AUGUSTE BOPPE'UN KALEMİNDEN 31 MART VAKASI

Yazı: CATHERINE BOPPE-VIGNE

Augııste Boppe ismi, Osmanlı tarihiyle ilgilenenlere şüphesiz yabancı gelmeyecektir. 18. yüzyılda İstanbul’u tasvir etmiş olan ressamların detaylı bir şekilde incelendiği 18. Yüzyılda Boğaziçi Ressamları isimli kitabı,1 bu konuda yazılmış en kapsamlı eser olarak bibliyografyalarda hâlâ yer almaktadır. Burada Augııste Boppe’ıı değişik bir kimlikle, İstanbul’daki Fransız sefaretindeki müsteşarlık ve başkâtiplik görevi çerçevesinde, tarihimize 31 Mart Vak’ası adıyla geçmiş olan 13 Nisan 1909’da başlayan olayların bir tanığı olarak göreceğiz. Karısına yazmış olduğu mektuplar sayesinde, bir Fransız diplomatın kaleminden bu “karşı devrimi” neredeyse “naklen” izleme fırsatını yakalamış oluyoruz.


Catherine Boppe-Vigne tarafından Reme d’Histoire DiploMATİQUE yayımlanmış bu makalenin esasını teşkil eden mektupların çevirisini olduğu gibi yayımlıyoruz. Bayan Boppe-Vigne’in Fransız okurları göz önünde tuta-

 

 

31 Mart Vakası, İdamlar

 

Peıa, 13 Nisan 1909 Salı1
Size Pallavicini’nin2 akşam yemeğinden bahset-meyeceğim, zira bugün daha önemli şeyler oldu: Tıpkı temmuz ayındaki gibi hiç beklenmeyen bir ihtilal patladı.
Bu sabah saat sekiz buçukta Türkçe gazetelerimi okuyan okutman bana “Korkuyoruz, askerler başlarında subayları olmadan ellerinde silahlarla sı-ralar halinde İstanbul tarafına gidiyorlar, her yerde korkunç bir panik var” dedi.
Hemen Bay Cuinet’ye3 haber verdim ve bütün sabah haber peşinde koşmakla geçti. Gerçekten de bir ihtilal bu; ülkeyi dine bağlı olmadan yöneten ve hoşa gitmeyen reformlar (devlet memurlarının maaşlarının ve padişahın tahsisatının azaltılması gibi) gerçekleştiren Komiteden4 hoşnutsuzluk duyan askerler ve softalar gösteri yapmak için İstanbul tarafına inmişler. Meclis ve Sultanahmet meydanlarında toplanıp sadrazamın,5 harbiye nazırının6 ve Meclis Reisi Ahnıed Rıza’nın7 istifasını istiyorlar. Bu sırada Komiteye sadık birlikler de Seraskerlikte8 toplanıyorlar. Öğleyin iki taraf karşı karşıya geldi. Peıa’da büyük hareketlilik var ama panik yok. Baş-larında onbaşılar ve çavuşlarla düzenli sıralar halin-de hiç aralıksız geçen ve İstanbul tarafına doğru gi-den askerlere bakıyorlar.

Niyazi Bey (at üstünde) gönüllülerle birlikte Taksini Kışlası önünden geçerken.

ıak kaleme aldığı, 1909 olaylarının evveliyatını ana hatla- rıyla aktardığı sunuş ile, dergimiz okurları için “malumu ilam” niteliğindeki bazı dipnotlarını yayımlamıyoruz.
t. Aııguste Boppe, Laspeiııtıvs du Bosphore au dix-btliliéme siècle, Paris: Hachette, 1911. Bıı kitap Catherine Boppe-Vigne tarafından resimli olarak tekrar yayımlanmıştır (Paris, 1989). Augııste Boppe bundan başka şu kitapların da yazarı ve derleyicidir: Correspondance inédile dıı comte d’Avuu.x (Claıııle deMesmes) arec son pére Jean-Jacques de Mesmes,
S de Roissy (1627-1642>, Journal du congres de Munster (1643-1647), par François Ogier, aumônier du comte d’Auaux: Journal et correspondance de Gédoyn “le Turc”, consul de France a Alep (1623-1625), Les introductems des ambassadeurs ( 15>S’5-1900), Les vignettes emblématiques sous la Révolution.
2. Catherine Boppe-Vigne, “La contre-révolution turque d’avril 1909, d’après la correspondance d’Auguste Boppe (1862- 1921) diplomate français en poste a Constantinople “, Revue d’Histoire Diplomatique, 1994, s. 193-221.
Bu sabah gelmiş olan Steeg’le9 ve mebus kar-deşiyle birlikte yemek yiyip onlardan haberler almak üzere Ceıcle’e10 gittim. Biıbiıiyle çelişen çok sayıda rivayet var. Emir Aıslan11 gelip masamıza oturdu, sinirli görünüyor, ama yine de Komitenin kazanacağına inanıyor. İstanbul tarafına geçmek üzere bizden ayrıldı.
Saat ikiden altıya kadar haberler açıklığa kavuştu. Ordunun bütünü hareketten yanaymış; Selanik’teki avcı birlikleri onlardanmış ve Seraskerlik birlikleri de ortak tavır almışlar. Hükümet gösterilerin baskısıyla istifa etti. Kâmil’in12 sadrazam ve Nâ- zım’ın13 harbiye nazırı olacağı söyleniyor. Aslında gerçek durum ancak yarın sabah belli olur.
Şimdiye kadar hiçbir olay çıkmadı; askerler “Pa-dişahım çok yaşa” diye bağırıyorlar. Umarız bununla yetinirler ve taşkınlık yapmazlar. Altı ay önce İzzet14 ile Selim15 nasıl aranıyorlardıysa şimdi de Komite üyelerinin arandığı söyleniyor. Zavallı Emir Aıslan ise İstanbul tarafında öldürülmüş, onu çok benzediği Temin gazetesi başyazarı Hüseyin Cahid sanmışlar. Bir-iki subayla onun dışında başka öldürülen olmamış. Zavallı Emir, o kadar zeki ve ince birisiydi ki!

