler de
zaman zaman sancakta huzursuzluk yarattılar. Ancak, Bolulular stanbul’a yakın olduklarından, sayet Bolu
Beyi taraf tutarsa, hemen sikayete gidiyorlardı.
Köroglu hadisesinden sonra bazen gruplar halinde stanbul’a geldikleri ve gösteri yaptıkları da görülmüstür.
Evliya Çelebi, 1645 yılına ait bir kaydında Boluluların bu özelligini bahis konusu ederek, “… gayet adaletli
davranmak gerek. Gayr-ı mesru bir kaç akçe alınsa, halkı hemen üç günde stanbul’a gidip sikâyet eder”diye
yazmaktadır. 1566 senesinde bazı levendlerin Bolu softaları adına Filyos vadisindeki Devrek’te ve Bolu’nun
batısında Konrapa’da harekete geçtikleri haber alınmıstı. Bunlar kendi taraftarları ile sancagın düzenini
bozmaya kalkıstıgında, Bolu Bey’ine hemen bu fesadı yok etmesi emredilmisti. 1570’de, Çankırı ve Ankara
yolu üzerindeki Gerede’de Dogancıogulları hadisesi zuhur etti. Mustafa Pasa’ya emir yollanarak bu ailenin
Gerede ve çevresindeki zararlı faaliyetlerinin takip ve tespit edilmesi istenilmisti.
Mustafa Pasa, bu arada Semsi Pasa’nın sahip oldugu ve Hendek dolaylarında otlatılan koyun sürüsüne,
hüviyeti meçhul kisilerin tecavüzünü arastırmakla da görevlendirilmistir. Bazı dava sahipleri de Konrapa
kadısını sikayet ettiler. Çünkü, kadı bazen Konrapa’da (simdiki Düzce Pazarı) ve canı isterse buraya bir saat
uzaklıktaki Üskübü/Kasaba’da oturuyordu. Her iki yerde davaların görülmesi, halkı tedirgin ettiginden, Mustafa
Pasa aracılıgı ile merkeze sikayet edildi. stanbul az sonra yolladıgı hükümde, Kadının Düzce Pazarda
oturmasının daha iyi olacagı, emredilmisti. 1580 – 1585 tarihleri arasında Sayalık’tan zuhur eden ve Çakal
Oglu ile birlesen Köroglu, genis bir sahada kendi ününü duyurdu ve Bolu sancak beyine meydan okudu.
Buna dair yazısmalar, Sümer tarafından Mühimme defterlerinden tespit edilmistir. Celâli syanları Anadolu’yu
kasıp kavurdukça, Bolu da bu cereyanın etkisi altında kalmıstır. Sakarya Seyhi diye mehdilik davasına kalkan
Ahmed’in de Bolu’nun batısında epeyce taraftarı olmustur. Bulanık Softa ismindeki saki de sancakta korku
yaratmıs ve sonunda idam edilerek, cezasını bulmustur. Abaza Mehmed Pasa zmit taraflarında, idareye bas
kaldırınca Bolu da kötü günler yasamıstır. Ankara’ya gönderilen külliyetli miktardaki para kervanı soyulmus ve
bir çok kimse öldürülmüstü. Bu esnada Köle Oglu ismindeki Bolulu Celâli de ona katılmıstı.
Bolu Beyinin adamlarından olan Semsi Pasazade ailesinin kölelerinden Süleyman isminde biri, Köle Oglu ve
adamları Süleyman Aga ile çatıstırmıslar ise de, sonunda ayagından vurularak, esir edilmisti. Abaza Pasa’nın
gözde bölüklerinden birine kumanda eden köle Oglu, Süleyman Aga vasıtası ile stanbul’a yollandı ve burada
vezirin huzuruna çıkarıldı. Naima’nın yazdıgına göre, Köle Oglu vezire gayet magrurane cevap vererek; –
Sehirler urmadık, kârban basmadık, ancak zulm def’ine çalıstık. Amma çün takdir böyle imis. Emir Allahındır…
demistir.
Köle Oglu’nun adamları stanbul pazarlarında, sokaklarında idam edilirken, Köle Oglu’da vezirin emri ile
Parmak kapıda halkın gözleri önünde öldürülmüstür. Bolu, sekâvet hadiselerine uzun zaman sahne olacak,
bu vaziyet XVII. XIX. yy.larda bile eski seklini muhafaza edecektir. Köroglu’nun belki de özlemis oldugu iyi bir
sekilde yasamak arzusu, ne yazık ki uzun zaman gerçeklesemeyecektir.
XVII.Y.Y.da II.ABDULHAM D ve BOLU
Bolu, stanbul’dan tayin edilen ve kısa sürelerle görev yapan beylerce yönetildi. III. Murad’dan sonra, düzen
genelde bozulmaya basladı. Bunda beyler, askerler, devlete karsı çıkanlar, kadılar rol oynadılar. Ayrıca,
doguda ve batıda devam eden savaslarda da Bolu insanca ve ekonomik alanda bütün gücünü kullandı.
Devletin istedigi tahılı zamanında temin ve istenilen yerlere ulastırdı.
Celâlilerin de zaman zaman soguk nefesini ensesinde hisseden Bolu, Gerede ve Göynük, kötü günler
geçirmis ise de stanbul’un yetkisi ile eski günlerine dönebilmistir. lk örnegi IV. Murad olmaktadır. Bu Padisâh,
Revan Seferi dönüsünde, Gerede, Bolu, Dibektas, Mudurnu, Göynük, Taraklı ve Geyve yolunu kullanmıs,
Bolu topraklarını sereflendiren, Osmanlı gücünün ne oldugunu gösteren padisâh olmustur (1635). Sık sık
deprem afetine maruz kalan yerler arasında Bolu da görünmektedir.
Özellikle, 1668’de cereyan eden yer sarsıntısı, Bolu’da bir çok insan kaybına ve binaların yıkılmasına sebep
olmustu. Kuzey Anadolu deprem hattını etki altına alan olay, sadece Bolu’da degil, Gerede-Çankırı, Niksar,
Erzincan ve Erzurum’u da etkilemisti. Bolu’daki büyük camiler de zarara ugramıs ve hayır sever kimselerce
tamir ettirilme yoluna gidilmistir. Timurtas Pasa ailesinden Mehmed Bey’in insâ ettirdigi ve halk arasında Eski
Yeni Cami denilen ibadethane de büyük zarara ugramıstı.
IV. Mehmed devrinde, Bolu Beyi, Avusturya Seferi için istenen kuvvetlerle orduya katılmıstı. 1683’de, Bolulu
lakabı ile tanınan Mustafa Pasa, Hatice Sultan ile evlenmis ve saraya akraba olmustur. Baskent stanbul’un
tanıdıgı simalardan Mehmed Efendi, aslen Mudurnu’lu idi. III. Murad’ın sohbet çevresinden Râziye Kadın’ın
damadı oldugundan, Damad Mehmed Efendi diye söhret kazanmıstır. Çocukluk yıllarını Çepni köyünde
geçiren Mehmed Efendi, sonra stanbul’a gitti. Tahsilini burada tamamladı.
Bostanzâde Mehmed Efendi’ye baglanarak, 1577’de onun Anadolu Kazaskeri olması ile tezkireciligini yaptı.
Daha sonra Ümm el-Veled Medresesine atandı. Galata, Bursa, stanbul, Kahire ve Mekke kadısı memuriyeti
ile hizmet gördü. Bu arada, Anadolu, Rumeli Kazaskerliklerinde de vazife görmüstür. Fatih Camisinin Haliç
tarafında bulunan Sinan Aga Cami karsısında, kösede “Mudurnulu Damad Mehmed Efendi Darü’l-Hadisi’ni
kurmus, çok sayıda ögrenci yetistirilmesine vesile olmustur.
Rumeli Kazaskeri iken ma’zûl ve 1613’de vefat etmistir. Aynı egitim kurumunun bahçesinde topraga
verilmistir. Darü’l-Hadis bu gün mevcut degildir. Ayvansarayî, Seydizâde ve Ataî’nin kısa malumatı
çerçevesinde, Mudurnulu Damad Mehmed Efendi ve Darü’l-Hadis’i unutulmaktan kurtulmustur. XVII. yy.ın
tanınmıs bilginlerinden olan Kâtip Çelebi yazdıgı tarih ve cografya eseri ile çagına izler bırakmıstır.
Bartınlı Hamdi’nin de nakiller yaptıgı Cihannûma’da, Anadolu’nun anlatılısı sırasında “Fasl-i Der Livâ-ı Bolu”
baslıgı altında, su bilgiler verilmektedir. “Bolu, Anadolu Eyaletinde miyâne pâyedir. Ahalisi Türkmen ve
insanlıgı güzeldir. Sınırları: Doguda Kastamonu, kuzeyde Bahr-ı Siyâh (Karadeniz), batıda Koca- li ,güneyde
Hüdâvendigâr (Bursa) vardır.
Kazaları bunlardır: Üskübi, Eflâni, Eflâni-i Bolu, Eflakan, Akçasehir, Aktas, Amasra, Ulak Deresi, Oniki Divan,
Ulus, Ovayüzü, Samako, Taraklı Borlu, Taraklı Yenice, Kıbrıscık, Kızılbel, Pavli, Bender Eregli, Pencsenbih
nâm-ı Diger Zerzene, Bartan nâm-ı diger Oniki Divan, Tefen, Todur-ga Çihansenbih, Hisar Önü, Dört Divan,
Dirgene, Devrek, Zenzene, Zagfiranborlı (Safranbolu), Saray, Sihâbeddin, Konur Apa, Gocinos, Gerede,
Gökçesu, Gölpazarı, Mudurnı, Mengen, Viransehir, Yedidivan, Yılanlıca, Yenice-i Bolı, Yörükan-ı Bolı,
Yörükan-ı Taraklı”.
Bu durumda, Bolu Sancagı, Amasra’dan, Akyazıya, Göynük’e ve Ankara’ya kadar ki sahaları içine almaktadır.
Tapu – tahrir defterlerine göre, Bolu merkez kasabası da dikkati çeken yörelerdendir. Aslı Hatun, Gölyüzü,
Solakoglu Cami, Tursucuoglu, Hoca Bey, Hatîb, Karaçayır, Hacı lyasoglu, Ak Mescid, Tabaklar, Naib Ümid,
Karamanlı gibi on iki mahalleden meydana gelmektedir.
Kâtib Çelebi, “Evsâf-ı Bolu” da, kasaba hakkında sunları yazmaktadır: “Kâide-i Vilâyet sursuzdur ki, esvâk-ı
âmiresi ve müteaddid cevâmi ve hamamlar, medreseler ve hanları vardır. stanbul’dan altı merhaledir. Otuz iki
adet köyü vardır. Bunlarda bir cins fındık olur. Ona kısti/fıstı fınduk derler. Agacı, kestane agacı gibi gayet lâtif
yiyecektir ki, badem tadına benzemektedir. Tanesi fındık gibidir. Sehir, düz bir sahrada vâkidir. Etrafı
kûhistandır. Ancak dogu ve batısı açıktır. Üç hamam ve dört câmii, ki biri Semsi Pasa Câmii ve Karaçayır
Mahallesi câmiidir.
Dabbaglar (yukarıda Tabaklar diye isâret olunmustu) Câmii ve Gölyüzü Mahallesi câmiidir. Güney tarafında,
çifte sıcak sulu ılıcası vardır. Ricale mahsus olan germabe (Ilıca)’nin havuzu iki tanedir. Nisvân (bayan)
Ilıcasının suyu soguktur. Mudurnu Yaylalarından gelür büyük nehri vardır. Ki Gölpazarı ile Hisar Önü
(Ulusu/Filyos) kazaları önünde denize dökülür. Gölyüzü mahallesi ve arasında küçük bir gölü vardır ki onda
egri hasıl olur. Kamıs gibi bir ot köküdür. Bolu yakınında iki çesme vardır. Birisinin suyu çıktıktan sonra
sertlesir (tas olur). Birisinin suyu da tası eritmektedir. Ol çesmeye agaçtan tekneler komuslardır. Bolu’da
(üzüm) engür olmamaktadır.” Katib Çelebi, “kâide-i vilâyet sursuzdur” diye yazmaktadır.
Demek oluyor ki Bolu iç merkez olmakla, kalesinin bakımına gerek duyulmamıs ve Evliyâ Çelebi’nin de isaret
ettigi gibi tarihi ömrünü tamamlamıstır. Bundan önceki kale yapımları ve bazı kısıtlı bilgilerin ısıgı altında, Bolu
mükemmel bir kaleye sahipti. ç ve dıs kale ile surları, kuleleri göz alıcı idi. Kalenin etrafı su hendegi ile
çevriliydi. Ayrıca, kuzeydogu kısmında, yagmur suları ile hacmini artıran bir de göl vardır ki bunun hatırası son
zamanlara kadar Gölyüzü ismi ile devam etmistir. Çaga Gölü’ndeki “egri otu”, Gölyüzü’nde de mevcuttu.