Bursa’da toplanan Meşrutiyet yanlısı gönüllüler, 31 Mart Vakası

Bu akşam İsmail Cenani’yi16 bize yemeğe çağırdım. Tabii gelmedi; Siegfıied’i17 kabul ettim ve şimdi elçinin18 bayan M. ve Feer’lerle19 briç oynamasından yararlanarak size bunları yazıyorum. İstanbul tarafından zaman zaman muazzam nümayiş sesleri geliyor, bunlar çeşitli kışlalardan, hatta çevredeki yerlerden harekete katılmaya gelen askerleri karşılarken atılan naralar. Bu askerler bütün gece ve yarın ne yapacaklar? Umarım onlara bir sadrazam verirler de sakinleşirler.
Türkleri bilirsiniz, şu ara bizimle meşgul olmuyorlar, bu ihtilal sadece kendileriyle ilgili ve kanımca Avrupaiılar için çekinilecek bir şey yok
U
İyi ki çocuklarla birlikte burada değilsiniz, yoksa onları dışarı çıkartmamanız için size yalvarmak zorunda kalacaktım. Onlarla beraber geri döndüğünüz zaman her şey sakinleşmiş olacak, tabii eğer Komite yeniden ufak bir ihtilal başlatmaz ve Kâmil’in yerine başkasını geçirmezse. Burası sahiden çok şaşırtıcı bir ülke; ne sürprizlerle dolu; böyle olayları açıklayabilene şaşarım. Dün akşam Rıfat Paşa’larla20 birlikte Pallavici- ni’lerde yemek yedim; kendilerine o kadar güveniyorlar ve gerçekten o kadar kopuklar ki.
Akşamın on bir buçuğu: Mektubuma ara verdim; ateş sesleri yeniden başladı, İstanbul tarafında korkunç çatışmalar oluyor. Salvo ateşler ve sanırsam mitralyöz sesleri de duyuluyor. Küçük çocukların burada olmaması gerçekten de daha iyi bence. Briç partisine ara vermek zorunda kaldık, madam M. evine nasıl dönecek? Elçilikte mi yatacak? En trajik olayın bile komik yanları vardır, bu briç partisinin sona erme şekli de bunlardan biri.
Sabahın bir buçuğu: Ateş sesleri yarım saatten fazla sürdü, daha sonra da çok uzun süre tek tek ve çok sayıda atış sesleri geldi. Büyük bir telaş var, tüfek ve cephane aranıyor. Komşular elçiliğe sığındılar. Sonra, saat ikiye doğru yanında bir manga askerle devriye gezen bir subay elçiliğe uğrayıp şöyle dedi: “Korkmayın, bir şey yok. Askerler sevinçlerinden havaya ateş ediyorlar. Padişahımız onlara bütün istediklerini verdi ve onların sözlerini müşir Edhem Paşa’ya21 iletti ve onu harbiye nazırı yaptı.”
Nitekim sahiden de kısa bir süre sonra Peıa caddesinden, İstanbul tarafından gelen ve havaya ateş eden askerler gördük, ayrıca önde bando sıra halinde yürüyenler de vardı! […]
Dün gece gerçekten ne olduğunu belki yarın öğrenebiliriz. Her halükârda sıradan saatler geçirdi-ğimiz söylenemez!
Peıa, 14 Nisan Çarşamba
Uyandığımda İstanbul hâlâ yerinde duruyordu! Biraz tedirginlik var, çünkü insanlar duyulan savaş seslerinin bir sevinç gösterisi olduğunu anlamıyorlar. Askerler başlarına yeni bir sadrazam geçmesini sağladılar, bu da Tevfik Paşa;22 müşir Edhem Paşa harbiye nazırlığına getirildi. Komite dağıtıldı; gazeteler bugün çıkmadı, ne bozgun! […]
Peıa, 17 Nisan sabahın sekiz buçuğu Cumartesi
Size çarşamba günü Orient Express vasıtasıyla, salı gündüz ve salıyı çarşambaya bağlayan tarihi gece cereyan eden olayların bazılarını anlatmıştım; şimdi anlatmaya devam ediyorum.
Çarşamba sabahı oldukça büyük bir panik vardı. İstanbul tarafının görünüşü iyi değildi ve 1896’daki gibi çeteler ortalıkta dolaşıyordu.23 Başlarında subay olmayan askerler gruplar halinde geçmeye devam ediyorlardı; subayların akıbeti hakkında çok çeşitli rivayetler dolaşıyordu ve şehrin her tarafında askerler havaya ateş ediyorlardı. Birkaç çatışma da oldu ve arada bir askerlerin neşesine kurban gidenlerin toplandığını da gördük.
Öğlen yarımda Continental’de o akşam Sela- nik’e geri dönecek olan Steeg’le görüştüm.
Öğleden sonra şehirde yine aynı görüntü ve yine aynı silah sesleri. Ama fazla zaman geçmeden, bir sadrazam (Tevfik Paşa) ve bir harbiye nazırı (Edhem Paşa) atanmış olduğunu ve birinci kolordunun komutanlığının Nâzım Paşa’ya verildiğini öğrendik. Bu iki general kışlaları, meydanları dolaştılar, askerleri kışlaya soktular ve saat sekizden itibaren ateş sesleri kesildi.
Perşembe: Bakanlık yerleşti, meclis toplanır gibi oldu ve ne olup bittiği anlaşılmaya başlandı. Birkaç aydır çok çalışan astsubaylarda ve askerlerde içten içe bir hoşnutsuzluk, 1908 devrimini yapmış olan kurmay subayların olayların dışında tuttuğu alaylı subaylarda bir hoşnutsuzluk, kurmay subayların kendi adamlarıyla yeteri kadar temasları olmayışı ve onların göreneklerinden ve dinsel geleneklerinden uzaklaşarak fazla kırıcı davranıyor olmaları…
Medis’in dini makamlara gelebilmeleri için bir önceki dönemde unutulmaya yüz tutmuş olan sı-navlardan geçmelerini zorunlu kılmak istediği sof-taların hoşnutsuzluğu, İttihat ve Terakki’nin önde gelen şeflerinin din konusundaki ilgisizliklerinin ulemada yarattığı hoşnutsuzluk…
Komiteye düşman olan bir gazetecinin öldürül-mesinin24 uyandırdığı telaş, basında bu konuda başlayan ve Komite üyeleri hakkında söylenmek istenen her şeyin söylenmesine imkân veren sert polemik şehzadelerin ve hükümdarın tahsisatının azaltılması konusunda Komite üyelerinin geçen cu-martesi günü meclise verdikleri teklifin Yıldız’da ve hanedan çevrelerinde yarattığı hoşnutsuzluk…
Bunlar yeterli sebeplerdi. Bilinmeyen, askerlerin nasıl harekete geçtiği ve sundukları şikâyet listelerini onlara kimin verdiğidir. Bütün hareket sözde Kanun-i Esasi ve din adına yapılmıştı. Ulema Kanun-i Esasi’ye uyulacağı konusunda yemin etmekte, tek amaçlarının dinsiz ve haysiyetsiz kişileri iktidardan uzaklaştırmak olduğunu söylemekte. Bence bu kulağa hoş gelen açıklamalar şekilci olmaktan öteye gitmemektedir ve iki-ıiç gün içersinde bütün bunların sizin kim olduğunu tahmin ettiğiniz kişi25 tarafından “tezgâhlandığı” ve Kanun-i Esasi’nin tehlikede olduğu ortaya çıkacaktır.
Çarşamba ve perşembe günleri Jön Türklerin arasında tam bir dehşet esti. Bütün liderler pek belli olmayan biçimlerde ayrıldılar. Bu hareketi kuvvet kullanarak bastırmak istediği ve salı sabahı bu işi yapmaya kalkıştığı için askerler tarafından aranan general Mahmud Muhtar26 kaçmayı başardı. Ama pek çok genç subay tehdit altında; bazıları öldürüldü; bunlardan birisini Du Chaffault27 dün kurtardı; bunun ayrıntılarını ileride anlatacağım. Pek çok Türk jurnal rejiminin yeniden başlamakta olduğunu düşünüp gidiyorlar; vapurlarımız böyleleıiyle dolu.
Cuma: Şehir çok sakin; hâlâ birbirinden kopuk birkaç olay var. Buna karşılık sinirler henüz gergin. Ne söylentiler çıktığını ve insanların bunları nasıl tekrarladığını tahmin bile edemezsiniz. Etrafımız bizden haber isteyenlerle kuşatılmış ve bunu sağla-makta zorlanıyoruz; çünkü biz onlara ne desek onlar Selanik’in bombalandığından, İngiliz filosunun gelmekte olduğundan, Rus zırhlılarının Boğaz’da bulunduğundan, ulemanın basit Boxeı’lar gibi cihat çağrısında bulunduklarından, başkente bağlı birliklerle Makedonya birlikleri arasında savaşın her an çıkabileceğinden eminler; bu garip hikâyelerini anlatırlarken de ceplerinden bahçelerinde veya taraçalarında buldukları kurşunları çıkartıp gös-teriyorlar. Hepsi de ölümden döndüklerini söylüyor ve İstanbul tarafındaki büyük çarpışmaların cereyan ettiği gece duydukları heyecanı anlatıp duruyorlar. Ne hayal gücü! Ama, gerçekte cereyan etmiş olan da her türlü sahte haberin ortaya çıkmasına yol açmaya yetiyor.
Anadolu’da durum çok kötü, burada olanlar öğ-renilince orasının da karışacağı kesin; Mersin yakı-nındaki Adana’da Türklerle Ermeniler arasında ça-tışma çıkmış, daha sonra yağma, kundaklama ve kırım olmuş. Bay Godaıd28 oralarda ve çok da merak ediyorum.
Beyrut’ta zavallı Emir Aıslan’ın öldürülmesi Dürziler arasında gerginlik yaratmış. Nihayet Make-donya’da büyük hareketlilik var: Bu bölge burada meydana gelen değişikliği kabul etmeyebilir. Şimdiden bazı birliklerin İstanbul’a yürümeye başladıklarını biliyoruz, ama adamları burada olduğu gibi, ulemanın sözünü dinleyip subaylarını yüzüstü bırakmazlar mı?
Görüyorsunuz epey ilgi uyandıracak bir durum var. İnsanın bu kadar çok işi olması ne sevindirici, ama bütün bunların sizin bildiğiniz kimse tarafından bu kadar kötü yapılmış olması pek yazık. Dün size yazamadım: […]. Bütün gün bir tek boş anım olmadı. Akşam yemeğinden sonra da Siegfried’le birlikte şifre çözmemiz gerekti […].
Merak etmeyin. Etrafınızda kileri yatıştırın. Ga- ııvain’e,29 Gaulis’e30 ve Taigny’ye31 iki nıektııbıınva dayanarak biraz bilgi verin.
[…]
Pera, 19 Nisan 1909 Pazartesi
Size Orient’la32 gelişigüzel bir birkaç satır yollu-yorum. yarın sabah Romen [postası] aracılığıyla daha ıızıın yazma hakkım bakidir. Durum tersine döndü. Makedonya ordusunun gelişi öyle bir etki uyandırdı ki, gericilik girişimi sona ermiş gibi gözüküyor. Yarın Niyazi ile Enver burada olacaklar. Her şeyin sorunsuz cereyan edeceğini sanıyorum. Ne güzel bir macera! Bildiğiniz kimsenin zaferi uzun sürmedi. Bu belirleyici bir fırsattır, Taigny’nin
o kadar istediği değişikliği yapmak gerekiyor.
Olaylar geçen yılın temmuz ayında olduğundan çok daha hızlı bir şekilde cereyan ediyor; başka yerlerde birkaç haftada veya birkaç ayda yaşanan burada bir günde yaşanıyor. Size 13 tarihindeki hareketten, Komitenin bozguna uğramasından, Yıl- dız’ın dostlarının iktidarı yeniden ele geçirmelerinden bahsettim. Gazeteler tavır değiştirmişlerdi, eski rejimin üslubunu takınmışlardı; her tarafta jurnalcilerin yeniden ortaya çıkmakta olduğu hissediliyordu. I Iiç kimse konuşmaya cesaret edemiyordu, Komiteyle yakından veya uzaktan ilgisi olanlar üzerinde gerçek bir terör vardı. Bu son aylarda düşüncelerini özgürce açıklamış olanlar söyledikleri birkaç laf bahane edilip ortadan kaldırılmaktan korkuyorlardı ve nitekim liberal fikirlere sahip oldukları veya Avrupa tarzı bir eğitim aldıkları bilinen subaylar birbiri ardına öldürülüyordu.
Cemil Bey33 vapura binmeyi başardı; general Muhtar Paşa tam zamanında kaçtı […]; M. Aziz3/| vapura binmeden önce bizden sığınma hakkı istedi. Bay André Fallières’in35 mihmandarı öldürüldü. Bir yandan bu olaylar, bir yandan da askerler arasında çıkan küçük kavgalar sonucunda sokakta birbirinden ayrı olarak işlenen cinayetler belirli bir panik havası yaratıyordu. Halk eski rejimin bu işten galip çıkacağından emindi ve buna sevinenler de vardı.
Ama Selanik uyumuyordu. Cumartesi ve pazar günleri Makedonya’dan tıpkı temmuz aynıdakiler gibi telgraflar aldık. İkinci ve üçüncü kolordu kendi kazananları olan Kanım-i Esasinin korunmasını istiyorlardı.36
Harekete geçtiler. Önce bımun blöf olduğu sanıklı. ama bütün taburlarının yola çıktığı, düzenli ve disiplinli bir şekilde İstanbul’a birkaç fersah mesafeye kadar geldikleri öğrenilince ve Kanım-i Esasinin korunması için garanti isteminde bulundukları haberi alınınca buradaki manzara değişti.
Meclisteki mebuslara yeniden güven geldi; daha önceki günler meclise gelmeye cesaret edemeyen pek çok mebus artık görünür oldular. 13 Nisandaki hareketi yapmış olan arslan askerler ve softalar hakkında üç gün boyunca göklere çıkarıcı yazılar yazan gazeteler bu sabah askerlerin pişmanlık duyduklarını, softaların kınanması gerektiğini yazıyorlar ve aralarından en fanatiğindeki makale şıı sözlerle bitiyor: “Yaşasın Niyazi, yaşasın Enver!” Çünkü temmuz ayının bu iki kahramanı İstanbul‘un kapılarına dayanmış dürümdalar ve lıeı-
kes tir tir titriyor. Ne olacak? Yaklaşmakta olan ordu Kanıı n-i Esasiden başka bir şey istemediği ko-nusunda yemin ediyor ve subayları yabancılara hiçbir güçlük çıkarmayacakları konusunda güvence veriyorlar. Onlara inanıyorum ve 13 Nisanda başarıya ulaşmış olanların çok büyük bir şaşkınlık içinde olduklarından hiçbir şeye direnmeyeceklerine de inanıyorum.
Tabii Ferahlar telaş içinde; Pangiri•37 bavullarını hazırladı; ama nereye gidecekti, Prinkipo’ya38 mı? Yoksa Pera Palasa mı? Bayan V. her akşam gelip elçilikte kalmaya hazır. Korkudan çıldıracak gibi olanlar da var -ne kadar saçma sapan söylentilerin yayıldığını bilemezsiniz. Bıı telaşın sürmesi iyi olmaz; ben herkesin de çıkarı için krizin bu gece, ya da en geç yarın çözülmesini istiyorum. Niyazi ile Enver ne istiyorlar? Kayıtsız şartsız teslim olunmasını mı, tahttan feragat edilmesini mi, tahttan indirilmesini mi, intihar etmesini mi? Yakında öğreniriz. En ciddi insanlar bile bu tahminlerin hepsinin olabileceğini düşünüyorlar ve bugün saat dörtten beri bunlardan birisinin gerçekleşeceği belirtiliyor. Devlet memurları size bir fetvanın hazırlanmakta olduğunu ve sultanın hal edildiğini bildiren şeyhülislamın39 bu kararının her an çıkabileceğini söylüyorlar. Bunun, ayın 13’ii akşamı, 14’ünde ve 16’sına kadar morali o kadar bozuk olanlar için nasıl bir zafer olduğunu siz düşünün, Bay Constans’m40 ulu arkadaşının•*1 akıbeti hakkında ne gibi fikirler yürütmekte olduğunu düşünmeyi de size bırakıyorum.
Bütün bunlar çok çekici ve sizin de burada bütün bu heyecanları benimle paylaşmanızı ne kadar isterdim. Hiçbir tehlike yok, ama yine de yakında buraya gelince bu heyecanlardan siz de payınıza düşeni alacaksınız, çünkü bütün bu hikâye birkaç hafta içerisinde sona eremez. Burada olup bitenlere bir de taşrada olanları, konsoloslardan gelen bir yığın telgrafı, M. C.’yi neler yapılacağını öngörmeye, kimlerin kabul edileceğine, haber araştırmak için nerelere koşııştıı- rulacağına dair telgrafları da eklerseniz, niçin sizi öpmek için dahi bir dakikam olmadığını anlarsınız. Beni tek dinlendiren şey sizin mektuplarınız oluyor; mektuplarınız benim pek çok teessürümü gide-riyor. Bununla birlikte M. C.’yi bir ölçüde hareketlendirmeyi başardım; ondan artık neredeyse hiç ayrılmıyorum. Fedakâr bay I.edoıılx42 tıpkı benim gibi, şu anda elçilikte işlerin mümkün olduğunca iyi gitmesi için çaba gösteriyor.
Çok şükür cumartesi gününden beri küçük Dubail43 da aramızda ve telgrafları halletmek açısında bu yardım tam zamanında çeldi.
I…I
Sabah Bayan Tinayre44 ve Mireille Dubııfe- Constans ailesi geldiler […].
Sah: Bu gece beni kimse uyandırmadı, bu sabah olayların ne durumda olduğunu bilemiyorum. Gece aklığımız son haberlere göre, Kanun-i Esasi yanlıları harekete geçmek için kendilerine daha takviye yollanmasını bekliyorlarmış (üç-dört tren). Ne olacağını bugün göreceğiz.
[…]
Pera, 20 Nisan 1909 Salı
akşamın beş buçuğu