Bolu’nun genis bir sekilde tanıtımını Evliyâ Çelebi’ye borçluyuz.
zmit seyahati esnasında Bolu’nun batısına kadar gelmis, Sakarya ve Sapanca Gölünden bahsederken,
kereste nakliyatı için Düzce Pazar’ın, Bolu’nun vaziyeti üzerinde fikir beyan etmistir. Evliyâ Çelebi, Trabzon
gezisi sırasında, bu defa Bolu’nun Karadeniz kıyısındaki kasabalarına ugramıstır. Kefken’den sonra, Melen
Agzı’nı geçen Evliyâ Çelebi’nin ilk anlattıgı yöre Kazak hücûmundan tahrib edilmis Akça Sehir’dir. Alaplı ve
Eregli gibi iskeleleri de kısaca tasvir etmekte, Hisarönü, Bartın ve Amasra’dan bahsetmektedir. 1645’de,
Erzurum’a giderken, takip ettigi yol üzerinde zmit, Sapanca, Hendek, Düzce pazarı, Üskübi, Bolu, Çaga ve
Gerede vardır.
Bu münasebetle Bolu için sunları yazmaktadır: “Üskübi’den dokuz saat uzaklıktadır. Kalesini Bursa tekfuru
yaptırmıstır. Topraklı yüksek bir tepe üzerinde dört köse harabe içinde, imârı çok küçük bir kaledir.
Anadolu’da Sancak Beyi tahtıdır. On dört zeâmet ve ellibes tımarı vardır. Çeribasısı ve alaybeyi vardır. Kanun
üzere atlıları ile iki bin sekiz yüz kılıç askeri bulunmaktadır. Bolu, Gökçesu, Sazak, Gerede, Dörtdivan ve
Yıgılca gibi nahiyeleri vardır.
Kadı ve yöneticiler adaletli davranmak zorundadır. Zira reayası üç günde istanbul’a gidip, sikayet ederek,
zalim hakimin hakkından gelirler. Yeniçeri serdarı, sipahi kethüdası yeri, nakib el-esraf-ı vardır. Her ne kadar
Türklük ise de ayan ve esrafı, tüccarı çoktur. Gerçekten mamur ve abadan bir büyük sehirdir ki, topraklı bir
dag arasındadır. Otuz dört mahalle, otuz dört cami vardır.
Üç bin kadar zarif binası mevcuttur. Bazı ailelerin evleri ve hanları kiremit örtülüdür. Pasa Sarayı, Semsi Pasa
Sarayı, Zülfikar Aga Sarayı da bakımlıdır. Camilerin en güzeli çarsı içindeki Mustafa Pasa Camii’dir”. Osmanlı
devresinde de Bolu zengin orman örtüsüne sahipti. Çam, kayın ve mese basta olmak üzere her türlü agaç
cinsi göze çarpıyordu. Bolu kerestesi, stanbul’da tanınmıstı. Bütün ahsap yapılarda bu kereste kullanılıyordu.
Ancak, sık sık meydana gelen yangınlar, Bolu’dan sürekli kereste nakliyatını devam ettirmistir. Öküz arabaları
ile zmit, Akçasehir, Alaplı, Eregli ve Bartın iskelelerine indirilen keresteler, yelkenlilerle stanbul’a
gönderilmekteydi. Akçasehir’de, hususi kereste depoları vardı.
Tahtalar burada ızgaralanarak kurutulur ve daha da sertlesmis, hafiflemis olarak stanbul piyasasına
arzedilirdi. Tersane-i Amire için en elverisli kereste yine Bolu ormanlarından temin edilmekte idi. Verdinar ve
serenler iç kısımlardan kesiliyor, Sakarya, Mudurnu Suyu, Melen, Filyos veya Bartın Çayı vasıtası ile denize
kadar tasınıyordu. Bartın, Eregli, Alaplı, Akçasehir, Kefken gibi merkezlerde kalyon insaası yapılmakta idi.
Tersane-i Amire’nin zmid ( znikmid) kolu için Bolu Konur Apa, Akyazı, Ab-Safi ve Sapanca Daglarından
kesilen keresteler, miri yani devlet ormanlarından görevlendirilmis öküz arabaları ile zmit Tersanesine
nakledilmekte idi.
Buna dair belgelere sık sık rastlanmakta bazı anlasmazlıklar için de ilgili merkezler kadılarının dikkati
çekilmekte idi. stanbul ve Saray’ın kömür, odun ihtiyacını da yine Bolu ormanları karsılamakta idi. Kömür,
meseden yapıldıgı için, bazen özel mese ormanları da vücuda getirilmistir. Diger taraftan kereste kesimi de
belirli kaidelere baglanmıstı. Miri ormanları yakan ve tahrip eden, açma yapan insanlara da sık sık
rastlanıyordu. Evliya Çelebi’nin ve bazı arsiv belgelerinin de vurguladıgı gibi orman ürünlerine baglı su yolu
tasımacılıgı da gündeme getirilmis ise de hayata geçirilememistir. Evliya Çelebi’nin gelis-gidislerinden de
anlasıldıgına göre, Bolu önemli yollar üzerinde bulunuyordu.
Sahil yolu, stanbul, Sile, Kefken, Karasu, (bazen Deniz Köy), Melenagzı, Akçasehir, Alaplı, Eregli, Hisarönü,
Bartın ve Amasra çizgisini teskil etmekte idi. Deniz yolculugu kolay olmasına ragmen fırtınalı havalarda tehlike
arz ediyordu. Baslıca sıgınaklar Kefken, Eregli ve Bartın Çayı agzı olmakta idi. Karadeniz’de bir çok yelkenli,
Kafkas ve Kırım hatta Rumeli sahillerinden yükledikleri tahıl vs. ile fırtınaya tutulmakta ve Bolu sahillerine
düsmekte idi. stanbul’dan Sinop ve Trabzon yolunu takip eden yelkenlilerin Bolu’daki yegane yön bulma
isareti Eregli’de Baba Burnundaki fener idi.
stanbul’un baskent olusundan sonra halkın Bagdad yolu adını verdigi ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında
islerlik kazanan kuzey yolunun baslıca ugrak yerleri sunlardı: stanbul, Üsküdar, Bostancı, Kartal, Hereke,
Gebze, zmit, Sapanca. Sapanca’dan sonra yol ikiye ayrılıyordu. Biri, Geyve’ye dönüyor Bolu veya Ankara’ya
ulasıyordu. Geyve, Taraklı, Göynük, Mudurnu, Bolu. Göynük’ten sonra hemen doguya Sakarya vadisine
dogru inen yol, Nallıhan, Beypazarı, Ayas üzerinden Ankara’da sona eriyordu. Göynük’den sonra Mudurnu’ya
oradan Aktas Bogazı ile Bolu’ya baglanan yol, kuzeyden geçen hat ile birlesiyordu. Sapanca’dan sonra,
doguya Akyazı ovasına giden yol. Sakarya ve Mudurnu suyunu asarak Akyazı’ya ugramadan Hendek
pazarına geçiyordu.
Egridere Vadisini asan yol, Melen Köprüsü geçildikten sonra, Düzce Pazarı oradan Üskübiye baglanıyordu.
Üskübü, Bakraz, Muncurlu, Üçköprü Derbendi., Kaynaslı’dan geçen yol Bolu Dagı dibindeki Darıyeri
hanlarından, zikzaklar çizerek 700m kadar yükselerek, Derbend’e gidiyordu. Bolu’ya kadar ova içinde uzanan
yol, Köroglu Derbendi, Çaga ve Gerede’de hep ormanlık arazi içinde kalıyordu. Bolu, XVII. yy. dan itibaren
kervanların geçtigi Erzurum ve Kayseri istikametine gidenlerin ikamet ettigi kasaba idi. Bu yüzden merkez ve
kazalarda büyük degilse de normal hanlara rastlanmaktadır ki çok azı zamanımıza kadar gelebilmistir.
Sapanca’da Rüstem Pasa, Hendek’de Mustafa Pasa, Düzce’de Semsi Pasa, Üskübi’de isimsiz, Darıyeri’nde
Semsi Pasa hanları göze çarpmaktadır. Göynük ve Mudurnu’da da büyük hanlar vardır. Rüstem Pasa’nın
kervansaray agının bir bölümünü de Mudurnu’daki Dibek Hanı teskil ediyordu.
XVIII. yy. da hala isler vaziyetteki Dibek Hanı, IV. Murad’ın sefer dönüsü civarında konakladıgı yapıdır.
Bolu’da da kiremit örtülü hanların varlıgından bizi Evliya Çelebi haberdar etmektedir. Yedi kadar han Semsi
Pasalılara aittir. Ayrıca hususi sahıslara ait hanlar da vardır. Bolu Bedesteni de bölgenin en büyük ticari
merkezi idi. Gerede ve Safranbolu hanları da Kastamonu’ya kadar yolcuların dinledikleri, kervanların da çesitli
gereçlerini karsıladıgı yerlerdi. Gerede-Ankara baglantısı ise basit bir yoldan ibaretti. Köylerin bir birinden çok
uzak olması, dagların yarısının ormanlık ve yarısının da yaylalardan meydana gelmesi, nedense pek ilgi
görmemistir.
Gerede’den üç dört konak sonra Yabanabad yani bugünkü Kızılcahamam vardı. Ancak, Kazan’a, sonra
Ankara’ya ulasabilmek için Bolu Dagı gibi arızalı Karga/sekmez Dagını asmak zorunlulugu vardı. Bolu
Hanlarının önde gelen örneklerinden biri olan Tashan Büyük Cami batısındadır. Bugün bile aynı özelligini
korumaktadır. Üstü demir kaplı kapısı ve kemerin solundaki kitabe ilk defa Bolu Vilayeti Salnamesinde metin
olarak verilmistir. A. Gökoglu Paphlagonia’sında günümüz alfabesi ile kitabeyi kamuoyuna sunmustur;
Bi-Avn’illâh Bolu sehrinde bu han oldu nev-icâd Ne vâlâ Yıldırım Han Camii kurbinde hos abâd Ser-bevvâb
Dergâh-ı mu’allâ meskenet-i pirâ Cenâb-ı hacı Abdullah Aga kıldı ânı imhâd Civâr-ı câmi’a evvelce sadırvan
akıtmısdı Dâhi muhtac olan nice mahalde çesmeler tadâd O, nev-mecrâya vakıf olmak için yapdı bunu ancak
lim ü kadr-i mutlak mükâfatın ede müzdâd Bu han-ı kargirin çün esasın kurdu nev uslûb ki kat odalar mergub
idüb nur-ı sem’aya isnâd Zeh-i me’vayi bi hemta içi dısı bütün ra’na Yukarı katı hem bâlâ eder nazaresi dilsâd
Bununla oldu sadani derun-ı sûk-ı Sultâni Veli gör eski Tas Han’ı bu hanın pâyine iftad Bu han’ın vasfını Alî
eden ni’met-i âli O da baninin ikbali, Hüdâ verdi ana irsâd Suyun buldurdı mecraya o vâlâ mahzen-i maye Bu
han’ın havzın ortaya alub, verdi safadan dâd Akar su dahil ve haric meta’ı bunda pek rayiç Hayat olsun
hemen var, iç, du’a-ı hayrla kıl yâd Alup bu güherin sırrın delüb takdı, bulıb yerin Bolu Pazarı’dır sirin bu han
oldu ana ferhad Erer kıldı o zû himmet bu sehr içre büyük ni’met Yola geçmisti rahmet-i peder mader kamu
ecdâd O zâtın maksadı sudur güzel mesreb güzel huydur Ezelden niyeti budur ki mecrâ görmeye ifsâd lâhi
sakla afâtdan bu sehri aksi hâletden Ahâli sin hasaratdan kederden eyle gel eb’âd Hitâm-i hâne kıldı Talibi bu
vasfla tarih Aceb nadide han oldu bu zibâ tarh-ı nev-bünyâd S e n e : 1219
Bu kitabeden Han’ın 1804’de, Serbevvab Hacı Abdullah Aga tarafından insa ettirildigi anlasılmaktadır. Otuz
altı odası vardır. 1952’den önce, Sirkecinin Mustafa Özen’in tasarrufunda idi. Bolu, dogudan batıya, batıdan
doguya kara ve deniz yolu ile giden gezginlerin geçtigi ve bu münasebetle tanıttıgı yerdi. Evliya Çelebi’den
sonra, Jean-Babtiste Tavernier, Richard Pococke (1740), Chevalier M. Otter, James Morrier (1808), Adrien
Duprê (1808) Bozoklu Osman Sakir (1810), John Macdonald Kinneir (1814), Sir Ker Porter (1819), Eugêne
Borê (1837), William Francis Ainsworth (1838 – 1840), Xavier Hommair de Hell, A. D. Mortdmann (1856),
George Perrot (1861), Walther von Diest (1886) ve Richard Leonhard (1903) gibi gezginler Bolu ve
kasabalarından geçmisler, bazen kısa bazen de genis bilgiler vermislerdir ki, resmi belgelerde olmayan
haberleri de onlara borçluyuz.