Bugün beklemeyle geçti: en akıl almaz söylentiler dolaşmaya devam ediyor ve insan ne olup bittiğini anlayamıyor. Kendisine “başkenti kuşatma ordusu” adını vermiş olan ordu ilerlemeye devam ediyor; şu anda San Stefano’ya45 ve Yılclız’a giden tepelere on beş bin kadar asker gelmiş olduğu tahmin ediliyor. Askeri trenler gelmeye devam ediyor, bir sürü insan gidip askerlerin kamp kurdukları yerleri ziyaret ediyor ve şahane bir disiplin olduğunu anlatıyor.
Bu sabah başkumandan Hüseyin Hüsnü (benim tanımadığım biri) iki tane bildirgeden binlerce dağıttırdı: Bunlardan birisi başkentteki askerlere yönelikti ve onları Kanun-i Esasiye sadık kalacaklarına yeniden yemin etmeye ve kendilerini 13 Nisan olaylarına sürüklemiş olan gerici casusları ihbar et-meye çağırıyordu; öteki bildirgeyse İstanbul sakin-lerine yönelikti ve gerek yerlilerin gerekse yabancıların canlarının ve mallarının güvence altına alın-masına yönelik bütün önlemlerin alındığı ve alınacağı konusunda teminat ve söz veriyordu.
Bu sırada sarayda neler oluyor? Bunu bilen yok.
Garnizondaki birlikler ne düşünüyorlar? liilen yok. Hükümet ne yapıyor? Hükümetin .şaşkına döndüğünün herkes farkında!
Demin Rıfat Paşa elçiliklere Beşiktaş açıklarında demirli Türk gemilerinden birisinin süvarisinin birlikler gelmeye başlayınca elçilikleri topa tutacağını söylediği imzasız bir mektubun içeriğini bildirdi; bu mektubu ciddiye alıp almayacağını bilemeyen hariciye nazırı korkudan titriyordu.
Tıpkı 1896’daki gibi; o zaman da elçilikleri kor-kutmak ve böylece sultana biraz zaman kazandır-maya çalışmak amacıyla aynı söylentiler çıkartılmıştı. Kuşkusuz Bayan Rıfat’ın eskiden olanlardan haberi yok, bunun için de kocasının paniğe kapılmasına sebep olmuş!
Padişahın karşı koyması pek şaşırtıcı olur. So-kakta, Babıâli’de, Cercle’de herkes tahttan feragat edeceğinden veya hal’ edileceğinden bahsediyor. Herkes kulağını kabartmış yüz bir pare top atılmasını bekliyor. Acaba bugün mü olacak, yoksa yarın mı? Elimdeki bilgilere göre bir tahminde bulunursam, bunalımın cumaya kadar çözülmesi gerekiyor.
Gaıılis’in burada olmadığına o kadar üzülüyorum ki. Ne yazışmalar yapardı. Gazetelerin neler anlattığını merak ediyorum; dört gündür elimi De- bats’ya46 veya Temps’ya47 sürecek vaktim olmadı. Mektuplarıma dayanarak Gaıılis, Gauvain ve Ta- igny’ye bütün bu olayların bazı ayrıntılarını nakledin.
[…]
Saat yediden sekize kadar padişahın direneceğine dair yeni söylentiler geldi. M. C. bundan pek memnun gözüküyor, Lacıoix48 bu işten padişahın galip çıkması için yüz para vereceğini söylüyor! […1 Saat dokuz buçukta elçinin yanma çıktım. Albay Banmamı49 da oradaydı ve gündüz kuşatma birliklerinin arasında yapmış olduğu gezintiyi anlatıyordu. Onun dediğine göre, söz konusu birlikler yarın akşam Eyüp’le Tatlı Sular50 arasına, perşembe akşamı da Yıklız’ın karşısına varacaklarmış. Onun gördüğü generaller çarpışma olmayacağını belirtmişler; Selanik komitesiyle hükümet arasında görüşmeler olmuş. Makedonya birlikleri muhtemelen yarın veya öbür gün talep ettiklerini, yani şimdiki garnizonun başkentten uzaklaştırılmasını, garnizonun mevcudunun azaltılmasını vb elde etmiş olacaklar. Bu albay çok hoşuma gitti. Ama onun birliklerin konumu hakkında verdiği bilgileri bizim Delon’dan51 elde etmiş olmamız gerekirdi, aıııa o hiçbir zaman hiçbir şey bilmiyor.
Sonra I.edoulx da geldi. Komiteyle hükümet arasında görüşmeler olduğunu o da doğruladı. Ko-mitenin kazanacağı kesin ve bu iş muhtemelen çarpışma olmadan gerçekleşecek. Padişahın karşı koymasından artık söz edilmiyor ve elçiliklerin topa tutulacağı hikâyesini herkes alaya alıyor, oysa saat dörtte bu hikâyeye inanan çoktu. Bu konuşmalar olurken Dııbail ve Siegfıied deşifre edilmiş telgraflar getirip gidiyorlar. Durmadan yeni telgraflar geliyor. Adana’da büyük tehlikelerle karşı karşıya kalmış52 olan bay Godard’ın tehlikeyi atlattığını öğrendik; yarın Mersin’den buraya gelmek üzere vapura binecekmiş
Peıa, 21 Nisan Çarşamba
Saat yedi buçuk, çok güzel bir hava var, bu güzel ve sakin havada bizim bir ihtilal yaşamakta oldu-ğumuzu söylemek zor. Bana İkdam’ın Fransızca baskısı, dolayısıyla liberal partinin organı olan l’Indepen- daııl gazetesini getirdiler.
Bu gazete ayın 14’ünde ve 15’inde Jön Türk komitesi-nin bozguna uğramasına pek sevinmişti. İki gündür daha sakindi. Bu sabah, öteki dört Türk gazetesi gibi zafer naraları atıyor, zira Makedonya ordularının toplamından daha Jön Türk. Palinodie [eski söylediklerini inkâr etme] kelimesinin anlamını merak ediyorsanız /’Indepetıdaut okuyun! […]
Bugün öğleden sonra halk uydurdu durdu; bütün gün boyunca her türlü açıklama yapıldı, her türlü tahminde bulunuldu, olacaklar bilindi, ama hiçbir şey olmadı. Kuşatma ordusu hâlâ şehrin kapılarında ve padişah hâlâ Yıl- dız’da. Bütün kâhinler ve haberciler şaşırmış durumda. Kimileri Makedonya ordusunun geri çekileceğini ilan ediyor. Gerçekteyse görüşmeler yapılıyor ve bu da zaman alır herhalde. Çözümün ne olduğunu ancak yarın öğrenebiliriz. Bekleyelim.
Üçüncü kolordunun öncü birliklerinin55 kamp kurduğu yer olan San Stefano bir gezinti yerine dö-nüşmüş durumda i…].
Oradan gelen birkaç kişi Ahmed Rıza’yı ve par-tinin etkili mebuslarını orada gördüklerini söylüyorlar, Enver Bey de oradaymış, etrafı kalabalıkmış ve tezahürat yapılıyormuş. Kamuoyunda her şeyin barışçı bir şekilde sona ereceği kanısı gittikçe yaygınlaşıyor, bugün öğleden sonra Peru’daki o panik havası yoktu. Sabahleyin yine pek çok kişi kaçtı ve sandık yüklü arabalar gördük (Büyükada o kadar kalabalıkmış ki, ekmek sıkıntısı çekiliyormuş); güven ortamı yeniden oluşmaya başlayınca sokaklar birden bire canlandı ve bu akşam Pera caddesi kalabalıktı. Ne acayip bir millet.
i…]
Yeni gazete okuyucumdan size bahsetmedim; bu işi bana Havas ajansındaki Bay Maury’nin tavsiye ettiği bir Ermeni yapıyor. Birkaç aydır birçok yabancı muhabiri olan gazeteleri okuyor ve bu işi çok kolay ve çok akıllı bir şekilde yapıyor. Adı Bay Logotheti54 olan bu kimse bana çok şey öğretiyor ve saat dokuzda büroma iyice bilgilenmiş bir şekilde çıkıyorum. Yarın kendisini bayan Tinayre’a takdim edeceğim. Bu zavallı kadın pazar akşamı şaşkınlık içinde buraya geldi, Ah-med Rıza için gelmişti ve hiç de sırası değildi! Belki birkaç güne kadar gezisinin amacını gerçekleştirmeyi başarır. Her gün saat beşte kaldığı otele gidiyonım; iki kere de onu Moiz’le birlikte dolaştırması için kendisine Hakkı’yı verdim. Yarın sizin evinizde İsmail Cenanı ve Siegfried’le birlikte öğle yemeği yiyecek,
i.. .] ‘
22 Nisan Perşembe
Dün akşam, ordunun örgiitleyicisi olan üçüncü kolordu komutanının başkentin teslim olma şartlarını belirlemek üzere buraya geleceğini öğrendik.
[…]
Bu perşembe sabahı hiç haber yok. Sadece başkent ordusunun yavaş yavaş boyun eğdiğini biliyoruz, ayrıca Beşiktaş önünde demir atmış olan ve geçtiğimiz son dört günde Jön Türkleri pek tehdit eden dört Türk zırhlısının Boğazın dışına çıkartılacaklarını öğrendik. Bu, Makedonya ordusunun talep ettiği önlemlerin uygulanmaya başlanması demektir. Meclis-i Mebusan’ın ve Ayan’ın San Stefano’da toplantıya çağrılacaklarını da biliyoruz ve böylece Makedonya ordusunun göbeğinde toplanacak bir meclisin ne kararlar alacağını da merak ediyoruz. Halk çok asabi olmaya başladı; bir türlü gerçekleşmeyen olayları beklemek herkesi sinirlendiriyor.