Bu gezginlerin temas ettikleri noktalardan biri de Bolu ayanlarıdır. III. Selim ve II. Mahmud devrinde etkinlikleri
görülen önemli ayanlar . Kolçakpasazade Hacı bey, Corazoglu Halil Aga, Emir Halilogulları, Ramazanzadeler,
Veliogulları, Kalınbacakogulları, smail ve Hasan Beyogulları, Küçük Haliloglu, Hendekçiogulları,
Topçuzadeler, Serhos Osman, Pasabeyzade Abdullah, Ali Molla, Çalıkzade, Haydudoglu, Tölemenoglu’dur.
Bolu, Üskübü, Akçasehir, Gökçesu, Eregli ve Gerede ayanları uzun zaman kendilerinden söz ettirmislerdir.
Ancak, bunların çogu Hüsrev Pasa’nın yöneticiligi sırasında ortadan kaldırılmıslardır. Genel olarak ayanlık
hakkındaki bilgiler Prof. Dr. Yücel Özkaya’nın arastırmasında ele alınmıstır.
Ayrıca, Bolu’daki resmi belgelerden faydalanarak, Midhat Kemal Bey, “Ayanlar Devrinde Bolu” da, bunların
faaliyetleri hakkında bilgi vermektedir. III. Selim ve II. Mahmud zamanında Bolu’da ve stanbul’da etkinliklerini
gördügümüz “Hacı Ahmed Ogulları” da, yeniliklerin en atesli taraftarı idi. Ne yazık ki stanbul’da meydana
gelen ayaklanmada, devlet yönetiminde yararı görülecek Hacı Ahmedoglu brahim, katledilmistir. Tarihçi
Sanizade, Hacı Ahmetoglu bahsinde, ondan ve meydana gelen olaydan bahsederken sunları belirtmektedir:
“Anadolu hanedanından olup, III. Selim zamanında gözdelerden biri olan mukaddemce stanbul’a celb ile
Dergâh- Âli Kapucubasılıgıyla benam ve büyük Mirahorluk payesiyle merbut stanbul’da görevli bulunan Bolu
Beyi Hacı Ahmedoglu, önceleri, Bolu’daki Asakir-i Sahane ve bina-ı kısla ve bimarhane hususlarına
mukaddem ve mu’in oldugu sebebi ile stanbul’da ekseri manav ve asçı ve gözlemeci ve biraz da muhtekir
olduklarından gasb-ı emvâl ibadıyla karargir mertebe-i vafiretle kesr Bolu Türklerinin kendüye gayz ve
adavetleri derkar olmagla, yedlerinde giriftar oldukta, kantere-i seyf-i dumardan velayet ve emrar eylediler”.
Böylece Seyyid brahim gibi önemli sahsiyet, ortadan kaldırılmıstır. 1821’de, Rum tercümanlarından stavraki
(Stavraki) Bey, büyük oglu da beraberinde oldugu halde Bolu’ya sürüldü. Ilıca’dan sehre dönerlerken önlerine
çıkan kimselerin hücumuna ugradılar ve bıçaklanarak öldürüldüler. Bu ise meshur Halet Efendi’nin karıstıgı
seklinde söylentiler kamuoyunu mesgul etmistir. 1840’da, Kapucubasılardan Hüseyin Bey, Gümrükçü
Osmanpasazade Edhem Bey ve Bolu Hanedanından Mehmed Aga, Bolu ve kazalarının muhassıllıgını aldılar.
II. Mahmud’un ölümünden sonra, Osmanlı tahtına Abdülmecid, Abdülaziz, V. Murad ve II. Sultan Abdülhamid
tahta çıktılar. Dünya meselelerinin iyice yogunlastıgı bir zamanda, Büyük Devletler arasında Osmanlının
hasmetini yasatmaya çalıstılar. Tanzimat ve Islahat uygulamaları Bolu’da akislerini buldu. Bolu idari
degisikliklere de sahne oldu. Kastamonu Vilayetinin bir sancagı, sonra müstakil Bolu sancagı sekline getirildi.
II.ABDULHAM D ve V.MEHMED RESAD DÖNEM
Abdülmecid’ten sonra tahta Abdülaziz Han geçti. 1864 yılında Vilayet Nizamnamesi yürürlüge sokuldu. Buna
göre, Osmanlı imparatorlugunun mülki yapısında bu tarihe kadar devam etmis olan eyalet, sancak, kaza
yerine yenileri kabul edildi. Vilayet, Mutasarrıflık, kaza ve nahiye yapısı uygulamaya sokuldu. Buna göre,
Dörtdivan nahiyesinin yeni düzendeki durumu söyleydi; Kastamonu Vilayeti, Bolu Matasarrıflıgı, Gerede
kazası ve Dörtdivan Nahiyesi. 1864 yılına ait Osmanogulları Devleti Yıllıgında, ilk mülki bölünüs söyleydi:
Bolu Sancagı: Bolu, Dörtdivan, Gerede, Çaga, Mudurnu, Kıbrıscık, Pavli, Düzce/Konurapa, Gümüsabad,
Efteni, Üskübü, Akçasehir, Bender Eregli, Alaplı, Samako, Yılanlıca, Devrek, Dirgine, Sekiz Divan, Yenice,
Tefen, Göynük/Torbalı ve Mihalgazi… Bolu’nun batısında küçük bir köy iken birden büyüme gösteren
Konrapa’da da etkili degismeler meydana gelmistir. Konur Apa/Konrapa, iptal edilerek, yerine Düzce Kazası
kuruldu (1871). Düzce pazarının merkezi olan Düzce, kaymakamın ikamet yeri oldu. Üskübi de nahiye daha
sonra köy durumuna düsmüstür. Efteni, Gümüsabad, Çilimli gibi eksi kazalar da özelligini yitirmistir.
Kerameddin ve Çuhalı’dan olusan Akçasehir de, Düzce’den ayrılmıs ve Bolu Sancagının kazası durumuna
yükselmistir. Yeni düzenlemede, vilayeti vali, mutasarrıflıgı mutasarrıf, kazayı kaymakam ve nahiyeyi de
müdür yönetmistir. Köyler, agalar yerine muhtarlara havale edilmistir. Bolu zaman içerisinde, bazı küçük idari
degisikliklere de ugramıstır. Abdülaziz, V. Murad, II. Sultan Aldülhamid Mehmed Resad devri mutasarrıfları:
Ali Asaf Pasa 1866-1867
Ratib Bey 1867-1868
Nuri Pasa 1868-1871
Halil Sami Pasa 1871-1873
Tevfik Pasa 1873-1874
Necib Bey 1874-1877
Ali Rıza Bey 1877-1883
smail Kemal Bey 1883-1887
Namık Bey 1888-1890
Ahmed Sevki Efendi 1890-1890
Ziya Bey 1891-1893
Mustafa Zihni Pasa 1894-1901
Bekir Pasa 1901-1903
Ferid Pasa 1903-1903
Rıza el-Salah Bey 1904-1905
Hakkı Pasa 1905-1905
Resid Pasa 1906-1906
Ali Osman Bey 1906-1907
Nüzhet Pasa 1907-1907
Esad Rauf Bey 1908-1909
Kâni Bey 1909-1910
Cemal Azmi Bey 1910-1911
Ali Osman Bey 1911-1913
Müfid Bey 1913-1913
Ali Seydî Bey 1913-1916
Resad Bey 1917-1917
Mondros Mütarekesinden Cumhuriyetin ilanına kadar (1918-1923) Bolu’da yönetim sekli, “Müstakil/Bagımsız
Mutasarrıflık” idi. Bilindigi gibi Mutasarrıflık, valilik ile kaza kaymakamlıgı arasında yönetim seklidir. Bolu
Mutasarrıflıgı veya Livasını ise “mutasarrıf” unvanlı kisi yönetiyordu. Milli Mücadele adını verdigimiz stiklal
Savasında görevdeki Bolu Mutasarrıfları sunlardır.
1.Abdülkadir Bey 1918-1919
2.Ali Haydar Bey 1919-1920
3.Nazım Bey (vekil) 1920-1920
4.Halil Bey 1920-1921
5.Ahmed Fahreddin Bey 1921-1923
1877-1878 Osmanlı Rus Savaslarında, Bolu, zmit ve Adapazarı büyük ölçüde göçmen akınına ugradı. Kısa
zamanda, Rumeli, Kafkasya, Dogu Karadeniz ve Anadolu’dan gelen insanlarla, Sefine-i Nuh’a benzedi.
Kafkasya’dan, Çerkesler/Gürciler ve Abazalar, Dogu Karadeniz’den Lazlar (Batum, Rize, Trabzon, Giresun ve
Ordu), Dogu Anadolu’dan, Ahıskalılar, Karslılar, Erzurumlular ve Erzincanlılar ki bunlara Bayburd ve
Gümüshanelileri de ilave etmek gerekmektedir. Kırım ve Romanya’dan göç edenlere Tatar denilmistir.
Düzce’de bir mahalle onlara aittir. Rumeli’den gelenler ise Arnavutlar, Bosnaklar, Bulgaristanlılar Düzce-
Adapazarı’nda iskan olundular.
Rumeli göçmenleri, evlâd-ı fatihân çocukları idiler. Bunlar vakti ile yeni feth edilen topraklara, Yıldırım ve Fatih
Sultan Mehmed zamanlarında iskan edilen Geredeli, Mudurnulu, Göynüklü, ve Taraklılardı. Lazlar da yine
Düzce, Eregli, Karasu ve Adapazarı dolaylarında yerlestiler. Düzce kasabası yakınındaki Dereli Tütüncüler
bunlardandır. Keza, Üskübi – Akçasehir arasındaki daglık yörede Kabalak- Heciz çizgisinde Lazlara senetle
yer verilmistir. Rize’deki, o zamanki tabirle, Lazistan’daki insanların Düzce yöresine getirdikleri, tasıdıkları
cografi isim Hemsin’dir. Düzce, Hendek, Akçasehir, Akyazı ve Adapazarı dolaylarındaki Kafkasyalı göçmenler
yeni hayata kendi kültürleri çerçevesinde hemen uyum gösterdiler. Elbuz Bey, Mehdi Bey, Esma Hanım,
Hasan Bey, Talustan Bey, Hacı shak gibi kisiler de II. Sultan Hamid devrinin Kafkasyalı ileri gelenleridir.
Bunlar saraya da akraba oldukları için, bununla her zaman ögünmüslerdir. Elbuz Bey’in kızı kbal unvanlı
Behice Hanımefendiyi örnek verebiliriz. Göçmenler, daha çok Düzce’nin gelismesinde etkili rol oynamıstır.
Sultaniye, Aziziye, Mecidiye gibi köyler Padisah ailesine duyulan sevgiden kaynaklanmıstır. Bolu ise,
yerlesmis ilk Türk boyları bakımından saf kalabilmistir. Yumrukaya, Bulgaristan’dan gelenlerin iskan yeridir.
Açma yolu ile Elmalık Köyünü kuranlarda Kafkas asıllıdırlar. Bolu Mutasarrıfları döneminde dikkati çeken
yönetici de smail Kemal Bey’dir. Daha sonraları Arnavutluk Devletinin kurucusu olarak karsımıza çıkan smail
Kemal Bey, Hisar çevresinde, Bolu içinde, köylerde, kazalarda imar hareketlerini devam etmistir. Kısa zaman
öncesine kadar kullanılan yolları ona borçluyuz. Sose (chauss’e) denilen modern yolu Bolu’ya kazandıran
odur. Trenin zmit’e kadar ulasmasından önce, bu kara yolları son derece önemli idi. Bolu, Bakacak, Darıyeri,
Kaynaslı, Üçköprü, Düzce sosesi ile eski Bagdat Caddesi artık eski önemini büyük ölçüde kaybetmistir.
Düzce, bir Alman gezgininin de vurguladıgı gibi Osmanlı ülkesinde Avrupa tarzı yapıya kavusmustu. Hükümet
binası etrafında, Büyük Cami çevresinde gelisen kasaba, Kiremit Ocagı, Mergiç sosesi ile Melen Çayına
ulastırılmıstır. Keresteden yaptırılan köprü, her zaman yolcuları bezdiren Melen üzerinde, anıtsal görünüse
sahipti. Kısla’ dan sonra daha kısa olan Nuhviran Bogazındaki yol, Hendek ve Adapazarı’ndan geçiyor zmit
ile stanbul’a ulasıyordu.
smail Kemal Bey, sadece karayolu ile ugrasmamıs, Bartın, Hisar Önü, Melen gibi akarsuları da inceletmistir.
Böylece, su yolu tasımacılıgı için de tesebbüsleri olmustur. Bolu insanı, her cephedeki savasa katılmıstır.
Plevne Savunmasında, Yunanistan-Teselya Harekatında Bartın, Göynük, Düzce ve Bolu rediflerinin
kahramanlıgı, kendisini arastıracak tarihçileri beklemektedir. I. Mesrutiyet daresi ile de tanısan Bolu, Meclis-i
Mebùsan-ı Osmaniye’ye, Kastamonu Vilayeti ile birlikte milletvekillerini göndermisti. Böylece yeni yönetime
katkısı olmustur. Vital Cuinet`ye göre Bolu’nun II. Abdulhamid devrindeki Kazaları: Merkez Bolu, Eregli,
Düzce, Bartın, Göynük, Gerede, Mudurnu, Hamidiye (Devrek) dir. Bu kazaların nahiyeleri Gökçesu, Amasra,
Çaga, Akçasehir ve Çarsamba (Seben) dır. Sancagın köy sayısı 1131, toplam nüfusu da 325.300′ dür.