!…]
Sabahtan akşama kadar Türkiye’nin her tarafın-dan telgraflar yağıyor. Saat dörtte gemiler gitti; bu bir başarı!
Ne yazık ki İskenderun civarında iki Lazarist rahip çok tehlikedeymiş. Otorite yok, hükümet yok. Akbes’de büyük bir felaket olmasından korkuyorum. Zavallıları 1896’da Bay Cambon55 kurtarabilmişti. Tekrar böylesi tehlikelerle karşılaşabileceklerini sanmıyordum. Saat altıda burada San Stefano meclisinin padişahın hallini istediği söylentileri dolaşmaya başladı. Yeteri miktarda bilgi alamıyoruz, zira Bay Constans tercümanların oraya gitmelerini yasakladı. Bu meclisi Ahmed Rıza ile Ayan reisinin birlikte yönettiği sanılıyor. Sahiden Reşad’ı V. Meh- med adıyla tahta çıkaracaklar mı? Akşam yemeğinden sonra Bay Maııry bıınu doğruladı. Ama sadrazamı saat dokuzda görmüş olan Bay Ledoulx diyor ki, yani… aslında bir saat konuşmasına rağmen hiçbir şey söylemiyor ve ben bu akşam da yarın ne
olacağını bilmeden yatmak zorunda kalacağım. Kimileri selamlığın y a p 11 m aya ca ğ ı n ı söylüyor, kimileri de Reşat’ın başkanlığında yapılacağını söylüyor,
Abd ü 1 h a m i d ’ i n c u ni a namazına gidip her za-mankinden daha büyük bir tezahüratla karşılanacağını söyleyenler de var. […].
Pera, 23 Nisan Cuma
Her şey şirazesin- den çıktı. Öğleyin şeyin düzeldiği açıklandı, üstelik de sadrazam56 tarafından. Hemen Paris’e telgraf çektik. Askerler razı olmuşlar ve padişah yerinde kalıyormuş. Sekiz gündür yaşanan belirsizliğin sona ermesinden herkes memnun.
Saat yedide Eyüp’iin üstlerinde, Davutpaşa’da çarpışmalar olduğu ve Makedonya birliklerinin bu gece kuvvet kullanarak İstanbul’a girecekleri söyleniyor! Bu cuma günü akşamın yedisinde durum böyle. […]
Saat yediyi çeyrek geçe: Bay Ledoulx şehirden Bayan Pissaıd’la57 Bayan Delon’u çocuklarıyla birlikte aldatıyor. Lacroix San Stefano’dan geldi, meclis toplantısına katılmış ve birçok kimseyi görmüş. Orada durum sakinmiş, hiç kimse İstanbul’un bu akşam olduğu gibi savaş meydanına döneceğini düşünülüyormuş bile.
Ben ise Cercle’de Gabriel Noradungyan Efen- di’yle58 öğle yemeği yedini; bana varılan anlaşmadan çok memnun olduğunu, bir gün önce birliklerin şehre girmesinden, girerlerse de hiçbir direnişle karşılaşmayacaklarından korkmuş olduğunu, hükümetin bütün çabasının karşı karsıya gelmiş olan iki orduyu uzlaştırmaya ve böylece bir çatışmayı önlemeye yönelik olduğunu söyledi. O zamandan beri ne oldu? Niçin MakedonyalIlar aniden işleri zorlamaya karar verdiler? Eğer güçleri varsa iyi yaptıkları kanısındayım, zira üç gündür onlarda görülen sessizlik herkeste tedirginlik yaratıyordu. Gece herkes uyurken ya da yatağının altına saklanmışken girip karanlıktan da yararlanarak bütün önemli noktaları, kışlaları vb ele geçirmek istiyorlar.
Çarpışma olacak mı? Muhtemelen bazı noktalarda, ama genel bir çarpışma ve kırım olacağını san-mıyorum. Bütün bunlardan sonra padişahın ne ola-cağını da merak ediyorum.
Saat sekize yirmi kala: Elçilikte düzeni korumak amacıyla birkaç bahriyeli getirtildi, zira panik çok sayıda sığınmaya yol açabilir.
Saat dokuz buçuk: Size akşam yemeğinden sonra yazıyorum. Sizin evinize buradan geçmekte olan coğrafyacı Bay Schrader’i, hükümet kuryesi Sarrien’i, Siegfried’i ve Dubail’i davet etmiştim. Bütün sığınmacılar, yani Delon’lar, Deffes,59 Miıabel, Bayan Pissard ise elçilikteydiler. Davetlilerim yatmaya otele gittiler, orada da burada olduğu kadar emniyette olacakları kanısındalar.
[…]
Saat onu çeyrek geçe: Her zamanki gece gürül-tüleri. Aynı köpek havlamaları. Ne yazık ki dışarısı görülmüyor, elçiliğin bütün panjurları kapalı. Saat
11 bir: Elçinin yanına çıkıyorum. Bay I.edoulx’ya Davutpaşa kışlasının biraz direndikten sonra alındığı, Seraskerlikteki taburların kışlayı geri almaya gittikleri, Makedonya’dan trenle Sirkeci’ye üç tabur daha gelmekte olduğu haberleri gelmiş. On bir buçuk: Bay Deffes Osmanlı Bankasından ve Pangi- ıi’nin evinden geldi, bu akşam bir şey olmayacağını söyledi, birlikler şehre yaklaşmakla yetinecek ama girmeyeceklermiş. Harekât ancak yarın öğleyin yapılacakmış.
Sizi temin ederim ki hiçbir şeyi uydurmuyorum. Size hakikatin kendisinden başka bir şey yazmıyorum. Saat dokuzla on arasında tayfaların da ne olur ne olmaz diye silahlandırıldıklarını söylemeyi az kalsın unutuyordum.
[…]
Pera, 24 Nisan Cumartesi, sabahın yedi buçuğu
Saat beş buçuk: Ttifek ve top sesleri geliyor; el-çiliğin kapısında burayı korumak için gelmiş bir bölük asker var. Başlarındaki Fransızca bilen subay Selanik ordusu tarafından yollandığını, adamlarının
I Iarbiye talebesi olduklarını ve bütün elçiliklerin ve temsilciliklerin bu şekilde korunmaya alındığını söylüyor; şehri şimdiden alınmış saydığını, ancak gazhanenin üzerindeki Taşkışla’yı almak için çarpı-tıldığını ilave ediyor. Top ve tüfek sesleri çok sık geliyor ve size yazarken de oldukça şiddetli bir şe-kilde duyuluyor.
Akşamın beşi: Çarpışma saat beşten yaklaşık öğleyin yarıma kadar sürdü. Çarpışmanın ilk saatle-rinde istihbaratımız azdı; sadece top ve tüfek sesleri duyuyorduk. Elçiliğin civarında oturan az sayıda, en fazla yedi-sekiz Fransız bize geldiler. Pera’da hiçbir panik havası esmedi; kuşatma ordusunun tam bir düzen içerisindeki harekâtına herkes hayran olmuştu ve insanlar kendilerini güvenlikte hissediyorlardı. Bütün semt korunuyordu; her elçiliğin ve temsilciliğin, otellerin ve anıtların önüne jandarma veya asker mangaları yerleştirilmişti. Bütün kö- şebaşları kontrol altındaydı ve eczacı Rebul’un hizasındaki barikatlar tehlikeli bölgeye girilmesini engelliyordu.
Birlikler birkaç kışlayı birden kuşatmışlardı: Gazhanenin üzerindeki Taşkışla topa tutulmuş ve yarısı yıkılmıştı; teslim olmayan veya öldürülmeyen askerler kaçmaya çalıştılar, bu da çok sayıda küçük müsademeye yol açtı.
Taksim’de durum çok ciddiydi. Taksi’mi korumakla görevli muhafız birliği ve Taksim sokağındaki Büyük Kışla direniyordu. Selanik’ten gelen birlikler hastanenin60 etrafına, Taksim meydanına ve Sıraselviler sokağına yerleştiler; toplan vardı. Çok çetin bir çarpışma oldu, top atışlarının ve kurşunların yol açtığı sarsıntılar nedeniyle hastanenin pek çok camı kırıldı.
Saat on bir buçukta kışla teslim oldu. Çarpışmalar sürerken, koruma altına alınmış sokaklarda insanlar dolaşıyordu, sekiz gündür üstlerine çöken kâbustan kurtulmuş olmaktan memnun gibi bir halleri vardı. Saat beş buçukta ben gidi]•) bizim muhafızlara baktım. Bunlar er kılığı giymiş Harbiye öğıenicileriydi. Başlarındaki teğmen Fransızca biliyordu ve verilen emirlerin şaşırtıcı bir disiplinle uygulanmasını sağlıyordu. Saat on bir buçukta kışlaların (Tophane de Selanik’in eline geçmişti) ve İstanbul tarafının alındığı haberi gelince, bütün Pera sanki bayrammış gibi dolaşmaya başladı; ama dükkânlar açılmadı ve araba da görülmedi.
Ben de bu durumdan yararlanarak peder Gaıni- er’nin kaldığı hastaneye gittim. Rahibe Jeanne vermiş olduğu savaştan çok heyecan duyuyordu! Ciddi kayıplar yoktıi; sadece birkaç asker veya sivil yaralı gelmişti. Bunların arasında fazlasıyla dikkatsiz davranmış iki de Amerikan gazetesi muhabiri vardı.61
Birliklerin ne kadar ölü verdikleri bilinmiyor, halktan da çok ölü ve yaralı olduğundan kimsenin kuşkusu yok. Ama bilinen sadece tek tük birbiri- cleıı kopuk vaka var; örneğin Gargııilo62 pencereden gelen serseri bir kurşunla yaralanmış, ama neyse ki yarası hafifmiş; bir İtalyan tayfası da serseri bir kurşunla ölmüş.
Öğle yemeğinden sonra bir heyecan yaşamış olan Saint-Pulcheıie’ye gittim: Burada iki taraftan askerler arasında çatışma olmuştu. Daha sonra gelip biraz dinlendim ve şimdi size pek dağınık bir mektup yazıyorum, ama bu kadar olay ve çatışmadan pek de düzen beklenemez. […1
Elçilikte hiçbir şey yok. Bütün sabah yazıları şif-releyip çözmekle, olaylar hakkında çene çalmakla ve şehirden gelip bize sığınanlarla kapının önünde dolaşmakla geçti…
Şimdi saat beşe çeyrek var, Pera sakin ve İstan-bul tarafından da kötü haber yok. Öğleden beri sa-dece birkaç el tüfek sesi duyuldu, herhalde çapul-culara ateş edildi. Ama asıl muamma Yıldız. Orada neler oluyor? Bu sabahtan beri Yıldız’ın etrafı as-kerlerle çevrili. Komutanlar ne istiyor? Padişah ne yapacak? Sıkıntılı bir şekilde istihbarat bekliyorum. Ama ne olursa olsun, Selanik’ten gelen subayların işlerini ne kadar enerji, cesaret, tedbir, akıl ve di-siplinle yaptıklarını şimdiden ilan etmek lazım. Bu konuda herkes birleşiyor.
Pera, 26 Nisan sabahın dokuzu Pazartesi
Cumartesi akşamı Pera’da ve İstanbul tarafında her şey bitmişti. Geriye Yıldız’la, Üsküdar‘daki büyük Selimiye kışlası kalmıştı. Sarayın etrafı çevriliydi, ama kuşatanların da içerdekilerin de niyetini bilen yoktu. Yıldız civarındaki pek çok kışla teslim olmuştu, ama ötekilerin ne yapacağı bilinmiyordu.
Gece sakin geçti. Sabah saat sekizde elçi bana Jeanne d’Arc’ın şerefine Kutsal Ruh töreni yapıla-caksa bizim da oıada bulunmamızın yerinde olacağını bildirdi. Ben de aynı fikirdeydim. Jeanne Blanche’ın63 süvarisi ve Siegfried’le oraya gittim. Pera caddesine gelir gelmez halka güven geldiğini gördük. Herkes sanki bayrammış gibi dolaşmaya başlamıştı. İki saat kırk beş dakika süren bir ayin oldu, papalık temsilcisi Jeanne d’Arc hakkında bir vaaz verdi; zavallı Anatole France64 bunları hiç duymasa daha iyi olıır.l…]
Dün öğle yemeğini Cercle’de yedim ve pencereden asla unutmayacağım şahane bir manzara gördüm: Niyazi’nin Arnavut gönüllüleri geçit resmi yapıyorlardı. Bunlar birkaç yüz kişiydiler, lacivert renkli çok basit üniformaları, başlarında küçük beyaz takkeleri vardı ve dişlerine kadar silahlıydılar. Pek havalarında ve pek neşeliydiler! Geçerken ne olduğunu hiç bilmediğim ağır ve kalın tonda tekdüze bir şarkı söylüyorlar, dağlı adımlarıyla kayar gibi gidiyorlar ve Pera halkı tarafından alkışlanıyorlardı.
Bütün bu yeni simalar insana başkentin ele ge-çirildiği izlenimini veriyor. Yıldız tarafından geli-yorlardı ve muzaffer oldukları hissediliyordu. Sahiden de, Yıldız’a bağlı bütün birlikler hiç çaıpış- maksızın teslim olmuşlardı, padişah ise sarayında kalmaya devam ediyordu.
Ama padişah yalnızdı, herkes onu terk etmişti. Ne bir subay ne de bir kâtip kalmıştı; sadece başkâtip Cevad Paşa padişahın yanındaydı. Söylendiğine göre, saraydaki yüz. doksan ata bakacak dört seyis vardı.
Padişah konusunda neler cereyan ettiğini kimse anlayamıyor. Yerinde kalacak mı? Tahttan çekilmeye mi zorlanacak? Ya da tahttan indirmek için mecliste bir oylama yapılması mı bekleniyor?
Öğleden sonra çok güzel bitti; Üsküdar’daki birliklerin de teslim olduğunun öğrenilmesiyle top atışlarının artık bitmiş olduğuna kanaat getirildi ve bunun için herkes sevinçli. Saat yedide telaş başladı. Bize muhafızlık eden subay öğleyin başlamış olan sı-kıyönetim nedeniyle en geç saat sekize kadar evimize dönüp ondan sonra sokağa çıkmamamız gerektiğini bildirdi.
[…1
Sıkıyönetim, İstanbul’un adam öldürmeye hazır binlerce Kürt’ten, Laz’dan ve entrika çevirmeye hazır hocalar ve softalardan temizlenmesi için gerekli bir önlemdi. Pek çok kişi kurşuna dizilecek, ama bu hiç de fena olmaz. Düzen iyi bir şeydir ve onu sağlamayı bilmek gerekir. […1
Sabahın üçü: Taksim kışlası yanıyor. Birkaç is-yancı asker intikam için yakmış olsalar gerek. […]
Salı, 27 Nisan 1909
Teslim oluşumuz tamamlandı! Selanik ordusu kazandı ve her açıdan da bunu hak etti. Dün Pera caddesinin hayal edilmesi zor bir görüntüsü vaıdi: Düzenli ve düzensiz alaylar, tek tek Arnavutlar, kimileri yaya, kimileri zengin arabalı gönüllüler, topçu konvoyları, eski garnizona bağlı tam mevcutlu taburlardan oluşan tutuklu konvoyları etrafları Selanik’ten gelen askerlerle çevrili ve silahsız olarak geçtiler; yüzlerce softa ve gerici tutuklandı, saraya mensup şahıslar iki sıra askerin arasında divan-ı harbe ifade vermeye götürüldüler.
İşsiz güçsüz seyirciler eğleniyordu; gerçi saat sekiz olunca bu sahneler sona erdi ve insanlar yat-maya gitmeye zorlandı. Sıkıyönetim ne yaptıysa za-vallı elçinin briçine yaptı…
Padişah hâlâ Yıldız’da. Sanırım Selanik’ten gelen başkumandan65 öncelikle her türlü askeri ve politik önlemi almak istedi. Düzeni yeniden sağlamaya geldiğini açıkladı, şimdi de bunu yapıyor. Bu iş bittiğinde meclis padişahın tahttan indirildiğini ilan ederse bu kararı uygulayacaktır. […1
Peıa, 28 Nisan 1909 Çarşamba
Nihayet oldu! Yaşasın V. Mehrned!
Nihayet bir süredir yaşadığımız kâbus sona erdi; şimdi sükûnet geri gelecek ve umarım karmakarışık olan Anadolu da yatışacaktır.
Sıkıyönetim olduğu için pazartesi akşamı nelerin hazırlanmakta olduğu konusunda kesin haber elde edemedik. Dün sabah herkes tahttan indirmenin gerçekleşeceği kanısındaydı. Ama kesin olan hiçbir şey yoktu; birliklerin hareket halinde olduğu, Yıldız’dan tutuklu konvoylarının geldiği, İstanbul  tarafında askeri hazırlıklar yapıldığı, Dol- mabahçe ve Çııağan’ın iskelelerinde motorlar olduğu görülüyordu.
Saat birde Pera Palas’a Saırien’le yemeğe gidi-yordum. Bu arada bizim belirsiz İstihbaratımız doğrulandı. “İşin olmakta olduğunu” öğrendik. Hemen elçiliğe döndüm, Cuinet ile Ledoulx’yu istihbarat toplamaya yolladık. Hemen Sarrien’le yemeğe koştum, saat ikiye kadar elçiliğe dönüp top sesini beklemeye başladım. İlk top saat iki buçukta atıldı. Ne büyük neşe! Ller yerde insanlar heyecandan kendilerini kaybettiler. Bakanlığa bir telgraf çektikten sonra İstanbul  tarafına gitmeye çalıştım, ama geçmeyi başaramadım ve elçinin yanına dönüp anlatılacakları beklemeye başladım. Pissard’dan, Deffes’den, Ledoubc’dan haberler aldık; sonra bütün bunları şifrelemek gerekti ve ben bu heyecanlı günü büromda sakin bir şekilde geçirdim. Ama çok heyecanlı olduğumu itiraf edeyim. Bir sultanın, hele Abdülhamid’in tahttan indirildiğini görmek bir kariyerde ne büyük zevk. 13 Nisandan beri yaşadıklarımız hafızamdan çıkmayacak.
Pera, 10 Mayıs 1909
Hava bugün güzel ama serin, neredeyse soğuk. Kılıç kuşanma töreni için iyi bir başlangıç.