II. Abdülhamid, koca bir imparatorlugu dagılmaktan kurtarma çabası içinde idi. Ancak, bu defa tebaa-ı sâhane
adı verilen Hristiyan unsurlar arasında kaynasma basladı ki bunlar arasında, Ermeniler ön planda idi. Rusların
ve batılı devletlerin destegi ile ekmegini, tuzunu yedigi Osmanlı’ya karsı, ihanete hazırlanıyordu. Bunun için
Hınçak ve Tasnaksotyun gibi partiler yasal ve yasal olmayan sekilde, Ermeni kimligini yasatmaya çalıstılar.
Çesitli nedenlerle Anadolu’nun bir çok yerinde yerlesmis olan Ermeniler ile Türkler arasında, II. Mahmut’ dan
önce herhangi bir ayrılık yoktu. Abdülmecid zamanında, ilk Ermeni ailesi Bolu’ya gelmis ve kasabada
yerlesmisti. Onları digerleri takip etti. Dogu Anadolu’da ki karısık vaziyetten hoslanmayan Ermeniler bu defa,
topluca batı yörelerine geldiler.
zmit’ de, Bahçecik ve Armas (Ermese) Aslan Bey ve Ovacık’ da; Adapazarı merkezinde, Sapanca’da:
Düzce’de, câdiye mahallesinde ve Bolu’da ise ılıca yolu üzerinde yerlestiler. Sanat ve ticarete alıskın
oldukları için, üst sosyal kurumlarda etki sahibi oldular. Köylere kadar giderek çerçi usulü ile zenginlestiler.
Bolu’da gündelik hayatta en etkin yapılardan biri de “Saat Kulesi” idi. Bu kule hakkında ilk bilgiye, Bozoklu
Osman Sâkir Efendi’nin 1810 yılına ait kaydında rastlamaktayız. Hatta, gezi izlenimleri, resimlerle
süslendiginden, Bolu sehri yanında müstakil bir saat kulesi de çizilmistir. A.D. Mortmann, 1856’da Bolu’ya
geldiginde Hisar’ ın üstünde ve batı ucunda bir saat kulesi görmüstür. Gezgin, kuleyi incelediginde, kitâbe de
görmüs ve 1836 tarihini okumustur. S. Eyice ise, bu tarihin dogrulugundan süphe etmekte, Osman Sâkir’ e
dayanarak, 1836’dan önce de var oldugunu ileri sürmektedir. Bolu Salnâmesinde de açık bilgi yoktur.
Burada”saat kulesi ile Muvakkithanenin tarih-i insâsı hakkında kat’i bir malumat yoktur. Resmi kayıtlar ve Ser’
i Sicillerde bu hususa dair belki resmi belgeye rastlanır. Söylenenlere göre, Saat kulesi ile Muvakkithane,
Sultan Mahmud zamanında bina edilmistir” ifadesine yer verilmektedir.
stanbul’da nesredilmekte olan Basiret Gazetesinde, 1877/1878 yılına ait haberde, Saat Kulesinden söz
edilmekte ve “Bolu Kasabasında Hisar diye söylenen tepe üzerinde eskiden insa edilmis ve üzerinde çanlı
büyük bir saat konulmus olan kulenin harap olmasından dolayı onarılması gerekmektedir. Eger, su sıralarda
tamir edilmez ise ileride daha da kötü duruma düserek, yıkılma ihtimali vardır. Böyle bir eserin ve özellikle
herkese hizmet eder bir yapının yıkılmaya yüz tutup da, bir takım insanların saat sesini isitmekten mahrum
olması câiz olmayacagından, bunun simdiden tamirine emir verilmesi gerekmektedir.
Bundan dört gün önce, gece saat 04 sularında bir yer sarsıntısı meydana gelmis, hamdolsun hafifçe
geçmistir. Her hangi bir zarar da olmamıstır” denilmektedir. stanbul gazetelerinde Bolu kaynaklı bir çok
habere rastlandıgına da temas edelim. Bu haberler Eregli, Mudurnu ve Bolu’ya aittir. “25 Ekim 1888’de,
meydana gelen fırtına, Eregli’de üzüntüye sebep olmustur. Kasabadan bize ulasan resmi haberlere göre,
gündüz saat onda fırtına baslamıs, bu sırada iskelede Sîr-Efsân Vapuruna kömür tasımakta olan kayıklardan
birisi batarak, içinde bulunan iki kisiden biri kurtarılabilmis ise de digeri yani Ali bogularak ölmüstür. Alaplı’da
da bir mavna batmıstır. Üç kisiden meydana gelen tayfası da bogulmustur. Bu sırada Eregli skelesi yakınında
tahminen 5000 kıyye kadar tuz yüklü olup, yükünü bosaltmak için nöbet beklemekte bulunan bir kayık dahi
batarak, sahilde yapılıp insaatı bitmedigi için içinde kimse bulunmayan iki katlı bir binada çarpma sonucu
yıkılmıstır”.
Mürüvvet Gazetesi, bu fırtına haberini Kastamonu Gazetesinden iktibas yolu ile sütunlarına almıstır. Sabah
Gazetesinde ise Mudurnu ile ilgili ilginç haber de Hükümet Konagı hakkındadır. “Mudurnu kazası Hükümet
Konagı bundan birkaç sene evvel yanmıs olmasından dolayı mahalli memurlar, zorunlu olarak, kiralanan bir
binada fakat çok rahatsız bir halde bulunmakta idiler. Bu kere , Bolu Sancagı Mutasarrıflıgının vilayet
makamına vukubulan resmi basvurusuna nazaran adı geçen kazada gayret sahipleri ve yardımseverlerin
harekete geçmesi ile yeni bir Hükümet Konagı yapılmasına izin verilmisti. Su ana kadar 100.000 krs. kadar
yardım toplanmıstır.” Eregli haberinde oldugu gibi Sabah Gazetesi de Hükümet haberini Kastomonu’ dan
almıs ve sütunlarında yer vermistir. Bolu’dan demiryolu geçirme çalısmaları oldugu kulaktan kulaga
zamanımıza kadar gelmisti. Haydarpasa’dan baslayan demiryolu önce zmit’e uzatıldı. Sonra, Hükümetin
aldıgı karar ile Eskisehir ve Ankara’ya baglandı. zmit, Sapanca, Arifiye, Geyve, Lefke ve Bilecik yolu ile
Eskisehir baglantısı saglandı. Adapazarlıların sürekli basvuruları sonucunda Sapanca, Arifiye, Besköprü
güzergahı ile demiryolu Adapazarı’na kadar getirildi.[1890] Resmi bir törenle açılısı yapılmıstır. Zaman zaman
gazete haberlerine göre bu demiryolunun Bolu veya Karadeniz Ereglisine uzatılacagı göze çarpmaktadır.
Ancak nedense gerçeklesemedi. Ama, 1890 ve 1891’li yıllarda gazeteler yine Bolu Demiryoluna ait haberleri
sütunlarına aldılar. Servet Gazetesi bu hususta su haberleri aktarmaktadır: “Üsküdar Mutasarrıfı Bahri Pasa
ile Mösyö Kaullas’ın Üsküdar’dan Bolu’ya kadar bir simendefer (Chemein de Fer) hattı temdidi imtiyazı
hakkında takdim egledikleri mukavelenâme ve sartname layihası rehin-i tasdik-i âli olması ile imtiyaz-ı
mezkurun mumaileyh Mösyö Kaullas namına Fermân-ı Âli sân’ ın tanzimi hakkında canib-i Bâb-ı Aliye evâmiri
lâzime ita buyrulmustur.” Bir yıl sonraki aynı gazete nüshasında, Bolu Demiryolu için sunlar ifade
edilmektedir: “Erkân-ı Harbiye Ferikân-ı Kirâmından Saadetlü Necip Pasa Hazretleri tarafından imtiyazı talep
edilmis olan zmit ve Diyarbakır hatt-ı kebiri hakkında stanbul Gazetesinin 29 Mayıs 1891 günlü nüshasında,
adı geçen hat zmit’ten baslayacak, Bolu ve Gerede-Osmancık, Sivas, Malatya ve Ergani yolu ile Diyarbakır’a
ulasacaktır”.
II. Abdülhamid’ in tahttan uzaklastırılmasından sonra yerine 1909’da V. Mehmed Resad Padisah oldu.
stanbul’da meydana gelen hareketler Bolu tarafından onaylanmadı. Merkez , Gerede ve Düzce’den
gönderilen telgraflarla, meclis-i mebusan-ı Osmâni nezninde uyarıda bulunuldu. Hürriyet havasının
beraberinde tasıdıgı particilik: O zamanki deyimiyle fırkacılık rüzgarı Bolu’da da az sonra etkilerini gösterdi.
ttihat ve terakkiciler yanında Hürriyet ve tilafçılar da Bolu’da, kazalarında teskilatlandı ve seçimlerde hayli
heyecanlı anlar yasandı.1912 seçimlerinde Abdülvahhab ve Seref, ttihatçı olmadıkları için Meclis’de yerlerini
alamadılar.
Teminat Gazetesindeki yazıları ile dikkati üzerinde toplayan Abdülvahhab, hem stanbul ve hem de Boluluları
aydınlatmaya çalısmıstır. Kâni Bey, Bolu Mutasarrıfı olarak, kendisini hissettiren imar faaliyetleri ile göz
dolduran bir yönetici idi. Mısırlızâde Aziz Efendi ailesinden olan Süleyman Kâni ( rtem), 1871’de dogmustur.
Selanik Usturumca, Rupçuz, Vodina, Darıdere, Ohri, Manastır kaymakamlıklarında çalıstı. Bu arada merkezi
Selanik olan gizli ttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girdi. 11. Mesrutiyet ile birlikte sansı açıldı. Cebel-i Bereket ve
Kayseri Mutasarrıflıklarında bulundu. Daha sonra Bolu’ya tayin edilmistir. Bolu’nun batısında, Tabaklar
Mahallesi ile Ugurlu Naib arasındaki yerde, halkın Saray dedigi meshur Hükümet Binasını insa ettirdi. Bunun
için kaleme aldıgı siir önemlidir.
“Adâlet oldu Terakki-i ttihad’la temam Cihân etdi, uhûvvet herim-i dâr-ı selâm Resâd Han’a dualar edildi ez dîl
ü cân El açdı barigeh-i Hakk’a Âlem-i slâm Zemân-ı ma’deletinde binası bu kasrın Olunca yümn ü serefle
ehin-i hüsn-i hitâm Yazıldı tâkına târih-i bi- sırrı bâ Bolu’nun Bu neh hükûmeti kıldı Kâni Bey itmam 30 Tesrin-i
evvel 1327 (Ekim 1911)” Kani Bey’den sonra Bolu Mutasarrıflıgına Cemal Azmi Bey getirildi. Bu sırada Balkan
Harbi basladı. Bulgarlar Çatalca’ya kadar ilerlediler. Onları durdurmak için canla basla çalısan askerler –
gönüllüler arasında Bolulular da vardı. 1914’de, Bolu Köyleri Seferberlik lanı ile bütün gençlerini cephelere
gönderdi.
Askerlik subeleri bu isimsiz kahramanlarla dolup tastı. Bolu’nun hemen yanı basındaki Urumsalar/Kılıçarslan
Köyünde de asker ugurlaması yapılıyordu. Seyyit Aga iki oglunu Mehmet ve Hasan’ı da yaslı gözlerler
ugurluyordu. Digerleri gibi bunlar da cepheye kostular. Vatan için çarpıstılar. Hasan sehit düstü. Mehmet ise
esir edilerek, Mısır’a sürüldü. Piramitler gölgesindeki akıl almaz ngiliz iskencesine dayanarak, bir gün,
ayrıldıgı Kılıçarslana dönebildi. Hasan için agıtlar yakıldı. Seyyit Aga memnundu. Bir oglu sehit düsmüstü.
Simdi o sehit babası idi. Bolu olsun, kazaları olsun hemen her köy, evinden bir fidanını yad ellere sehit
bırakmıstı.
Çanakkale, Galiçya, Yemen, Sarıkamıs, Arabistan, Suriye ve daha bir çok vatan kösesinde Bolu’nun seref
tabloları ebedi uykularını, mezar tassız bir toprakta uyumaktadırlar. Sonunda bozgun. Aç ve hasta halde çok
sayıda Mehmetçik çaresiz memleketlerine dönüyorlardı. Bazıları ormanda saklanıyor, gece yola devam
edebiliyordu. Bunlara da kıtlık ve açlık içindeki Bolulular, ellerinden gelen yardımı esirgememislerdir. Bolu’da
ise hala, ttihatçı-Hürriyetçi kavgası vardı. Ali Seydi Bey’den sonra Resad, ondan sonra da mutasarrıf olarak
Bolu’ya Abdülkadir Bey gönderildi. Artık bir devrin sonuna gelinmisti. Sancagın resmi organı Bolu
Gazetesinde bir haber herkesi saskınlıga ugratmıstı. Zira: “Mondros’ta, Mütareke imzalandı. Padisah da
onayladı.” deniliyordu.
XVII.Y.Y.da II.ABDULHAM D ve BOLU
Bolu, stanbul’dan tayin edilen ve kısa sürelerle görev yapan beylerce yönetildi. III. Murad’dan sonra, düzen
genelde bozulmaya basladı. Bunda beyler, askerler, devlete karsı çıkanlar, kadılar rol oynadılar. Ayrıca,
doguda ve batıda devam eden savaslarda da Bolu insanca ve ekonomik alanda bütün gücünü kullandı.
Devletin istedigi tahılı zamanında temin ve istenilen yerlere ulastırdı.
Celâlilerin de zaman zaman soguk nefesini ensesinde hisseden Bolu, Gerede ve Göynük, kötü günler
geçirmis ise de stanbul’un yetkisi ile eski günlerine dönebilmistir. lk örnegi IV. Murad olmaktadır. Bu Padisâh,
Revan Seferi dönüsünde, Gerede, Bolu, Dibektas, Mudurnu, Göynük, Taraklı ve Geyve yolunu kullanmıs,
Bolu topraklarını sereflendiren, Osmanlı gücünün ne oldugunu gösteren padisâh olmustur (1635). Sık sık
deprem afetine maruz kalan yerler arasında Bolu da görünmektedir.
Özellikle, 1668’de cereyan eden yer sarsıntısı, Bolu’da bir çok insan kaybına ve binaların yıkılmasına sebep
olmustu. Kuzey Anadolu deprem hattını etki altına alan olay, sadece Bolu’da degil, Gerede-Çankırı, Niksar,
Erzincan ve Erzurum’u da etkilemisti. Bolu’daki büyük camiler de zarara ugramıs ve hayır sever kimselerce
tamir ettirilme yoluna gidilmistir. Timurtas Pasa ailesinden Mehmed Bey’in insâ ettirdigi ve halk arasında Eski
Yeni Cami denilen ibadethane de büyük zarara ugramıstı.
IV. Mehmed devrinde, Bolu Beyi, Avusturya Seferi için istenen kuvvetlerle orduya katılmıstı. 1683’de, Bolulu
lakabı ile tanınan Mustafa Pasa, Hatice Sultan ile evlenmis ve saraya akraba olmustur. Baskent stanbul’un
tanıdıgı simalardan Mehmed Efendi, aslen Mudurnu’lu idi. III. Murad’ın sohbet çevresinden Râziye Kadın’ın
damadı oldugundan, Damad Mehmed Efendi diye söhret kazanmıstır. Çocukluk yıllarını Çepni köyünde
geçiren Mehmed Efendi, sonra stanbul’a gitti. Tahsilini burada tamamladı.
Bostanzâde Mehmed Efendi’ye baglanarak, 1577’de onun Anadolu Kazaskeri olması ile tezkireciligini yaptı.
Daha sonra Ümm el-Veled Medresesine atandı. Galata, Bursa, stanbul, Kahire ve Mekke kadısı memuriyeti
ile hizmet gördü. Bu arada, Anadolu, Rumeli Kazaskerliklerinde de vazife görmüstür. Fatih Camisinin Haliç
tarafında bulunan Sinan Aga Cami karsısında, kösede “Mudurnulu Damad Mehmed Efendi Darü’l-Hadisi’ni
kurmus, çok sayıda ögrenci yetistirilmesine vesile olmustur.
Rumeli Kazaskeri iken ma’zûl ve 1613’de vefat etmistir. Aynı egitim kurumunun bahçesinde topraga
verilmistir. Darü’l-Hadis bu gün mevcut degildir. Ayvansarayî, Seydizâde ve Ataî’nin kısa malumatı
çerçevesinde, Mudurnulu Damad Mehmed Efendi ve Darü’l-Hadis’i unutulmaktan kurtulmustur. XVII. yy.ın
tanınmıs bilginlerinden olan Kâtip Çelebi yazdıgı tarih ve cografya eseri ile çagına izler bırakmıstır.
Bartınlı Hamdi’nin de nakiller yaptıgı Cihannûma’da, Anadolu’nun anlatılısı sırasında “Fasl-i Der Livâ-ı Bolu”
baslıgı altında, su bilgiler verilmektedir. “Bolu, Anadolu Eyaletinde miyâne pâyedir. Ahalisi Türkmen ve
insanlıgı güzeldir. Sınırları: Doguda Kastamonu, kuzeyde Bahr-ı Siyâh (Karadeniz), batıda Koca- li ,güneyde
Hüdâvendigâr (Bursa) vardır.
Kazaları bunlardır: Üskübi, Eflâni, Eflâni-i Bolu, Eflakan, Akçasehir, Aktas, Amasra, Ulak Deresi, Oniki Divan,
Ulus, Ovayüzü, Samako, Taraklı Borlu, Taraklı Yenice, Kıbrıscık, Kızılbel, Pavli, Bender Eregli, Pencsenbih
nâm-ı Diger Zerzene, Bartan nâm-ı diger Oniki Divan, Tefen, Todur-ga Çihansenbih, Hisar Önü, Dört Divan,
Dirgene, Devrek, Zenzene, Zagfiranborlı (Safranbolu), Saray, Sihâbeddin, Konur Apa, Gocinos, Gerede,
Gökçesu, Gölpazarı, Mudurnı, Mengen, Viransehir, Yedidivan, Yılanlıca, Yenice-i Bolı, Yörükan-ı Bolı,
Yörükan-ı Taraklı”.
Bu durumda, Bolu Sancagı, Amasra’dan, Akyazıya, Göynük’e ve Ankara’ya kadar ki sahaları içine almaktadır.
Tapu – tahrir defterlerine göre, Bolu merkez kasabası da dikkati çeken yörelerdendir. Aslı Hatun, Gölyüzü,
Solakoglu Cami, Tursucuoglu, Hoca Bey, Hatîb, Karaçayır, Hacı lyasoglu, Ak Mescid, Tabaklar, Naib Ümid,
Karamanlı gibi on iki mahalleden meydana gelmektedir.
Kâtib Çelebi, “Evsâf-ı Bolu” da, kasaba hakkında sunları yazmaktadır: “Kâide-i Vilâyet sursuzdur ki, esvâk-ı
âmiresi ve müteaddid cevâmi ve hamamlar, medreseler ve hanları vardır. stanbul’dan altı merhaledir. Otuz iki
adet köyü vardır. Bunlarda bir cins fındık olur. Ona kısti/fıstı fınduk derler. Agacı, kestane agacı gibi gayet lâtif
yiyecektir ki, badem tadına benzemektedir. Tanesi fındık gibidir. Sehir, düz bir sahrada vâkidir. Etrafı
kûhistandır. Ancak dogu ve batısı açıktır. Üç hamam ve dört câmii, ki biri Semsi Pasa Câmii ve Karaçayır
Mahallesi câmiidir.
Dabbaglar (yukarıda Tabaklar diye isâret olunmustu) Câmii ve Gölyüzü Mahallesi câmiidir. Güney tarafında,
çifte sıcak sulu ılıcası vardır. Ricale mahsus olan germabe (Ilıca)’nin havuzu iki tanedir. Nisvân (bayan)
Ilıcasının suyu soguktur. Mudurnu Yaylalarından gelür büyük nehri vardır. Ki Gölpazarı ile Hisar Önü
(Ulusu/Filyos) kazaları önünde denize dökülür. Gölyüzü mahallesi ve arasında küçük bir gölü vardır ki onda
egri hasıl olur. Kamıs gibi bir ot köküdür. Bolu yakınında iki çesme vardır. Birisinin suyu çıktıktan sonra
sertlesir (tas olur). Birisinin suyu da tası eritmektedir. Ol çesmeye agaçtan tekneler komuslardır. Bolu’da
(üzüm) engür olmamaktadır.” Katib Çelebi, “kâide-i vilâyet sursuzdur” diye yazmaktadır.
Demek oluyor ki Bolu iç merkez olmakla, kalesinin bakımına gerek duyulmamıs ve Evliyâ Çelebi’nin de isaret
ettigi gibi tarihi ömrünü tamamlamıstır. Bundan önceki kale yapımları ve bazı kısıtlı bilgilerin ısıgı altında, Bolu
mükemmel bir kaleye sahipti. ç ve dıs kale ile surları, kuleleri göz alıcı idi. Kalenin etrafı su hendegi ile
çevriliydi. Ayrıca, kuzeydogu kısmında, yagmur suları ile hacmini artıran bir de göl vardır ki bunun hatırası son
zamanlara kadar Gölyüzü ismi ile devam etmistir. Çaga Gölü’ndeki “egri otu”, Gölyüzü’nde de mevcuttu.
Bolu’nun genis bir sekilde tanıtımını Evliyâ Çelebi’ye borçluyuz.
zmit seyahati esnasında Bolu’nun batısına kadar gelmis, Sakarya ve Sapanca Gölünden bahsederken,
kereste nakliyatı için Düzce Pazar’ın, Bolu’nun vaziyeti üzerinde fikir beyan etmistir. Evliyâ Çelebi, Trabzon
gezisi sırasında, bu defa Bolu’nun Karadeniz kıyısındaki kasabalarına ugramıstır. Kefken’den sonra, Melen
Agzı’nı geçen Evliyâ Çelebi’nin ilk anlattıgı yöre Kazak hücûmundan tahrib edilmis Akça Sehir’dir. Alaplı ve
Eregli gibi iskeleleri de kısaca tasvir etmekte, Hisarönü, Bartın ve Amasra’dan bahsetmektedir. 1645’de,
Erzurum’a giderken, takip ettigi yol üzerinde zmit, Sapanca, Hendek, Düzce pazarı, Üskübi, Bolu, Çaga ve
Gerede vardır.
Bu münasebetle Bolu için sunları yazmaktadır: “Üskübi’den dokuz saat uzaklıktadır. Kalesini Bursa tekfuru
yaptırmıstır. Topraklı yüksek bir tepe üzerinde dört köse harabe içinde, imârı çok küçük bir kaledir.
Anadolu’da Sancak Beyi tahtıdır. On dört zeâmet ve ellibes tımarı vardır. Çeribasısı ve alaybeyi vardır. Kanun
üzere atlıları ile iki bin sekiz yüz kılıç askeri bulunmaktadır. Bolu, Gökçesu, Sazak, Gerede, Dörtdivan ve
Yıgılca gibi nahiyeleri vardır.
Kadı ve yöneticiler adaletli davranmak zorundadır. Zira reayası üç günde istanbul’a gidip, sikayet ederek,
zalim hakimin hakkından gelirler. Yeniçeri serdarı, sipahi kethüdası yeri, nakib el-esraf-ı vardır. Her ne kadar
Türklük ise de ayan ve esrafı, tüccarı çoktur. Gerçekten mamur ve abadan bir büyük sehirdir ki, topraklı bir
dag arasındadır. Otuz dört mahalle, otuz dört cami vardır.
Üç bin kadar zarif binası mevcuttur. Bazı ailelerin evleri ve hanları kiremit örtülüdür. Pasa Sarayı, Semsi Pasa
Sarayı, Zülfikar Aga Sarayı da bakımlıdır. Camilerin en güzeli çarsı içindeki Mustafa Pasa Camii’dir”. Osmanlı
devresinde de Bolu zengin orman örtüsüne sahipti. Çam, kayın ve mese basta olmak üzere her türlü agaç
cinsi göze çarpıyordu. Bolu kerestesi, stanbul’da tanınmıstı. Bütün ahsap yapılarda bu kereste kullanılıyordu.
Ancak, sık sık meydana gelen yangınlar, Bolu’dan sürekli kereste nakliyatını devam ettirmistir. Öküz arabaları
ile zmit, Akçasehir, Alaplı, Eregli ve Bartın iskelelerine indirilen keresteler, yelkenlilerle stanbul’a
gönderilmekteydi. Akçasehir’de, hususi kereste depoları vardı.
Tahtalar burada ızgaralanarak kurutulur ve daha da sertlesmis, hafiflemis olarak stanbul piyasasına
arzedilirdi. Tersane-i Amire için en elverisli kereste yine Bolu ormanlarından temin edilmekte idi. Verdinar ve
serenler iç kısımlardan kesiliyor, Sakarya, Mudurnu Suyu, Melen, Filyos veya Bartın Çayı vasıtası ile denize
kadar tasınıyordu. Bartın, Eregli, Alaplı, Akçasehir, Kefken gibi merkezlerde kalyon insaası yapılmakta idi.
Tersane-i Amire’nin zmid ( znikmid) kolu için Bolu Konur Apa, Akyazı, Ab-Safi ve Sapanca Daglarından
kesilen keresteler, miri yani devlet ormanlarından görevlendirilmis öküz arabaları ile zmit Tersanesine
nakledilmekte idi.