Dün, sabahleyin çalıştıktan sonra Ceıcle’de Ga- ıılis’le güzel bir yemek yedim (aşçınız evleniyoı- dıı), sonıa Sallandroııze’la66 Eyüp’e hazırlıkları görmeye gittim. Alayın geçeceği sokaklarda şimdiden ne kadar büyük bir kalabalığın dolaşmakta olduğunu tahmin edemezsiniz. Her yere gelişigüzel kerevetler, sandalyeler, sıralar konmuştu. Çok dayanıksız ve dikkatsiz şekilde yapılmış bu kerevetler bir sürü kazaya yol açacaktır.
Kabul edileceğimiz çadırların yerini görmek için Edimekapı’dan geri döndük. Bu çadırlara üşüşecek olan sıra sıra hanımın arkasından alaydan fazla bir şey görebileceğimi sanmıyorum.67 […]
Peıa, 12 Mayıs 1909
Haberler, haberler!
Dün sabah Bay Constans’ı Paris’e çağıran bir telgraf geldi. Paris’e haziranın biriyle beşi arasında gideceğini ve buraya sadece geri çağrılma mektup-larını vermek için geleceğini söyleyerek gitmeyi reddetti. Bu durumda kendisine herhalde hem yeni itimatnamesi hem de geri çağrılma mektupları yollanır. Bu iş bitti! Acıklı bir son, ama bunlar yazılacak şeyler değil.
[…]
Peıa, 14 Mayıs 1909
Bay Constans bir daha gelmemek üzere gidiyor. Ciddi telgraf alışverişi oldu. İtimatnamesini alacak, onları teslim edip gidecek, halefi de geri çağrılma mektuplarını onun yerine teslim edecek. Bu son iki gün çok zor geçti; bu telgrafları elçiye götürmek ve uyandırdıkları etkiye tanık olmak benim için çok acıklıydı. 2 Haziranda gidecek.
Peıa, 15 Mayıs 1909
1…]
Bay Constans çok açık bir tavır takınıyor. Bir daha gelmemek üzere izin alarak ayrılıyor. Çevre-sindekilere söyledikleri bunlar. Zaten bildiğimiz gerçeğiyse bizden gizlemiyor; hiç önemsememiş gibi davranıyor; büyük raporunu, vasiyetnamesini hazırladığı sanılıyor; burada kendi politikasını sa-vunacak ve hem seleflerin hem de ilgili dairenin politikalarını yermeye çalışacak, böylece yerini alacak olanın işini zorlaştırmaya çalışacak. […] i**
Yeni elçi Bompard gelinceye kadar A. Boppe elçiliğe vekâlet etti. Bakanlığa yollamış oldıığıı çok sayıdaki haber arasından, aşağıdaki ı’iç taııesiniM burada vermenin ilginç olacağını düşündük; hu haberlerde 1909 Nisanında meydana gelen olayların Jöıı Tiirklerin sııllaua re çevresindekilere karşı daha ra-dikal bir politika izlemelerinde nasıl çıkış noktası oluşturdukları görülmekledir: bu politikayı daha sonra İslamcı yöneticilere bir yakınlaşma izleyecektir ki bunların ilk muhalefetlerini halifelikle ilgili taılış- ınaleır sırasında görmekteyiz.
Taralıya, 3 Temmuz 1909 saat akşamın 8’i
Deşifre edilmiş telgraf, suret, 96. N. 224.
Divan-ı harbin 13 Nisan olaylarıyla ilgili olarak yürüttüğü kovuşturmanın bittiği anlaşıldığından, hükümetten eski padişah hakkında dava açılması istendi. Geçtiğimiz çarşamba bakanlar kurulu bu sorunla ilgilendi ve çok uzun bir tartışmadan sonra Abdiilhamid’in yüce divana şevkine karşı çıkmaya karar verdi. Pek çok nazır, özellikle de Feıid Paşa tahttan indirme fetvasının zaten bir yargılama oldu-ğunu ve eski padişahı ikinci bir kere yargılamanın mümkün olmadığını hatırlattı.
A. BOPPE
Taıabya, 3 Temmuz 1909
Fransa’nın İstanbul daki maslahatgüzarından sayın dışişleri bakanına
3 Haziran tarih ve 162 numaralı haberimde ek-selanslarına, anayasa tartışmaları sırasında halifelik sorununun yol açtığı anlamlı olayı arz etmiştim. Anayasada değişiklik yapılmasını öngören yasa ta-sarısı geçtiğimiz 28 Haziranda oylandı. Yasa tasarısını incelemekle görevli komisyonun raporunun yol açtığı yorumların tasarının kendisinden daha ilginç olduğu söylenebilir.
Halifelik konusunda söz konusu belge çok açıktır. Şeriata göre halifenin dinsel iktidarını ulustan aldığı vekâletle uyguladığını ve ulusa karşı sorumlu olduğunu açıklayan pasajı tam olarak almak yerinde olur:
Bu pasajda iki sorun söz konusu ediliyor, bun-lardan birisi ilkeyle ötekiyse uygulamayla ilgili. Ha-lifeliği halifenin sorumluluğunu da beraberinde getiren yetkili bir makam olarak görmek Müslüman geleneğine özgü bir şey. Hiçbir yasa yorumcusu buna asla itiraz etmemiştir. Uygulamayla ilgili sorunsa daha karmaşık. Raporda halifenin “sorunu çözmeye ve sonuca bağlamaya yetkili kişiler toplu- lıığıf’na, yani millet meclisine karşı sorumlu olduğu açıkça belirtiliyor.
Abdiilhamid’in tahttan indirilmesinde izlenen prosedür de böylece teyit edilmiş oluyor. Nitekim şeyhülislamın fetvasında, halife şeriat kanunlarını ihlal ettiği zaman, “uzman kişiler gerekli gördüğü takdirde” yerine başka bir halife getirilmesi gerektiği açıkça belirtiliyor. Somut olarak bu uzman kişiler geçtiğimiz 27 Nisanda Abdtilhamid’in tahttan indirilmesi konusunda oy veren ve şeyhülislamdan hal i için fetva isteyen millet meclisi üyeleriydi.
Millet meclisinde Hıristiyanlar da vardı; bu du-rumda Müslüman âleminin Jön Tiirklerin halifeyi bir Müslüman meclisi karşısında değil bir Osmanlı meclisi karşısında sorumlu kılmalarına ve iktidarını eski Islami anlamda “ümmet”ten yani müminlerin tümünden değil, Müslümanların yanı sıra Ermeni- ler, Yahudiler ve Kumlardan oluşan bir “millet’’ten aldığını kabul etmelerine sinirlenmesine şaşırmamak gerekir.
Anayasada değişiklik yapan yasayla ilgili rapor İslam âleminde halifelik sorunu hakkında başlayan
tartışmayı şimdiye kadar olduğundan çok daha fazla ortaya çıkarıyor-, bu tartışmaları yatıştıracak nitelikte de değil.
A. BOPPE
Ta rabya,
20 Temmuz 1909
Fransa’nın İstanbul daki maslahatgüzarından sayın dışişleri bakanına Divan-ı harp çalışmalarını sürdürüyor ve kendisine tevdi edilen çok sayıda dosyanın incelenmesi ve Seraskerlikteki hücrelerde tutulan çok sayıdaki tutuklunun ifadesinin alınması bitmişe benzemiyor. Mahkemenin kararları her gün gazetelerde kısa bildiriler şeklinde yayımlanıyor. İstanbul ‘daki 13 Nisan gerici hareketinin hazırlanmasında veya birkaç taşra şehrinde meydana gelen asker ayaklanmalarında önemli bir rol oynamış olan çok sayıda kişi idama mahkûm edilip dün idam edildiler.
Asılan on bir kişi arasında, İslamcı bir derneğin kurucusu ve Volkan gazetesinin yönetmeni olan Derviş Vahdeti, Erzurum askeri komutanı Yusuf Paşa ve Abdiilhamid’in ünlü yaveri Çerkez Melı- med Paşa da var.
Divan-ı harp “gericiler”! bulup cezalandırmakla yetinmiyor, İstanbul u “temizlemek” diye adlandırılan işe de girişti ve eski padişahın maiyetinde zimmetine para geçirmesiyle, yaptığı haksızlıklar veya jurnalcilikle dikkati çeken hiç kimse kendini ko- vuşturulmaktan kurtaramıyor. Nitekim son günlerde 60’ı aşkın paşa, mareşal, general, hekim, yüksek devlet görevlisi ve Yıldız’a hizmet eden kimse, gemilere bindirilip adalardan birine gönderildi veya bir Trablus veya Arabistan şehrinde ikamete mecbur edildi.
Mahkemeleri ve kovuşturma komisyonlarını meydana getiren genç subaylar yaptıkları isin ağır sorumluluğunun bilincindeler; nitekim geçen gün onlardan birisi şöyle diyordu:
“Yurttaşlarımızı bilincimize göre yargılıyoruz ve bunu yaparak vatana karşı kutsal bir görevi yerine getirdiğimiz kanısındayız. Ama günün birinde biz de yargılanabiliriz; yaptığımız çalışmaların bilançosunu büyük bir titizlikle yayımlayacağız ve Osman- lı kamuoyu bizim görevimizi iyi yapıp yapmadığımıza karar verecek.”

A. BOPPE Çeviri: İrvenı Keskinoğlu

1.Jön Türk karşıtı bir gazeteciye suikast yapılması üzerine, askerler ve Kuran kursu öğrencileri isyan başlatmışlardı.
2.Pallavicini Avusturya-MacarisTan’ın Türkiye’deki elçisiyDi. Marcel Cuinet: 8.9.1866 doğumlu, Ecole des Langııes Orien- tales’ı bitirmiş. 1893 te İstanbul ’da, 1885’te Kahiıe’de öğrenci tercüman, 1907’de ikinci defa İstanbul ‘a tercüman olarak atanmıştır.

İttihat ve Terakki Cemiyeti.
5. Hüseyin Hilmi Paşa, eski Rumeli başmüfettişi. 1902’den iti-baren padişahın Makedonya’daki temsilcisi. Jön Türklerin gözde adamı.
6. Ahmed Muhtar Paşa, Almanya’da yetişmiş subay, pek çok isyanın bastırılmasında, özellikle Bosna-Hefsek’te kendini göstermişti, eski rejim zamanında tümgeneraldi, İttihat ve Terakki tarafından harbiye nazırlığına atanmıştır.
7. Ahmed Rıza: Doğumu 1859, ölümü 1930. Muhalefet liderle-rinden, Paris’te A Icşıvıvl gazetesinin, daha sonra İttihat Terakkinin kurucusu oldıı. 1908 devrimlerindeıı sonra Mebusa ıı Meclisinin birinci reisliğine getirildi.
8. Harbiye Nezareti.
9. Steeg: Doğumu 11 Temmuz 1865; Tunus ve Selanik’le kon-solosluk yaptıktan sonra 1905 te Makedonya’ya mali delege olarak atandı. 1909 yılında Türk hükümetinin emrine verildi.
10. Cercle d’Orient.
11 Emir Arşla®. Lübnan kökenli bir Dürzi ve mecliste Lazkiye mebusuydu.
12. Kâmil Paşa: 1832 Kıbrıs doğumlu. İngiltere’yle yakınlaşma yanlısı, eski İzmir valisi, birkaç kere sadrazamlık yapmıştır.
13. Nâzım: Eski Saint-Cyr öğrencisi, AbdCilhamid istibdadı sıra-sında hapsedilmiştir. Jön Türk devriminden sonra İstanbul da üslenmiş olan 1. kolordunun komutanlığını yapmıştır. Daha sonra Enver Pasa tarafından öldürülecektir.
14. İzzet: Sultan II. Abdülhamid’in ikinci kâtibi.
15. Selim Melhame, tarım, orman ve maden bakanı, Marııni kö-kenli Lübnanlı, padişahın sırdaşı.
16. İsmail Cenanı Bey, şirket yöneticisiydi, 1910’da Paris’e davet edilen Osmanlt toptancılar heyetinin başkanlığını yapmıştır.
17. Robert Siegfıied: 1883 doğumlu, 1908’de bakanlık katında elçilik ataşesi oldu, daha sonra İstanbul  elçiliğine bağlandı.
18. Bu dönemde görevli elçi Bay Constans’dı. 1833 doğumlu olan Constans Touloııse’de avukatlık eğitimi görmüş, daha sonra milletvekili seçilmişti. Çin’de ve Çinlıindi nde görevli olarak bulundu, daha sonra 1889-1892 arasında içişleri bakanlığı yaptı. İnanmış bir Abdülhamid yanlısıydı, Clemeııceau tarafından kollanıldı (Pro-Armenia’nın kurucusudur!).
19. Peer: İkinci sınıf tercüman.
20. Rıfat Pasa Londra, Paris ve Berlin elçiliği yaptı. 1909 Eylü-lünde hariciye nazırlığına alandı.
21. Sinan Kııneralp’in bana bildirmek nezaketini gösterdiğine güre bu kişi, 1897 Türk-Yunan savasını kazanmış olan Müşir Gazi Edlıenı Paşa’dır.
22. Tevfîk Paşa: Türkiye’nin eski Berlin elçisi. 23 Temmuz 1908’de Kanıın-i Esasi yeniden yürürlüğe konmadan ön- ceki hariciye nazırı, Jön Türk devriıııinden sonra da yeni kabinede aynı görevi elinde bulundurmaya devam etmiştir.
23. 1896 Ağustosunda 20 kadar Ermeni militanı Avrupa dev-letlerinin dikkatini soydaşlarının uğradığı kırıma çekmek için. İstanbul ‘daki Osmanlı Bankası nı işgal etmişlerdi. Bu-nun üzerine 26 Ağustostan 30 Ağustosa kadar İstanbul ‘da bir Ermeni avı sürdürüldü, burada 7000 kişinin öldüğü saptandı.
24. Arnavut kökenli ve Alırar Fırkası üyesi bir gazeteci olan Masan Fehmi Galata köprüsünde öldürülmüştü. Bu nedenle,
13 Nisan günü askerlerin ve softaların yanında padişahın Arnavut muhafızları da yer alıyordu. Bunlar ayaklanmayı bahane ederek cinayeti işlemiş olanın kellesini istiyorlardı.
25. II. Abdülhamid’i kastediyor.
26. Mahmud Muhtar, İstanbul ‘daki garnizonun komutanıydı.
27. Du Chalfault: Bütün araştırmalarımıza rağmen hakkında hiçbir bilgi bulamadık.
28. Godard: Osmanlı İmparatorluğu nafıa nezaretinde çalışan Fransız mühendisi.
29 (îaııvain: Doğumu 1861, ölümü 1931. 1908’de ./oumul de débuts gazetesinin dis politika şefi oldu.
30. Gaulis: Le Temps nm İstanbul  muhabiri.
31. Taigny: Hakkında hiçbir bilgi bulamadık.
32. Orient Express.
33 Cemil Bey sarayın baş mabeyiııcisiydi.
34. Prens Aziz liberal fikirleriyle tanınan Mısır hıdivinin kuze-niydi.
35. André Fallières, doğumu 1875. ölümü 1968, Fransa cumhur-başkanı Armand Fallières’irî oğluydu. Özellikle toplumsal sorunlarla ilgilendi.
36. Birinci kolordu İstanbul’da, ikinci kolordu Edirne’de, üçüncü kolordu ise Selanik’te üslenmişti.
37. Pangiri: Arnavut kökenli. Osmanlı Bankası’ftda danışman, daha sonra yönetici; eski rejim zamanında padişahla ulusla-rarası finaııs çevreleri arasında aracılık yapmıştı.
38. Prinkipio: Biiyükada.
39. II. Abdülhamid’in hal’ edildiğini ilan eden Şeyhülislam Ziva- eddiıı Efendi ydi.
1O. Eski Fransız Sefiri.
-11. II. Abdülhamid.
-ı2. Alphonse Ledoulx. doğumu 1859, tercüman olarak Şam. İs-tanbul. Bursa, İzmir, Sivas’ta bulundu; 1907’de İstanbul’daki elçiliğin baştercümanı oldu.
ı3- Dubail, doğumu 1882. Pekin, Münih, İstanbul, Bükreş ve
Bern elçiliklerinde ataşelik yaptı. Lahey ve Belg- ıad’da birinci kâtiplikte bulundu ve kariyerini ortaelçi olarak tamamladı.
11. M. Tinavre, yüzyıl başında yaşamış kadın romancı. Türkiye’ye yaptığı geziyi Renie des Deux Mon- des’da (1909) anlatmıştır. İstanbul’a 20 Nisanda geldiği için olayların başlangıcını kendisine anlatılanlara dayanarak nakletmistir.
•ı5. Aya Stefaııos, bugünkü adıyla Yeşilköy.
46. Le Journal îles débuts isimli gazete. ı7. Le Temps isimli gazete.
48. Léopold Victor de Lacroix: doğumu 1878, 1904’te İstanbul elçiliğinde birinci sınıf kâtipliğe atandı.
i9. Albay Banmamı: Doğumu 1855, ölümü 1926; askerliğini Saiııt-Cyr’de yaptı, Yeni Kaledonya’da bulundu, daha sonra Makedonya’daki là ansız jandarma birliklerinin başında bulundu. Orada general oldu. 14-18 savaşında Şark seferine gönderilen orduda bulundu ve kariyerini Koıfu’da askeri mis-yon şefi olarak tamamladı.
50. Kâğıthane
51. Delon elçilikteki askeri ataşeydi.
52. 14 Nisan 1909’de Adana’da korkunç bir Ermeni kırımı yapılmıştı.
53- Bu ordunun öncü birliklerinin komutanı Enver Bey el i.
54. Royal ve Mısır otellerinin yöneticisi Mr. Logothé- ti’nin akrabası 1111?
55. Paul Cambon, 1891-1898 arasında İstanbul’da elçilik yaptı. Hıristiyan azınlıkları, özellikle de Ermenileri korudu. Padi-şah katında protestolarda bulunarak, hariciye nazırı ile olan ilişkileri sayesinde ve kırım yapılan yerlerde yürüttüğü ko-vuşturmalarla Türk nüfusun fazla taşkınlık yapmasını bir sü-re için önleyebildi.
56. O sırada sadrazam Tevfik Paşaydı.
57. Bayan Pissard’ın kocası Bay Pissard Düyıın-ı Umumiye ge-nel müdürüydü.
58. G. Noradungyan: Nafıa nazırı. Daha sonra hariciye nazırlığı-na atandı.
59 Mr. Delïès: Osmanlı Bankasının genel müdürü. İstanbul’daki Fransız Ticaret Odası nın konsey üyesi.
60. Bugün Fransız Konsolosluğu olan Fransız Hastanesi.
61. “Biri İngiliz öteki Amerikalı iki gazeteci fotoğraf makinelerini alıp askerlerin birbirlerine ateş ettikleri bir yan sokağa gidip yerleşirler. Bir duvar yıkıntısının arkasına sığınıp fotoğraf çekmek için fırsat kollamaya başladılar, ama bunlardan Bo- otlı başını biraz fazla çıkarınc a ensesinden vurulup yıkıldı. Arkadaşı Moore onu ayaklarından tutup elinden geldiğince çekip korunaklı bir yere almaya çalıştı, aıııa bunu yaparken sapkasını ve bastonunu düşürdü, bunlar yuvarlanıp iki adım ötede durdular. Böoth’u duvarın dibine yatırdıktan sonra Moore rahat duracağına her türlü tehlike duygusunu yitirip bastonuyla şapkasını almak için kendini tehlikeli sahaya at-lı… İkinci bir kurşunla o da arkadaşının yanına uzandı…” M. Tinayıe. Notes du ne royctgeuse en Tım/uie, Paris, 1909.
62. Gargiıılo: ABD elçiliği birinci tercümanı.
63. Jeanne Blanche İstanbul’un önlerinde demirlemiş olan ge-miydi. o dönemki süvarisi deniz teğmeni Goisse’dı.
6-1. 18 1 ı’de doğmuş ve 1924’le ölmüş olan Anatole France uzun süre Jeanne d’Arc’ın yaşamıyla ilgili bir eser üzerinde çalışmış ve bu azizenin davranışlarını rasyonel bir şekilde açıklamaya çalışmıştı. 1908’de yayımlanan bu eser geniş po-lemiklere yol açmıştı.
65. Mahmııd Şevket Paşa daha sonra harbiye nazırı olacaktır. Ab- diillıamid istibdadı sırasında kendisi hafiyelik servisinin orta direklerinden birisiydi. 1908’de İttihat ve Terakki ye katıldı.
66. Sallandroııze: İstanbul’daki demiryollarında yönetici.
67. Marcelle Tinavre şunları anlatır: “Uzaktan müzik sesi geli-yordu… hükümdar alayının önünden zırhlı bir araba gidi-yordu. Her yer asker dolu, topçular, dragon süvarileri. Prus-ya usulü adım atan piyade erleri. Bunlardan vüzlercesi, bin- lercesi geçti. Enver Bey, ‘hürriyet kahramanı ” Niyazi Bey ve İstanbul’u almış olan Şevket Paşa şahane atların üzerinde göründüler. Nihayet görkemli kuymklıı beyaz atların çektiği sultanın arabası da gözüktü, etrafı Pangaltı harp okulu öğ- reııcileriyle çevriliydi, bunların basit üniformaları muhafız alayındaki süvarilerin çarpıcı renkleriyle tezat oluşturuyordu. Arkadan resmi alay ve redingot giymiş bakan geldi. Türkiye uygarlaşıyor, doğru dürüst bir hal alıyor… ve o da bizim gibi donuk!’
68. Dışişleri Bakanlığı Arşivleri, Türkiye yeni serisi, cilı 6.

error

Enjoy this blog? Please spread the word :)