Buna dair belgelere sık sık rastlanmakta bazı anlasmazlıklar için de ilgili merkezler kadılarının dikkati
çekilmekte idi. stanbul ve Saray’ın kömür, odun ihtiyacını da yine Bolu ormanları karsılamakta idi. Kömür,
meseden yapıldıgı için, bazen özel mese ormanları da vücuda getirilmistir. Diger taraftan kereste kesimi de
belirli kaidelere baglanmıstı. Miri ormanları yakan ve tahrip eden, açma yapan insanlara da sık sık
rastlanıyordu. Evliya Çelebi’nin ve bazı arsiv belgelerinin de vurguladıgı gibi orman ürünlerine baglı su yolu
tasımacılıgı da gündeme getirilmis ise de hayata geçirilememistir. Evliya Çelebi’nin gelis-gidislerinden de
anlasıldıgına göre, Bolu önemli yollar üzerinde bulunuyordu.
Sahil yolu, stanbul, Sile, Kefken, Karasu, (bazen Deniz Köy), Melenagzı, Akçasehir, Alaplı, Eregli, Hisarönü,
Bartın ve Amasra çizgisini teskil etmekte idi. Deniz yolculugu kolay olmasına ragmen fırtınalı havalarda tehlike
arz ediyordu. Baslıca sıgınaklar Kefken, Eregli ve Bartın Çayı agzı olmakta idi. Karadeniz’de bir çok yelkenli,
Kafkas ve Kırım hatta Rumeli sahillerinden yükledikleri tahıl vs. ile fırtınaya tutulmakta ve Bolu sahillerine
düsmekte idi. stanbul’dan Sinop ve Trabzon yolunu takip eden yelkenlilerin Bolu’daki yegane yön bulma
isareti Eregli’de Baba Burnundaki fener idi.
stanbul’un baskent olusundan sonra halkın Bagdad yolu adını verdigi ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında
islerlik kazanan kuzey yolunun baslıca ugrak yerleri sunlardı: stanbul, Üsküdar, Bostancı, Kartal, Hereke,
Gebze, zmit, Sapanca. Sapanca’dan sonra yol ikiye ayrılıyordu. Biri, Geyve’ye dönüyor Bolu veya Ankara’ya
ulasıyordu. Geyve, Taraklı, Göynük, Mudurnu, Bolu. Göynük’ten sonra hemen doguya Sakarya vadisine
dogru inen yol, Nallıhan, Beypazarı, Ayas üzerinden Ankara’da sona eriyordu. Göynük’den sonra Mudurnu’ya
oradan Aktas Bogazı ile Bolu’ya baglanan yol, kuzeyden geçen hat ile birlesiyordu. Sapanca’dan sonra,
doguya Akyazı ovasına giden yol. Sakarya ve Mudurnu suyunu asarak Akyazı’ya ugramadan Hendek
pazarına geçiyordu.
Egridere Vadisini asan yol, Melen Köprüsü geçildikten sonra, Düzce Pazarı oradan Üskübiye baglanıyordu.
Üskübü, Bakraz, Muncurlu, Üçköprü Derbendi., Kaynaslı’dan geçen yol Bolu Dagı dibindeki Darıyeri
hanlarından, zikzaklar çizerek 700m kadar yükselerek, Derbend’e gidiyordu. Bolu’ya kadar ova içinde uzanan
yol, Köroglu Derbendi, Çaga ve Gerede’de hep ormanlık arazi içinde kalıyordu. Bolu, XVII. yy. dan itibaren
kervanların geçtigi Erzurum ve Kayseri istikametine gidenlerin ikamet ettigi kasaba idi. Bu yüzden merkez ve
kazalarda büyük degilse de normal hanlara rastlanmaktadır ki çok azı zamanımıza kadar gelebilmistir.
Sapanca’da Rüstem Pasa, Hendek’de Mustafa Pasa, Düzce’de Semsi Pasa, Üskübi’de isimsiz, Darıyeri’nde
Semsi Pasa hanları göze çarpmaktadır. Göynük ve Mudurnu’da da büyük hanlar vardır. Rüstem Pasa’nın
kervansaray agının bir bölümünü de Mudurnu’daki Dibek Hanı teskil ediyordu.
XVIII. yy. da hala isler vaziyetteki Dibek Hanı, IV. Murad’ın sefer dönüsü civarında konakladıgı yapıdır.
Bolu’da da kiremit örtülü hanların varlıgından bizi Evliya Çelebi haberdar etmektedir. Yedi kadar han Semsi
Pasalılara aittir. Ayrıca hususi sahıslara ait hanlar da vardır. Bolu Bedesteni de bölgenin en büyük ticari
merkezi idi. Gerede ve Safranbolu hanları da Kastamonu’ya kadar yolcuların dinledikleri, kervanların da çesitli
gereçlerini karsıladıgı yerlerdi. Gerede-Ankara baglantısı ise basit bir yoldan ibaretti. Köylerin bir birinden çok
uzak olması, dagların yarısının ormanlık ve yarısının da yaylalardan meydana gelmesi, nedense pek ilgi
görmemistir.
Gerede’den üç dört konak sonra Yabanabad yani bugünkü Kızılcahamam vardı. Ancak, Kazan’a, sonra
Ankara’ya ulasabilmek için Bolu Dagı gibi arızalı Karga/sekmez Dagını asmak zorunlulugu vardı. Bolu
Hanlarının önde gelen örneklerinden biri olan Tashan Büyük Cami batısındadır. Bugün bile aynı özelligini
korumaktadır. Üstü demir kaplı kapısı ve kemerin solundaki kitabe ilk defa Bolu Vilayeti Salnamesinde metin
olarak verilmistir. A. Gökoglu Paphlagonia’sında günümüz alfabesi ile kitabeyi kamuoyuna sunmustur;
Bi-Avn’illâh Bolu sehrinde bu han oldu nev-icâd Ne vâlâ Yıldırım Han Camii kurbinde hos abâd Ser-bevvâb
Dergâh-ı mu’allâ meskenet-i pirâ Cenâb-ı hacı Abdullah Aga kıldı ânı imhâd Civâr-ı câmi’a evvelce sadırvan
akıtmısdı Dâhi muhtac olan nice mahalde çesmeler tadâd O, nev-mecrâya vakıf olmak için yapdı bunu ancak
lim ü kadr-i mutlak mükâfatın ede müzdâd Bu han-ı kargirin çün esasın kurdu nev uslûb ki kat odalar mergub
idüb nur-ı sem’aya isnâd Zeh-i me’vayi bi hemta içi dısı bütün ra’na Yukarı katı hem bâlâ eder nazaresi dilsâd
Bununla oldu sadani derun-ı sûk-ı Sultâni Veli gör eski Tas Han’ı bu hanın pâyine iftad Bu han’ın vasfını Alî
eden ni’met-i âli O da baninin ikbali, Hüdâ verdi ana irsâd Suyun buldurdı mecraya o vâlâ mahzen-i maye Bu
han’ın havzın ortaya alub, verdi safadan dâd Akar su dahil ve haric meta’ı bunda pek rayiç Hayat olsun
hemen var, iç, du’a-ı hayrla kıl yâd Alup bu güherin sırrın delüb takdı, bulıb yerin Bolu Pazarı’dır sirin bu han
oldu ana ferhad Erer kıldı o zû himmet bu sehr içre büyük ni’met Yola geçmisti rahmet-i peder mader kamu
ecdâd O zâtın maksadı sudur güzel mesreb güzel huydur Ezelden niyeti budur ki mecrâ görmeye ifsâd lâhi
sakla afâtdan bu sehri aksi hâletden Ahâli sin hasaratdan kederden eyle gel eb’âd Hitâm-i hâne kıldı Talibi bu
vasfla tarih Aceb nadide han oldu bu zibâ tarh-ı nev-bünyâd S e n e : 1219
Bu kitabeden Han’ın 1804’de, Serbevvab Hacı Abdullah Aga tarafından insa ettirildigi anlasılmaktadır. Otuz
altı odası vardır. 1952’den önce, Sirkecinin Mustafa Özen’in tasarrufunda idi. Bolu, dogudan batıya, batıdan
doguya kara ve deniz yolu ile giden gezginlerin geçtigi ve bu münasebetle tanıttıgı yerdi. Evliya Çelebi’den
sonra, Jean-Babtiste Tavernier, Richard Pococke (1740), Chevalier M. Otter, James Morrier (1808), Adrien
Duprê (1808) Bozoklu Osman Sakir (1810), John Macdonald Kinneir (1814), Sir Ker Porter (1819), Eugêne
Borê (1837), William Francis Ainsworth (1838 – 1840), Xavier Hommair de Hell, A. D. Mortdmann (1856),
George Perrot (1861), Walther von Diest (1886) ve Richard Leonhard (1903) gibi gezginler Bolu ve
kasabalarından geçmisler, bazen kısa bazen de genis bilgiler vermislerdir ki, resmi belgelerde olmayan
haberleri de onlara borçluyuz.
Bu gezginlerin temas ettikleri noktalardan biri de Bolu ayanlarıdır. III. Selim ve II. Mahmud devrinde etkinlikleri
görülen önemli ayanlar . Kolçakpasazade Hacı bey, Corazoglu Halil Aga, Emir Halilogulları, Ramazanzadeler,
Veliogulları, Kalınbacakogulları, smail ve Hasan Beyogulları, Küçük Haliloglu, Hendekçiogulları,
Topçuzadeler, Serhos Osman, Pasabeyzade Abdullah, Ali Molla, Çalıkzade, Haydudoglu, Tölemenoglu’dur.
Bolu, Üskübü, Akçasehir, Gökçesu, Eregli ve Gerede ayanları uzun zaman kendilerinden söz ettirmislerdir.
Ancak, bunların çogu Hüsrev Pasa’nın yöneticiligi sırasında ortadan kaldırılmıslardır. Genel olarak ayanlık
hakkındaki bilgiler Prof. Dr. Yücel Özkaya’nın arastırmasında ele alınmıstır.
Ayrıca, Bolu’daki resmi belgelerden faydalanarak, Midhat Kemal Bey, “Ayanlar Devrinde Bolu” da, bunların
faaliyetleri hakkında bilgi vermektedir. III. Selim ve II. Mahmud zamanında Bolu’da ve stanbul’da etkinliklerini
gördügümüz “Hacı Ahmed Ogulları” da, yeniliklerin en atesli taraftarı idi. Ne yazık ki stanbul’da meydana
gelen ayaklanmada, devlet yönetiminde yararı görülecek Hacı Ahmedoglu brahim, katledilmistir. Tarihçi
Sanizade, Hacı Ahmetoglu bahsinde, ondan ve meydana gelen olaydan bahsederken sunları belirtmektedir:
“Anadolu hanedanından olup, III. Selim zamanında gözdelerden biri olan mukaddemce stanbul’a celb ile
Dergâh- Âli Kapucubasılıgıyla benam ve büyük Mirahorluk payesiyle merbut stanbul’da görevli bulunan Bolu
Beyi Hacı Ahmedoglu, önceleri, Bolu’daki Asakir-i Sahane ve bina-ı kısla ve bimarhane hususlarına
mukaddem ve mu’in oldugu sebebi ile stanbul’da ekseri manav ve asçı ve gözlemeci ve biraz da muhtekir
olduklarından gasb-ı emvâl ibadıyla karargir mertebe-i vafiretle kesr Bolu Türklerinin kendüye gayz ve
adavetleri derkar olmagla, yedlerinde giriftar oldukta, kantere-i seyf-i dumardan velayet ve emrar eylediler”.
Böylece Seyyid brahim gibi önemli sahsiyet, ortadan kaldırılmıstır. 1821’de, Rum tercümanlarından stavraki
(Stavraki) Bey, büyük oglu da beraberinde oldugu halde Bolu’ya sürüldü. Ilıca’dan sehre dönerlerken önlerine
çıkan kimselerin hücumuna ugradılar ve bıçaklanarak öldürüldüler. Bu ise meshur Halet Efendi’nin karıstıgı
seklinde söylentiler kamuoyunu mesgul etmistir. 1840’da, Kapucubasılardan Hüseyin Bey, Gümrükçü
Osmanpasazade Edhem Bey ve Bolu Hanedanından Mehmed Aga, Bolu ve kazalarının muhassıllıgını aldılar.
II. Mahmud’un ölümünden sonra, Osmanlı tahtına Abdülmecid, Abdülaziz, V. Murad ve II. Sultan Abdülhamid
tahta çıktılar. Dünya meselelerinin iyice yogunlastıgı bir zamanda, Büyük Devletler arasında Osmanlının
hasmetini yasatmaya çalıstılar. Tanzimat ve Islahat uygulamaları Bolu’da akislerini buldu. Bolu idari
degisikliklere de sahne oldu. Kastamonu Vilayetinin bir sancagı, sonra müstakil Bolu sancagı sekline getirildi.
MONDROS’TAN CUMHUR YETE
1918 – 1923
Milli Mücadele ve Cumhuriyetin baslarında Bolu’yu temsil eden milletvekilleri, gerçekten zor bir dönemde
büyük imtihan vermislerdir. Bolu’daki parlamenter hayat, ilk anayasanın yürürlüge girmesi ile baslamıstı. II.
Sultan Abdülhamid ve V. Mehmed Resad dönemlerinde, Kastamonu; Müstakil Mutasarrıflık sonrası da Bolu
grubunu teskil etmislerdir. Milli Mücadele baslarında ise meclis mevcut olmadıgı için Bolu’nun milletvekili
yoktu. Fakat, Amasya’da, Mustafa Kemal Pasa – Salih Pasa görüsmelerinde, Meclis için seçimlerin yapılması
ve Meclis’in açılması kararlastırılmıstı.
Bu nedenle, Ali Rıza Pasa Hükümeti Dahiliye Nezareti kanalı ile Vilayet ve Mutasarrıflıklar’a gönderdigi
emirde, meb’us seçimlerinin yapılmasını istemisti. stanbul’daki Meclis-i Meb’usan-ı Osmani için Bolu’da da
genel gözetim altında seçimler yapıldı (Aralık 1919). Ocak 1920’de adı geçen meclis de Bolu’yu temsil eden
meb’uslar Tunalı Hilmi, Müfti Ahmed Tayyar, Nuhzade Mehmed Vasfi ve Yaver Cevad Abbas Bey’di. Tunalı
Hilmi, inkılapçı görüsleri savunan ve ttihad ve Terakki döneminde, Karadeniz Ereglisi kaymakamlıgı yapmıs
kimse idi. Bolu’nun köklü ailelerinden “müfti” diye tanınan Ahmed Tayyar (Çulha), Milli Mücadeleye kalben
inanmıs, kongrelerin vatanın kurtulusunda rol oynayacagı etkinligi önceden görebilmis sahsiyetti.
Mehmed Vasfi Bey, Bolulu Nuhzadelerdendi. Cevad Abbas Bey ise M. Kemal Pasa’nın çevresinden subaydı.
“Yaver” olarak söhret kazanmıstı. Bilindigi üzere, Meclis-i Meb’usan-ı Osmani’nin uzun olmadı. ngilizler,
stanbul’u Mart 1920’de isgal ettiler. Bazı parlamenterler de çesitli nedenlerle göz altına alınmaya baslandı. Bir
kısmı da Malta’ya sürüldüler. Mustafa Kemal Pasa, ngilizlerin tutumunu önceleri sezdigi için rapor almıs ve
stanbul’a gitmemisti. Baskent’deki elim durumu ögrendikten sonra, vilayet ve mutasarrıflıklara telgraf
gönderdi. Yeni seçimlerin gerekliligini vurguladı. Ankara’daki yeni meclisin adı Meclis-i Kebir-i Milli olacaktı.
Ancak bu isim Türkçelestirilerek, Büyük Millet Meclisi adını aldı. Bolu seçimlerinde, Nuhzade ile Ahmed
Tayyar Bey yer almadılar. Yeni listede göze çarpan isimler; Abdullah Sabri, Abdülvahhab, Fuad, Mehmed
Cevad, Mehmed Sükrü, Tunalı Hilmi, Nuri ve Yusuf zzed Pasa idi. Abdülvahhab Bey, Ankara’ya gitmedi. Az
sonra meydana gelen Ankara karsıtı grubun liderligini yaptı. Yusuf zzed Pasa, onun yerine Bolu milletvekili
olarak seçildi.
Ancak o da, Yunan Cephesinde iken vefat etti. BMM, 23 Nisan 1920’de törenle açıldı. Bolu ve kazalarınca
tebrik edildi. Dr. Fuad ve Derdli Gazetesi sahibi Sükrü Beyler Hüsrev Bey Hey’et-i Nasihasında oldukları için
Meclis açılısında bulunamadılar. Tunalı Hilmi Bey ise stanbul’dan Ankara’ya ulasamamıstı. Bu durumda,
Devrekli Abdullah Bey ile Düzceli Nuri (Aksu) BMM’nin kutsal çatısı altında olabilmenin zevkini yasamıslardır.
BMM’nin II. Dönemi 1923 – 1927 tarihlerini içermektedir. Yeni dönem için Bolu, BMM’de bes milletvekili
tarafından temsil edildi. Bu milletvekilleri Cumhuriyetin de ilk siyasi temsilcileridir. Bunlar: Falih Rıfkı (Atay),
Emin Cemal (Suda), M. Cevad Abbas (Gürer), Mehmed Vasfi (Nuhoglu), Sükrü (Gülez) dir.
Tunalı Hilmi Bey, Zonguldak Milletvekilligini tercih ettigi için Bolu listesinde görülmemektedir. Mutarekeden
Cumhuriyete, oldukça güç sartlar altında görev de bulunan mutasarrıf ve vekilleri: Ali Haydar (Yulug), Osman
Nuri, Nazım Bey, Halil Bey (Türkmen) ve Fahreddin Bey’dir. Nazım Bey vekil olup, asker kökenlidirler. Ali
Haydar Bey, Mütareke sonrası Bolu’ya gelmis ve görevine baslamıstır. Milli Mücadelenin basında, zmit’teki
meslektası Suad Bey gibi stanbul yanlısı tutum içinde idi. Mide rahatsızlıgı sebebi ile isleri oluruna bırakmıstı.
Ancak, M. Kemal Pasa’nın sert tutumu ile ileri gelen Boluluların da Kuvay-ı Milliye yanında yer almaları sebebi
ile politikasını degistirdi. Damad Ferid Pasa ile temasın kesilmesinden sonra, Bolu ve Adapazarı yörelerindeki
olaylar hakkında sürekli Hey’et-i Temsiliye Reisi M. Kemal Pasa’ya bilgi aktardı.
Seçimlerin emniyet içinde yapılmasına nezaret etti. Özellikle Düzce’deki emniyetin bozulması üzerine, Sıkı
Yönetim ilanı ve mahkemenin çalısması için gayret gösterdi. Mart 1920’de Bolu’ya gelen Celaleddin Arif ve
smet Bey grubunu kabul etti. Ankara’nın haklılıgını ve milli çizgideki rolünü bir kere daha ögrenmis oldu.
Düzce’de gelisen aykırı görüsleri yakından takip etti. Adapazarı’nda baslayan ve kısa zamanda Düzce’yi de
içine alan ayaklanma üzerine zor duruma düstü. 13 Nisan 1920’de, Ankara’ya karsı Düzce ayaklanıcılarının
harekete geçtigini telgraf ile ögrendi. Bir hata yaparak, Bolu Dagı’nda Düzceliler ile görüsmeye gitti. Bu
nedenle asilerce göz altına alında. TBMM’nin açık ve gizli görüsmelerinde, esir edilisine kadar cereyan eden
olaylar, onun kaleminden çıkmıstır. Düzceli Sefer, Abdülvahhab, Koç ve Maan Ali Beyleri yakından tanıdıgı
için, Sefer Bey’in konagında bekletildi. 27 Mayıs 1920’ye kadar tutukluluk hali devam etti. Çerkes Edhem
tarafından kurtarıldı.
Ankara, Mutasarrıflıgına son verdi ve baska yere atadı. Tabii, ayaklanma devam ettigi müddetçe, stanbul da
bos durmadı. Sivas’da iken adından bahsedilen ve M. Kemal Pasa’nın yakını biri tarafından kefil olunan
Osman Nuri Bey, mutasarrıf olarak gönderildi. Osman Nuri, ilk is olarak M. Kemalcileri yeren hatta bolsevik
oldugunu bile ileri süren ithamlarla dolu mektupları, Bolu ve kazalarında dagıttırdı. Bu mutasarrıf bir ara
cebhede de bulunmus, Düzce grubu ve Binb. Hayri Bey’in “Hilafet Ordusu”nu teftis etmisti. Osman Nuri Bey,
Kuvay-ı Milliye hareketinin basarı ile sona ermesi üzerine, hayatını kurtarmak için, stanbul’a kaçmıstır.
Cumhuriyetin ilanı sırasında, 150’lilikler listesine alınmıstır. Halil Bey, Nazım Bey’in kısa vekaletinden sonra
Bolu’ya geldi. kinci Düzce Ayaklanması bu mutasarrıf zamanında meydana geldi.
Halil Bey, kendisi tarafından kaleme alınan hatıratında Bolu Sancagındaki teftisleri, asker – yönetici iliskilerini
ve ahalinin ne suretle kazanılacagını, en ayrıntılarına kadar anlatmaktadır. O da, 1921 yılı içinde, bir yıl
hizmet gördükten sonra Bolu’dan ayrıldı. Fahreddin Bey, 1921 – 1923’de Bolu mutasarrıfıdır. Bolu için büyük
kazanç olan mutasarrıf, cephelerde ki vaziyeti yakından takip etmis, kendisine ulasan haberleri, zamanında
ahaliye basın yolu ile duyurmustur. Boluların cephedekilere yardımı organize eden, Mehmetçige içecek tütün
ve çorap, giyecek saglayan tutumu ile göze çarpmıstır. Ayrıca, M. Kemal Pasa ile yakın görüsmeleri olmus,
Adapazarı yolculugu sırasında Bolu’ya ugramasını can-ı gönülden istemistir. Tel görüsmeleri, Türkoglu
Gazetesinin 1921 ve 1922 yıllarına ait nüshalarında bahis konusu edilmistir. Mütareke sonrası ve Milli
mücadele döneminde, Bolu’da basın hayatı da oldukça hareketlidir. En eski yayın organı “Bolu” gazetesidir.
Mütareke, zmir’in sgali, M. Kemal Pasa’nın Erzurum ve Sivas Kongreleri, Heyit-i Temsiliye Reisi olarak
gönderdigi emirler, aydınlatıcı yazılar, Seçimler, Bolu’da Ankara’ya karsıt hareketlerin baslaması ve
sonuçlanması, Ali Haydar, Halil ve Fahreddin Bey’in idaresindeki merkez ve kazalara ait haberler, Bolu
sütunlarında yer almıstır. Geredeli Derdli’nin adı ile yayınlanan “Derdli” Gazetesi de, 16 Agustos 1919’dan
itibaren yayınlanmaya baslamıstır. Sahibi, lyaszade Sükri Bey’di. Derdli, ilk nüshalarında simsekleri üzerine
çekti. Zira, Mustafa Kemal Pasa’yı ve Kongrecileri açıkça destekliyordu. Düzce’den, hakkında Hey’et-i
Temsiliye’ye sikayet bile edilmisti. Mutasarrıflık Gazetenin Yayınını bir müddet tatil etti. Bolu hadiselerinin
bittigi andan itibaren yine, 1920, 1921, 1922 ve 1923 yıllarında da yayını sürdürdü. Gazetenin bu nüshaları,
Milli Mücadele için son derece önemli haberlerle doludur.
15 Agustos 1921’de ilk sayısı yayınlanan Türkoglu da Derdli gibi, samimi Ankara taraftarı yayın organıydı.
Sorumlu Müdürü Abdiagazade Mehmed Abdi olan Türkoglu, Gerçekte Akifbeyzade Midhat Akif Bey
tarafından nesrediliyordu. Bolu ve Dertli gibi, Türkoglu da, 1921, 1922 ve Cumhuriyetin ilk yılları için son
derece önemli kaynaklardan olmaktadır. Milli Mücadelenin ve Kemalist hareketin ilk ciddi karsıtı da “Kürsi-i
Millet” gazetesidir. Ekim 1919’a kadar yayını sürdürmüstür. Sahibi, Hürriyet ve tilafçı Emekli Kaymakam Kadri
isminde biri idi. Bolu’da, Mütareke sonrası, cemiyetlesme yoktu. zmir’in isgali üzerine, Müdafaa-ı Hukuk
Cemiyeti çalısmaları baslatıldı. Trakyalı imzası ile yazıları Derdli’de yayınlanan Dr. Fuad (Umay) ve
vatansever arkadasları, bu cemiyetin temellerini attılar. Bu cemiyet, hızla kazalarda da teskil edildi. Düzce,
Eregli Akçasehir, Bartın, Mudurnu ve Gerede’de de Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti, belirlenen esaslar dahilinde,
Bolu’nun talimatı çerçevesinde faaliyette bulundu.
Hey’et-i Temsiliye ve sonra Ankara’daki BMM’nin çalısmalarında, Bolu Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti’nin de
mühim katkıları olmustur. Bolu ve kazalarındaki olumsuz hallerde bile cemiyet üzerine düsen görevi fazlası ile
yerine getirmistir. Derdli’nin 7 ve 14 Haziran 1920 nüshalarından ögrenildigine göre, “Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti”nin yapısı söyleydi: Üyeler : Belediye Reisi lyaszade Hakkı Dava Vekili Ali Saib
Hastahane Bas-Tabibi rfan Seyh Nurettin Efendi Sultani (Lise) Edebiyat Ögretmeni Seref Leblebicizade
Ahmed Efendi Tüccardan Kutucuzade zzet Efendi Dava Vekili esraftan Vehbi Esraftan Rıfat Gazetenin bir
baska haberinde ise su yazıya rastlanıyor: “Bolu Müdafaa-i Hukuk Riyasetine ase Müdir-i Sabıkı Midhat
Kemal Beyefendi intihab ve tayin kılınmıstır.” Midhat Kemal de aydın, ayanlar devrinde Bolu’nun yazarı,
herkesin saygı gösterdigi bir kimse idi.
zmir’in Yunanlılarca isgali üzerine Bolu Basınında kamuoyunda, tepkiler ortaya çıktı. Redd-i lhak Cemiyetinin
paralelinde toplantılar düzenlenerek, Yunanlılar ve arkasındaki tilaf Devletleri kınandı. Selim Sarıbay’ın da
isaret ettigi gibi Mudurnu’da da tel’în mitingi düzenlendi ve 17/30 Mayıs 1919’da, stanbul’daki Padisah
Hazretlerine su telgraf gönderilmistir; “Devlete sadık uyruklarınız büyük sessizlik ile olayları izlemekte oldugu
bu elemli günlerde Paris Barıs Konferansınca, milli haklarımızı koruyucu kararlar bekler iken vatanımızın en
kıymetli bir parçası olan zmir ve çevresinin Yunan Hükümeti tarafından adaletle bagdasması kabil olmayan
ilhak mahiyetinde isgal gibi aksi sonuç vermesini görmekten derin bir heyecan içindeyiz. Tahtınızda sarsılmaz
bir iman ile baglı olan biz vatan evlatları hislerimizi bu ugurda her bir fedakarlıgı yapmaya hazır oldugumuzu
ifade ve arz ederiz.
Belediye Baskanı : Hakkı Müftü : Ahmet dare Meclisinden :Hasan Kadri Salih stanbul Hükümetinin aldıgı
garip kararlardan biri de tehcir konusu idi. Bu arada, basta Midhat Bey olmak üzere bazı kisiler, Bolu ve
Düzce’deki Ermeni olaylarından sorumlu tutuldular. Dahiliye Nazırı Vekili adına Müstesar imzalı bir yazıda,
Ahmed Refik adında biri hakkında 9 Mayıs 1920 tarihli Komisyon-ı Mahsus kararında sunlar belirtiliyordu:
“Tehcir suçundan dolayı Sıkı Yönetim Mahkemesince bes sene müddetle hapse mahkum edilen Bolu Asker
Alma Dairesi Baskanlıgı yazıcılarından Ahmet Refik Efendi’nin görevi sırasında ve yer degistirme (tehcir)
sıralarında Ermenilere iyi davranısı si’ar edinmis ve bir çok zavallıyı muntazır oldukları kötü sonuçtan
kurtarmaya çalısmıs oldugu anlasılmıstır.” Yazının bu bölümünde, Dahiliye Nazırı Vekili Müstesarının ileri
sürdügü konular “tehcir”, “kötü davranma” “masum Ermenilerin kurtarılması!” gibi hususlardan
bahsedilmektedir.
tilaf Devletleri kontrolü altındaki ve yanlı davranısları olan bir yönetimden baska bir hareket beklenemezdi.
Ayrıca, tehcir/yer degistirme, keyfi kararla alınmıs degildi. Hükümetin çıkardıgı kanun ile uygulama
baslatılmıstı. Özellikle Dogu Anadolu’daki yer degistirme isi, Bolu’daki gibi, Ermenilerin aleyhine degil lehine
idi. Ermenilerin göç ettirilmesi sırasında keyfi davranıslar olmamıstır. Her yetkili gibi Ahmet Refik bey de,
üstlerinden aldıgı görevi hemen yerine getirmistir. Nezaretin yazısının sonunda da sunlar ifade edilmektedir:
“O, suçsuz oldugundan, iyi halinin görülmesinden, ngiltere Siyasi Temsilciligi nezdinde harekete geçilmesi
gerekmektedir. Böyle bir izin için de makamınızın uygun görmesi lazımdır.” Bolu, Mart 1920’de, yine
karamsarlık havası içinde idi. ngilizler stanbul’u isgal etmis, bununla da kalmayarak, Meclis-i Meb’usan-ı
Osmani’yi kapatmıslardı. M. Kemal Pasa’nın talimatı ile yeni meclis için seçimler yapılması Mutasarrıflıktan
istendi.
Dr. Fuad, Devrekli Abdullah, lyaszade Sükrü, yeni seçimde Bolu’yu Ankara’da temsil edeceklerdi. Biraz önce
de Celaleddin Arif ve smet bey grubu, Adapazarı, Hendek ve Düzce yolu ile Bolu’ya ulastılar. Celaleddin Arif,
o sırada kapatılan meclisin baskanı idi. Padisahla yapılan görüsmeden sonra, Anadolu’ya geçmisti. Kafilede
bulunanlar Seyh Ata Efendi, Saffet Bey, Çerkes Resid, Ali Fuad Pasa’nın babası smail Fazıl Pasa, brahim
Süreyya Bey idiler. Mutasarrıflık, Belediye ve Sultani’yi ziyaretten sonra Celaleddin Arif Bey kafilesi Aladaglar
yolu ile Eskisehir – Ankara demiryolu’na ulasmıslar, trenle 3 Nisan 1920’de Ankara’ya varmıslardı. Düzce
Kaymakamı, askeri yetkililer ile Ali Haydar Bey, 8 Nisan 1920’de, durumun iyice bozuldugunu Ankara’ya
bildirdiler. Düzce’nin Köprübası Ömer Efendi köyünde toplanan asiler, Padisah Hükümet, Seyhülislamlık
makamının fetva ve fermanları ile, Ankara’ya cephe alarak, ilk is olarak, Düzce’yi bastılar.
Küçük direnisler sonrasında kasabada hakimiyeti sagladılar. Ali Haydar Bey son bilgileri Ankara’ya aktardı.
Bununla da yetinmeyerek, ayaklanma liderleri ile görüsmeye gitti. Bolu Dagı’nda tutuklanarak, Düzce de göz
altına alındı. Sefer Bey kaymakam, digerleri de kasaba yönetiminde çesitli görevleri üstlendiler. M. Kemal
Pasa, BMM’nin açılmasına yakın zamanda Düzce ve Bolu’nun kötü duruma düsmesine seyirci kalamazdı.
Önce, ögüt yolunu denedi. Sonra, bazı askeri kuvvetleri Bolu üzerine gönderdi. Ögüt kurulu, Hüsrev Bey
baskanlıgında, Lazistan (Rize) Mebusu Osman Bey, Bolu mebusları lyaszade Sükrü ve Dr. Fuad Beylerden
meydana gelmisti. 18 – 20 kisilik kafile ile yola çıkıldı. Yabanabad ve Gerede civarındaki Danismendler
köyünde birer gece kalındı. Ertesi gün, Gerede dısında, Kör Ali’nin baskanlıgındaki Gerede asilerince ele
geçirildiler. Hüsrev Bey, hayatını, tesadüfen kurtardı. Gerede’de göz altında iken, Yarbay Mahmut Bey’in
Hendek dısında Sarıbayırlarda sehit edildigini ögrendiler.
Devrek’ten Bolu’ya sevk edilen 32. Kafkas Alayı da Bolu dısında hile ile etkisiz hale getirilmisti. Hüsrev ve
Mahmut Beylerin durumu açılıs hazırlıklarını tamamlamıs olan BMM için sok tesiri yapmıstır. Az sonra,
zmit’ten Düzce’ye dönen asi lideri, kafilenin Düzce’ye naklini emretti. Hüsrev Bey ve arkadasları Çaga,
Çaydurt, Bolu, Boludagı yolu ile Düzce’ye götürüldüler. Yolda iken beyaz bayraklı ve iman yenilemesi
yaptırılmıs askerler, memleketlerine gidiyorlardı. Hüsrev Bey ve arkadasları bir gün hapishanede, sonra
karsısındaki Hürriyet ve tilaf Partisi binasında göz altına alındılar. Erzurumlu Yzb. Avni Bey, Mehmet Bey’in
24. Tümen subayları da aynı yerde idiler. Bunlar, Düzce ve Hendek olaylarını Hüsrev Bey’e bildirdiler.
Ayaklanma, kuru otlar gibi tutusmus halde hemen her yere yayılmıstı. Hendek, Adapazarı, Akyazı, Düzce,
Bolu, Gerede, Mudurnu kontrol altına alınmıs, Ankara ile haberlesme de kesilmisti.
Yabanabad, Nallıhan çizgisinde de Ankara’ya dogru yayılıs yakındı. Marmaranın güneyinde de durum
Anzavur yüzünden hiç de iyi degildi. stanbul, Hilafet Ordusu adında milis gücü kurmus, zmit Mutasarrıfı
brahim Hakkı ve arkadaslarının idaresine bırakmıstı. Binb. Hayri de aynı görevle Düzce’ye geldi ve Abad
Cephesine gitti. Anzavur, Balıkesir de, Çerkes Edhem kuvvetleri karsısında tutunamadı ve agır bir darbe yedi.
ste bu sırada Ankara, O’nun ve Ali Fuad Pasa’nın, Adapazarı üzerine yürümesini emretti. Çolak brahim ve
Esref Çetesi, Göynük ve Mudurnu hattında, asileri durdurdu. Refet Pasa’nın da Mudurnu’ya gelmesi ile Abad
Cephesinde çarpısmalar hızlandı. Milli kuvvetler, bu hatta Düzceli asi grubu durdurdu. Çilimlili Mehmed Aga
aracılıgı ile gelisen bir olay da Düzce’de cereyan ediyordu. zmit’ten dönen Sefer Bey, Hüsrev Bey ile
görüsmeyi kabul etti. Gizli toplantı sonunda Ankara’nın haklılıgı kabul edildi.
Bir gece gizlice Düzce’den ayrılan Sefer-Hüsrev, Abad Cephesinde, Refet ile görüsmeyi temin ettiler. Bulanık
Sözlesmesi ile fiili isyana son verildi. Hüsrev Bey, Mudurnu’ya gitti ve Refet Pasa ile birlikte oldu. Sefer bir iki
adamı ile Düzce’ye döndü. Bu sırada, Mudurnu ve Bolu harekatı da baslatıldı. Geyve’de, Adapazarı’nda milli
kuvvetler denetimi ele aldılar. Ali Fuad Pasa, Adapazarı’nda kaldı. Çerkes Edhem, 27 Mayıs 1920’de Düzce’yi
dört bir yandan sararak, kasabayı ele geçirdi. Ankara’nın kabul etmemesine ragmen, Sefer, Abdülvahhab,
Koç Beyler, asılarak idam edildiler. Bolu’dan da yakalanan bir çok kimse, bu arada eski mebus Abdülvahhab
da idam edildi. 30 Mayıs 2 Haziran 1920 harekatı ile Bolu ve Gerede de asilerden temizlendi.
Ali Fuad Pasa, genel af ilan etti. Nazım Bey Bolu’da, mutasarrıf vekilligine ve komutanlıgına getirildi. Bolu
ahalisi, Nazım Beyin ve az sonra gelen yeni mutasarrıfın idaresinden memnundu. Müretteb Tümen teskilinde
gönüllüler hemen Nazım Beyin komuta altında birlesti. 19 Temmuz – 23 Eylül 1920’de, tedip hareketi devam
ettirildi. Nazım Bey, Sarı Edip Efe, Halil Bey, sonunda duruma hakim oldular. Bursa ve zmit’i ele geçiren
Yunanlılar da yeni bir Bithynia yaratmanın hayali pesinde idiler. Yerli Rum ve Ermenilerle isbirligi yapan
Yunanlılar, Kuvay-ı Milliye ile Sakarya boylarında küçük çapta mücadeleler yaptılar. Bolu, Düzce ve
Hendek’deki kumanda merkezlerinden idare edilen kuvvetlerimiz Yunan çarpısmalarında, zafer kazandılar.
Böylece, muhtemel bir Yunan isgali Düzce ve Bolu’da yasanmadı. Bolu, Sakarya Meydan Savası, Kütahya
mücadelesi ve Afyonkarahisar dolaylarındaki ölüm kalım savaslarına insanca yardımlarda bulundu. Manevi
olarak da ordumuzun zaferi için camilerde içten dualarda bulundular. Derdli, Bolu ve özellikle Türkoglu
gazetelerinde ordumuzu destekleyen yazılar yer aldı. 9 Eylül 1922’de, ” lk Hedefiniz Akdeniz’dir leri”
komutunu sonuçlandıran ordumuz, zmir’e girdi ve hükümet konagına sanlı bayragımızı çekti. zmir’e giren
kahramanlar arasında Bolulular da vardı.
Nalbant Ahmed Usta, ne gibi zorluklarla Afyon İzmir yürüyüsünü gerçeklestirdigini, o günleri yasarcasına
anlatmaktaydı. Alasehir, Salihli, Turgutlu, Nif ve Manisa’daki insanlık dısı vahsetleri de görmüs, Yunan’ın
gaddarlıgını elemli bir dille ifade ederek, bizlere aktarmıstır. Büyük Zafer sonrası, Mudanya Mütarekesi
imzalandı. Lozan’da, tilaf Devletleri ve TBMM’si arasında çetin müzakereler yapıldı. 1923’de, 29 Ekimde,
Cumhuriyet ilen edildi. Bolu, bu yeni yönetim sekli ile tanıstı. Biraz önce gerçeklestirilen seçimlerle BMM’ne,
temsilcilerini gönderdi. Cumhuriyet’le, Bolu’da yeni bir devir baslıyordu.

error

Enjoy this blog? Please spread the word :)